Lesson translate English
8,931 parallel translation
Ayrı geçen günlerimizde bir şeyi zor yoldan öğrendim.
I've come to understand a hard lesson in our time apart.
Doğum Günüm filmindeki en önemli dersi nasıl öğrenemediğini sormuştum.
Because that also happened to a cousin of mine, and I was like, how could she not learn the most important lesson from sixteen candles?
Ayrıca da bu, 16. Doğum Günüm'ün en önemli dersi değil.
And that is not the most important lesson of Sixteen Candles.
Üzücü birşeyden bahsedene kadar gülümseyin... 2.
Smile... unless she says something sad. Lesson 2.
Ronnie'nin başı büyük belada. verecek gibi görünüyor.
Ronnie is in big trouble. Baaz, seems like David teaching a tough lesson to his errant student.
- Bu da hepinize ders olsun.
Let this be a lesson to all of you.
Laronne sürtüğüne bir ders vermeye değerdi.
It was worth it to teach that little bitch Laronne a lesson.
Ne dersi?
What lesson?
Ve yani, senin ilk dersin rahatlama.
And so, your first lesson is learning to relax.
Ve şimdi de paşam. eski gelenekler alınıp satıldı.
And now for your last lesson, squire. The old codes have been bought and sold.
Er yada geç, dersini öğrenecek.
Sooner or later, he's gonna have to learn his lesson.
Geminiz işiyle alakalı... bazen herkesin bir ders alması gerekir.
About that business with your ship... Mm. everyone needs to learn a lesson sometimes.
Bugünkü ders için kısa bir şiir yazalım.
Let's make a short poem for today's lesson.
Şimdi sana birinci elden özel ders vereceğim.
I'm now going to give you a special lesson using first hand experience.
Ders almanı sağlardı.
You might learn a lesson.
Evet, sanki gangster babanı avlamaya gitmek için aileni terk etmek aile değerlerine uygun bir davranış?
Yeah, and like abandoning your family to go off to hunt down your gangster father is a lesson in family values?
Tamam, dersimi aldım.
Okay, I learned my lesson.
Ben dersimi almadım.
I haven't learned my lesson. Play it!
Burada çıkarılacak bir ders var, evlat.
There's a lesson here, son.
Bu ders, 200 milyon dolarlık işle başlayıp içten beş dolarlık geri ödemeyle bitti.
This lesson that started with a $ 200-million hustle had ended with a genuine $ 5 return.
Vahşi bir hayvanla ilgili öğrenmeniz gereken ilk ders, korkunun kokusunu alırlar.
The first lesson in dealing with a wild animal, they can smell fear.
Ama bu sefer dersimi aldım.
I have learned my lesson this time. I am done.
İlk haftanın görevi hakkında uzun zamandır düşünüyordum.
So look, I've been thinking a lot about the first week's lesson.
Buradan çıkarılacak ders, suçlu olacaksan ödevini yapacaksın.
The lesson is, if you're gonna be a criminal, do your homework.
Onlara derslerini verelim babacığım!
Let's teach them a lesson, Dad!
Dinle, bir büyüğün ve arkadaşın olarak, sana öğretebileceğim güzel bir ders şu ki ; kararını değiştirmekte bir yanlış yoktur.
Listen, as an older woman and as your friend, a great lesson I can teach you is that it's okay to change your mind.
Eğer istersen sana bedava bir ders verebilirim.
I can give you a free lesson if you want.
Sana yaptırdığı bu şey için küçük bir ders.
Teach her a lesson for doing this to you.
Sadece ufak bir ders vereceğiz, tamam mı?
Teaching a little bit of a lesson, right?
Sanat dersi mi veriyorsun, cinayet sorgusu mu yapıyorsun?
Is this to be an art lesson or an inquiry into murder?
Polis, aileme söyledi.
I've learned my lesson. The police told my parents.
Onlara bir ders vermek istediğini söylemiştin.
You said you wanted to teach them a lesson.
Evet, sanırım bugün bir ders almış oldun.
Well..... I trust you've learnt one lesson today?
Herkes büyük bir adamın bir çocuğa ders vermesini gördü.
Everybody saw a big man teach a boy a lesson.
Beni de esir aldı. Bir ders vermek için.
He locked me up, too, to teach me a lesson.
Bu sana ders olsun.
Let that be a lesson to you.
Rachel ve Sam'le piyano dersim vardı.
Um, I'm supposed to give Rachel and Sam a piano lesson.
Yeter, bence dersini almıştır!
OK, I think he learned his lesson!
İlk ders, bedava.
First lesson, free.
- Elvis, terbiye dersi saati geldi.
WADE : Hey, Elvis, time for a lesson in civility.
- İlk ders : Asla beni sorgulama.
First lesson... never question me.
Ve tüm haftalık prova zamanlarını hoşgörü adına, bir derse adayacaklar.
And dedicate an entire week of practice to a lesson about tolerance.
Tamam, hadi çocuklar, bu haftaki derse başlayalım.
Okay, you guys, let's get started on this week's lesson.
Kurt, dersi öylece değiştiremezsin.
Kurt, you can't just change the lesson like that.
Bu yüzden bu haftaki ders...
That's why this week's lesson is...
Bekleyin, bu ders...
Madison : Wait, so this lesson isn't
Senin küçük "kum-bah-yah" dersin,... iki saatlik değerli prova saatimize mal oldu ve emin olabilirsin ki destekçilerimiz bunu öğrenecek.
I knew you were full of crap. Your little "kum-bah-yah" lesson here cost us two hours of valuable rehearsal time, and you can bet the booster association is gonna hear about it.
- Bu ilk derstir.
That's lesson one.
Yakında baban ve kardeşin bu konuda bir ders alacak.
A lesson your father and brother will learn.
O zaman, haftaya olacak dersin konusu ne?
So, what's the lesson for next week?
Bu, alacağı son ders...
But it's the last lesson he'll ever...