Limes translate English
169 parallel translation
Bomba, limon.
Bomba, limes.
su bir kenara, 200 öküze ihtiyacım var. 500 domuz, 100 kilo tuz. 40 ton un, 10 ton şeker, beş ton tütün, bir ton kahve... 40 bin mildir kireç gibi su içiyoruz.
Aside from water, I shall need 200 bullocks 500 pigs, 100 quintals of salt 40 tons of flour, 10 tons of sugar, five tons of tobacco, one ton of coffee the juice of 40,000 limes and are there any wines to be had here?
Limonatayı laym ( misket limonu ) ile yapıyorum.
I make lemonade with limes.
Laym ile yapıldığına göre, ona artık...
I guess if you make it with limes, you can't...
Dymchurch'ın dışındaki The Limes'ta.
The Limes, outside Dymchurch.
- The Limes, huzur evi.
- The Limes, the nursing home.
- Sınırda paketleyelim.
- Let's pack him in limes.
- Kireç, 200 pounds a aldım.
I bought 200 pounds of limes.
Şimdi sizin için biraz bilimkurgumuz var. İçinizi ürpertecek yeşil limonlu biranıza buz kestirecek.
Now we've got some science fiction for you, some sci-fi something to send the shivers up your spine send the creepy crawlies down your lager and limes.
Ve limonları da topla!
And pick up those limes!
Bitkiler, meyveler, portakallar... elmalar, limonlar, misket limonu.
Plants, fruits, oranges... apples, lemons, limes.
- Yabanmersini suyu, iki limon dilimi ile.
- Cranberry juice with two limes.
En az 12 limon borcum var.
I owe at least a dozen limes.
- Limonlar moda mı?
- Are limes the fashion?
- Evet öyle.
- It's nothing but limes now.
Eğer limon getirmezseniz hiçsiniz.
If you don't bring limes, you're nothing.
Limonları kara fırlattı.
He put the limes out into the snow.
May Chester limonların evsizler için olduğunu söyledi.
May Chester said my limes were for the homeless.
O güzel limonlar.
All those lovely limes.
Dedikoduya göre Amy March'ın 2 4 lezzetli limonu olmuştu.
The rumour spread that Amy March had 24 delicious limes.
- Hiç limon yok Jack.
- You're out of limes, Jack.
Resmen hiç limonun kalmamış, Jack!
You're officially out of limes, Jack.
Limonları kesecek bir şey lazımdı, adamım.
I needed something to cut the limes, man.
Limon mu?
Limes?
Ne limonu?
What limes?
Hiç limonun var mı?
You got any limes?
Ben...
No. Besides, half of the time, the lemons and the limes around this joint got more sense than the two of youse. I...
Zemin, sönük kireçtaşı rengindeydi.
The floor was the color of faded limes.
Şarap açman, misket limonu kesmen ve şu paltoyu asman lazım.
We need you to open the wine, cut up some limes and hang up this coat.
Söğüş et, dondurma, limon.
Cold cuts, ice cream, limes.
Hey köylü adam, neden bir maço erkek olup bana biraz limon kesmiyorsun?
Hey, Village Person, why don't you be a macho man... and cut me some limes?
Güneş altında çok fazla limon sıkmaktan ileri gelebilecek bir şey.
You can get it from squeezing a lot of lemons or limes in direct sunlight
- Sucuk, salam, dondurma, limon
Cold cuts, ice cream, limes.
Limon buğuladım!
I steamed some limes!
Ortalıkta misket limonu falan görmedim ben.
I didn't see any limes on the counter.
Limon ve portakal.
Limes and oranges.
Bir şeyleri dilimleyebilirsin.
Got to cut the limes with something.
Bombay Sapphire, üç limon.
Bombay Sapphire. three limes.
Hayır, ama kürdanlara dikkat etmen lazım.
No, but you gotta watch out for those limes.
Haşlanmış yeşil limonlardan yapılıyor.
Comes from boiled limes.
- Limonlar nerede?
- Where are the limes?
Zeytinin, soğanın ve limonun yanında...
What your saying is that next to olives, onions, lemons and limes...
Bebeğim, bana o limonlardan getirir misin?
baby, would you get me one of those limes?
- Limon dilimler.
- Cut limes.
Tekila ve limon almaya gidiyordum.
I was gonna get some tequila and limes.
Ihlamur yok, akşam yemeği yok.
No limes, no dinner.
Bunlarda limon, soğan...
Now these are limes, lemons, onions...
Limonlar!
Limes!
- Limonlar.
- Limes.
- Limonla birlikte.
- With limes.
Hayır, limon da olmaz, kokteyl çubuğu da.
They'll have limes in the teacher's lounge, right? No. There's no limes, there's no swizzle sticks, there's...