Literally translate English
7,531 parallel translation
Bunu gerçekten hiç duymadım.
I've literally never heard that.
Bu gerçekten hayatımdaki en kötü şey olurdu.
That literally would have been, like, the worst thing to ever happen to me in my life.
- Beynim tam anlamıyla yanmak üzere. Peki, tamam.
Literally my brain is about to explode.
Müşterilerim senin saçın için birbirlerini öldürürler.
My clients would literally kill for your hair.
Umarım kimseyi öldürmezler.
I hope they wouldn't literally kill anyone.
Wall Street'te çalıştığım sırada müşterilerim için yapmıştım. Frances'tan bahsediyorum, be adam! Şu an ona odaklanmalısın, bunlara değil.
You have no idea what it's like to share your life with someone who you have literally... nothing to say to beyond, you know, like,
Çok hassas çünkü kalbi gerçekten kırılmış durumda.
She is fragile because her heart is literally broken.
O adamla bu masada saatlerimi harcadım resmen bütün kısımları ondan sağdım.
Like "Fault in Our Stars." I spent so many hours at the desk with that guy, literally milking every chapter from him.
Evet, neredeyse kafayı yiyeceğim, Liza.
Yeah, I'm literally freaking out, Liza.
Sahiden yangın merdivenime tırmanıyordu.
I mean she was literally climbing up my fire escape.
Tam anlamıyla önünde duruyorum.
I'm literally standing right in front of you.
Umalım ki, düştüğün zaman, gercekten süründüğünde, bazı durumlarda, çevrendekiler ayağa kalmana yardım eder.
And hope that when you're down, like literally on the ground, in some cases, you have people around you to help you get up.
Hiç gitmek için sebebim olmadı.
I-I literally never had a reason.
Tanrım. Cidden avansını bitiriyor.
Oh, my God, she's literally blowing her advance.
- Hayır, cidden.
- Right. - No, literally.
Hiçbir sebep yokken.
For literally no reason!
Kelime anlamıyla parasız.
As in, literally no money.
Vakfınız kız kardeşimi kelimenin tam anlamıyla kurtardı...
Your foundation literally saved my sister's- -
Gözlerinin önünde olsa bile gerçekten göremezler.
They literally couldn't see it if they were staring right at it.
Çok az tanıyordu Böyle bir yere taşınacağını Kelimenin tam anlamıyla bayanlarla savaşmak zorunda kalacaksınız
Little did she know that you'd move into a place like this where literally you're going to have to fight off the ladies with a two by four.
Kelimenin tam anlamıyla patladığını hatırlıyorum.
I just remember he literally exploded.
Tanrım, bu tam anlamıyla...
Oh, God, it literally could not get any...
Bu tam anlamıyla hayatımın en güzel günü.
This has literally been the best day of my entire life.
Siktir ya, çocuklar. O zaman hiçbir şeyim yok demektir.
Fuck, you guys, I literally have nothing, then.
- Baksana, etrafında çok fazla sik var, sadece birazcık...
Look it, there is so much cock in here... Yeah. ... that if you literally...
Kelimenin tam anlamıyla, şu anda onlar için ölebilirim.
I would literally die for them right now.
- Artık seninle neden takıldığımızı bilmiyorum.
I literally don't know why we hang out with you anymore.
... onlar için neredeyse her şeyi yaparız.
Literally anything for them.
Bu gece söylediğin tek mantıklı şeydi.
That was literally the only thing you said tonight that made any fuckin'sense.
İflasın eşiğindeyiz ve beni mi suçluyorsun?
We're literally on the verge of bankruptcy and you're accusing me?
Tam olarak demiyorum sadece sen şu an burada otururken.
I mean, not literally. Just for example while you're sitting in here.
Ağzımdan bir şey kaçırırsam Claudia elinde baltayla kovalar beni.
Claudia would literally chase me down the runway with an ax if I let anything slip.
Gerçek anlamlı bir uğrak değil tabii ki.
I did not literally drop, of course.
Onlarınki zaten tam anlamıyla rol yapışması.
They're literally typecasting you already.
Onları izlemekten içim sıkıldı.
I'm literally watching paint dry.
Gerçek anlamda demediğimi biliyorsun, değil mi?
You know I didn't mean that literally, right?
Tam anlamıyla daha fazla alana ihtiyacım olduğunu kastettim.
I literally meant that I needed more space.
Hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
We know literally nothing about it.
Herkesin içinde, adamı boynundan bıçakladı.
He stabbed him right in the neck, literally out of nowhere.
Her zaman odadaki en soğuk obje olacak zira gerçek anlamda etrafındaki enerjiyi yiyip bitiriyor.
I-it'll always be the coldest object in the room because it is literally devouring any nearby energy.
Kelimenin tam anlamıyla tüm yapman gereken orada 2 dakika beklemekti ve benim burada hayatımın en güzel gecesini yaşamama izin vermekti.
Literally, all you had to do was wait two minutes, and I would've had the greatest night of my life.
Tam anlamıyla her yeri kaplıyorsun.
You're literally taking up all the space.
Yani ciddi anlamda soruyorum.
I mean literally.
Bana, beni hiç sevmediğini ve birinin karısı olmak dışında bir şey olamayacak şımarık bir züppe olduğumu söylediğinden beri senden haber almadım.
You know I literally haven't heard from you since you told me you never loved me and that I was "a spoiled brat whose life would never amount to being anything other than someone's wife."
Neredeyse 2 yıldır onu hiç görmedim Az önceye kadar.
I haven't seen him in literally almost two years until just now.
Cidden, erkekler vajinadan o kadar çok korkuyor ki kaplayıp savaşları kazanmak için kullanmalıyız.
Honestly, men are so afraid of the female vagina, we should be, like, galvanizing and using this tactic to literally win wars.
Cidden dur.
Literally stop.
Cidden, hippinin birinin sigara sarması geldiğimden beri gördüğüm tek şey.
Literally all I've seen since I got here is some beatnik rolling cigarettes.
Peki ama işemem lazım, şu an nerde kenara çekebilirsen, herhangi bir yere işerim gerçekten.
Okay, but I've gotta pee, like, now, so whenever you can pull it over, I will literally pee anywhere.
- Kelimenin tam anlamıyla hareket etmedim.
I literally have not moved.
Ben...
I was literally just trying- -