Lungs translate English
3,836 parallel translation
Ellerinizi ağzınızın iki tarafına koyun, ve ciğerlerinizden yukarıya doğru, bağırın...
Just cup a hand on either side of your mouth, and at the top of your lungs, yell...
Lifleri akciğerlere takılabilir.
The fibres can get lodged in the lungs.
Ölmeden hemen önce akciğerlerine çekmiş.
He got them in his lungs right before he died.
- İnsan akciğeri.
Human lungs.
Ciğerler nasıl çıkmış o zaman?
How did the lungs come out?
Akciğerlerini ağzından mı çıkarmış?
He expelled his lungs through his mouth?
Ciğerleri laboratuvarda inceledim.
Well, I got the labs back on those lungs.
Evet, çünkü orada bulduğumuz akciğerler onun değilmiş.
Yeah, that's because the lungs that we found on the ground next to him weren't his.
Lucassi bulduğumuz hastalıklı akciğerler ile böbreklerin aynı kişiye ait olduğunu onayladı.
Lucassi confirmed the diseased lungs and kidneys we found came from the same person.
Akciğerleri suyla dolu.
His lungs are full of water.
Bebeğin ciğerlerine ve diğer organlarına yeterince kan gitmiyor.
And the baby's not getting enough circulation to the lungs and other organs.
Akciğerleri iyi durumda.
Lungs are good.
Emin olmak için ciğerlerinin bir resmini çekelim.
Let's take a picture of your lungs just to make sure.
"Kendi ciğerlerimin sıvısı içinde boğularak, yavaş ve korkunç bir şekilde öldüm."
"I died a slow, horrible death choking on the fluid in my own lungs."
Midge'in akciğerlerinde bulunan su arabası gölete düştüğünde hâlâ nefes aldığını gösteriyor.
So the water in Midge's lungs indicates that she was still breathing when her car hit the pond.
Ağzı ve burnunun etrafında köpük, ciğerlerinde su varmış.
It says, "Foaming around the nose and mouth, liquid in the lungs."
Köpek ciğerlerini patlatırcasına havlamaya devam etti. Thomas.
He was barking repeatedly just at the top of his lungs for the longest time.
Ama mesela Güzelavrat otu *, önce sarhoş edip, ardından karaciğer ve böbreklerin iflas etmesine neden olur.
But nightshade, for example, gets you high and then shuts down your lungs and kidneys...
Duman akciğerlerine girmiş ama zamanla iyileşecek.
Smoke has entered her lungs, but with time she will heal.
Ciğerler tam çalışmıyor.
For the last two months. Diminished lungs.
Ciğerleri daha fazla dayanamaz.
Her lungs can't fight it much longer.
Lindsay'nin ciğerlerini kontrol ettiğimde duman olmadığını fark ettim.
An examination of the lungs indicates Lindsay didn't breathe in smoke.
Jeremy'nin ciğerlerinde çamaşır suyu buldum.
I found bleach in Jeremy's lungs.
- Daha ciğerleri gelişmedi. Başka şansımız yok.
- The lungs ar-aren't developed.
İkinci kutuda ise aktif gözetim var ki her şeyi iyice izlememiz gerekiyor. Prostattaki kanser hücreleri başka bir yere mesela ciğerlere sıçrayıp sıçramadığını kontrol etmek gerekiyor.
Door number two is active surveillance, where we watch and wait while the cancer cells that are already in my prostate perhaps take up residence elsewhere, maybe my lungs or my liver.
Göğüs röntgeninde akciğerde bir sızıntı görünüyor.
Chest X-rays show an infiltrate on her lungs.
Ciğerlerine kan pıhtısı pompalıyorsun ve bu da tansiyonunu daha da tehlike bir seviyeye çıkarıyor.
You're throwing blood clots into the arteries of your lungs, which is raising your blood pressure to a very dangerous level.
Ciğerlerinde yanıklar var ve üst solunum yolu rahatsızlığı geçiriyor.
He's got burns in his lungs and an upper respiratory tract infection.
Ciğerleri yandı.
His lungs are burned.
Aldığı nefes organların arasında kalacak ve akciğerler yavaşça özelliğini kaybedecek.
He'll develop emphysema, which means his lungs will gradually deteriorate.
Ciğerler suyla dolmuş.
The lungs are full of water.
~ Sesim çıktığı zaman, kalbim haykırdığı zaman ~
♪ I call out to you on the top of my lungs, my heart trembles when I call out to you ♪
Amcam Francis, ciğerlerinde çok fazla suyla doğmuş.
You see, my uncle Francis was born with too much water in his lungs.
" Akciğerlerindeki, seni ısıtacak olan havanın enerjisine
" The engine of your lungs will heat the air around you
Ciğerleri tamamen suyla dolu.
His lungs were full of water.
Ciğerlerini tam kapasite kullanabilecek şekilde doğdu ve bağırdı mı Wales'daki pencerelerin yarısını tuzla buz edebilir.
He was born screaming at the top of his lungs and shattered half the windows in Wales.
Ciğerlerin sana kalsın, değil mi?
You should keep lungs, yeah?
Muhtemelen akciğerini patlattım, bu yüzden takip etmek zorunda kaldık.
Probably punctured his lungs, so we had to chase him down.
Ve kanser ciğerlerini tamamen sarana kadar da hiçbir şey belli etmedi.
And he didn't start to sound bad until the cancer finally took total control of his lungs.
Elleri, elbiseleri, akciğerleri. Bu bir felaketti.
Their hands, clothes, their lungs... it was a disaster.
Karaciğerin lapa olmuş, akciğerlerinse...
Your liver is mushy, your lungs...
Testis kanseri, genç bir adamın vücudundan yukarı doğru yayılır ve bir sonraki durağı karındır.
The disease, testicular cancer, travels up a young man's body, so next stop is the abdomen. Next stop is the lungs.
Lance kanserli lezyonları aldırmak için beyin ameliyatı yaptırdı, sonra da akciğerlerini zedelemeyecek özel bir kemoterapi programına başladı.
Lance underwent brain surgery to remove cancerous lesions, then began a special chemotherapy program that would not scar his lungs.
Yani yükü kaslarından alıp kalbine, ciğerlerine ve kanına veriyordu.
So he essentially was shifting the load from the muscles to the heart and the lungs and the blood.
Sadece vücudunuzun, * Jonathan Vaughters Eski Takım Arkadaşı * akciğerlerinizden kaslarınıza daha fazla oksijen taşımasını sağlıyor.
It's just simply that it allows your body to deliver more oxygen from your lungs to your muscles.
Ismael, problem ciğerlerinde değil, kafanda.
Ismael, the problem isn't in your lungs.
Sıvı akciğerlerini kaplayacak, oksijen alımını arttıracak ortamda daha rahat nefes almanı sağlayacak.
The fluid will coat your lungs, increasing oxygen extraction allowing you to breathe comfortably in the environment.
Yukarı aşağı sıçrıyor, kollarını sallayıp var gücüyle bağırıyordu.
He was jumping up and down, flailing his arms, screaming at the top of his lungs.
Örümcek... oh, adamın vücuduna girmiş ve ciğerlerine yada mide gibi bir yerine doğru yol kazmış olmalı.
The spider must've... oh, he must've got inside this guy's body and dug his way out through his lungs or his stomach or something.
Annem kan kaybederken doktor ciğerlerime hava verip ellerini defalarca göğüsüme bastırdı. Tıpkı mastürbasyon yapar gibi ritmik ve tekrarlayan hareketlerle.
As she bled, the doctor pushed air into my lungs, and pressed his hands repeatedly onto my chest, with the same rhythmic, repetitive motion that he used to jerk himself off that very morning.
Motoru, yani kalbi, ciğerleri muazzamdı.
His engine, you can say his heart, lungs, is big, is huge.