Makes translate English
70,918 parallel translation
Öğürmelerin söylediklerini anlamayı imkansız kılıyor.
That gag makes it impossible to understand what you're saying.
Pratik kusursuz hâle getirir.
Practice makes perfect.
Bu da onu daha doğru bir silah yapar.
Which makes for a more accurate weapon.
Bu şeyin ne kadar ilerlediğini merak ediyor musun.
Makes you wonder how far this thing goes.
Evet, hoşuma gitmedi, ama... Sanırım mantıklı.
Yeah, I don't like it, but it... makes sense, I guess.
357 kalibrenin yaptığı ilk ses bu.
That's the first noise a.357 makes.
Fakat yaptığı seçimler için sorumluluk almaz ve işler boka sardığında yakınındaki her neyse onu suçlar.
But she doesn't take responsibility for the choices she makes, and when shit turns bad, she turns blame on whatever's close by.
Beni güldürür.
She makes me laugh.
O da beni güldürüyor.
He makes me laugh, too.
Sanırım Bay Barron iyi bir nokta yakaladı.
I think Mr. Barron makes a good point.
Mantıklı.
That makes sense.
Bilesin, bu şekilde konuşmanız bir pislik olduğunuzu andırıyor.
Just so you know, the way you talk makes you sound like an asshole.
Ya bunlar ya da bacaklarını uzatan o ameliyat.
It's either wear these or get that surgery that makes your legs longer.
Aslında, annemi mutlu ediyor.
You know, it makes Mom happy.
Peki ya yaşamı keskin ve dokunaklı yapan iyileştirmeye ne dersiniz?
But what is it about the restoration of life that makes it such a prominent and poignant theme?
Bu beni zorluyor!
It makes me...
Bu şeyler beni bu gün sinirlendiriyor.
This stuff makes me nervous these days.
Demek istediğim, şans onun zararsız olması. Ama kendini daha iyi hissettirirse, Evdeki güvenliği her ihtimale karşı güçlendirmek isteyebilirsiniz.
I mean, chances are he's harmless, but if it makes you feel better, you might want to beef up your home security just in case.
Bu mantıklı.
Which makes sense.
Holden'a güvenmeni sağlayan şey ne?
What makes you think you can trust Holden?
Sana yol gösterirken ona güvenmeni düşündüren nedir?
So what makes you think you're safer having him lead you?
Eline geçen ilk fırsatta seni öldürmeyeceğini düşündüren ne?
What makes you think he won't kill you the first chance he gets?
Önceki yönetimin işe alımları arkadaşlık sitelerinden yaptığını düşünmek, devraldığım beceriksizliği daha mantıklı yapar.
This shitshow that I inherited makes more sense now that I know the previous regime was recruiting from dating websites.
Ve ne özgeçmişin, ne de şu ana kadar yaptıkların beni bu girişim için faydalı olduğuna inandıramadı.
And nothing in your resume or work so far makes me believe that you will be useful in this endeavor.
Elbette bir fark yaratıyor.
Of course it makes a difference.
Demek istediğim, ormanın bu tarafındaki herkes New York Times'a çıkmıyor.
I mean, not everybody from this neck of the woods makes it into The New York Times.
Bu mantıklı.
That makes sense.
Evet, çünkü beni derinden mutsuz ediyor.
Yeah,'cause she makes me deeply miserable.
Bana telefon etmesi, bağırması ve telefonu kapatması eğer onu mutlu edecekse güzel bir aile için küçük bir bedel bu, anlıyor musun?
So if she needs to call and yell at me and then hang up, if that makes her happy, well, it's a, small price to pay for a beautiful family, you know?
İkimizde istiyoruz o zaman.
That makes two of us.
Evet, Cole'un annesi, bu turtaları evinde yapıyor.
Yeah, Cole's mom makes these pies out of her house.
Annesi yapıyormuş.
His mother makes it.
Bence seni kandırıyor Şu an sistemdeki en güçlü adam.
I believe that makes you the most powerful man in the system right now.
Ameliyat olursa kanser deneyindeki yerini kaybedeceği için mi öyle düşünüyorsun?
Is this because you think surgery makes her ineligible to stay in the breast-cancer study?
Pancake yapabilen bir köpeğim var.
I have a dog who makes pancakes.
Bree'nin komaya girmesinden ben sorumluyum.
I did the surgery, so it makes me responsible for Bree's coma.
Bu kadar sıkıntıya girmemi anlamlı kılan tek şey oğlum.
Nah, see, he's the part that makes everything worthwhile.
Bak kadınları güçlü kılan şey zayıflıktan korkmamamız.
Now... See... The thing that makes women strong, is that we have the guts to be vulnerable.
Sence bu durum Kevin'in hayattaki yerini bulması kolaylaştırır mı yoksa zorlaştırır mı?
Do you think that this makes it easier or harder... for Kevin to meet his station in life?
Barmen buzlu meyvelerden hazırlıyor.
The mixologist here makes them with Ice Juice.
Seni iyi yapan şey.
It's what makes you good.
Miriam buradaki en iyi soğuk çayı yapar.
Miriam makes the best sweet tea in the county.
O zaman sen ikinci en şanslı adamsın.
That makes you the second luckiest, then.
Brick zehirlenmek için ideal mikroplar servis ediyor.
Brick makes a mean salmonella.
Hiç mantıklı değil.
That makes no sense.
Seni mutlu eden biriyle birlikte olmayı hak etmiyor musun?
I mean, don't you deserve to be with someone who makes you happy?
Kendimi güvende hissettiriyor.
He makes me feel safe.
Her zamanki gibi Coop, buralarda kendimi daha iyi hissettiren tek kişisin.
As usual, Coop, you're the only one around here who makes me feel any better.
Hemde bir çok kişiden daha fazla. Bu seni bizden biri yapar.
As far as anyone who matters is concerned, that makes you one of us.
Nasır oluşturuyor, böylece her yumruk seni biraz daha güçlendiriyor.
Build up calluses, so every punch makes you a little stronger.
Bir şey kafana giriyor dumanlı beyin eli gibi bir şey ve sana istediğini yaptırıyor öyle mi?
♪ The yellow rose of Texas is the only girl for me ♪ Something that gets in your head like some kinda smoky brain hand that makes you do things?