Mess translate English
22,556 parallel translation
Dağınıklığın kusuruna bakmayın.
Excuse the mess.
Irak'tayken. Tam bir baş belasıydı.
Back in Iraq, she was a mess.
Bu haltı sen ettin.
This is your mess.
Kariyerini bitirir.
It'll mess up your career.
Bu sefer kendini nasıl bir pisliğe bulaştırdın.
What kind of a mess have you gotten yourself into now?
Hayatın sende kalsın, onu sadece mahvederim.
Well, keep your life, Doc. I'd only mess it up.
Bense berbat bir haldeyim.
And I'm just a mess.
büyükannemi mi karıştırdın, popişine depiği yedin.
Mess with granny, get knocked on your Fanny.
Bir zamanlar bir arkadaşım bana ; "ilk baş işleri batırman gerekir, ki ikinci sefer yoluna sokabilesin." demişti.
A friend of mine once told me that sometimes you got to mess it up the first time to get it right the second time.
Seninle birlikteyken tam bir karmaşaydı.
When he was with you, he was a mess.
Bu arada, muhteşem Rick sağlam sıçtı bugün.
Oh, and, uh, the fabulous Rick, uh, had a rather substantial mess-up.
Karışıklık yapma!
Don't mess up!
Listesine tüm yolları ı gerekir. Olduğu bu karışıklık senin hatan mı?
Should I list all the ways in which this mess is your fault?
Dürüst olayım ev çok dağınık.
Ah... honestly my place is kind of a mess.
O sekiz santimlik topuklar seni öldürür demiştim.
I told you those five-inch heels will mess you up.
Hadi ama Vin çocukla dalga geçme.
Come on, Vin, don't mess with the kid.
Yani onların yöneticileri çok fena.
I mean, their little fund-raiser was a mess.
Benim günümü mahvetmeyi deneyebilirsiniz, ama sakın Ağ Savaşçıları'na bulaşmayın.
You can try to ruin my day, but don't mess with the Web Warriors.
Ne dağınıklık ama.
Aw, what a mess.
Şam'a gidip, pisliğini temizleyerek Jamal'ı eve getirdin.
After you went to Damascus and brought Jamal home, cleaned up his mess...
Metal tomografide sorun çıkarabilir, tamam mı?
Metal will mess up the C.T. scan, okay?
Bu arada, askerlerin dün ortalığı talan ettiler.
And while we're at it, your soldiers made quite a mess last night.
Kuzeydeki başarısızlığın olmasaydı burada olmazdık.
If it wasn't for the mess you made up north we wouldn't be here!
Hep Cedric'in pisliklerini düzeltiyorduk.
We were always cleaning up cedric's mess.
Ama sistemimizin özünü ortaya çıkaracak ve onlar da her şeyi mahvedip ortada bir keşmekeş bırakacaklar. Zenginlerin hâlâ her şeyi olacak ama doların bir kuruş değeri kalmayacak o yüzden zengin olman kimin umurunda?
But it'll reveal the true nature of our system and they'll just tear it all down, just leave a fuckin'mess, so rich people still have everything, but a dollar won't be worth a dime,
Perişan hâldeyim.
I'm a mess, I'm, you know, I have cancer.
Peki Louis, madem bu çukura senin tavsiyenle girdik şimdi ne yapmamızı önerirsin?
- All right, Louis, what do you think we should do, since it was your recommendation that landed us in this mess in the first place?
Sen burasıyla revir arasına bak.
I'll check the mess. You check between here and the infirmary.
Kendall, bu karmaşadan bir şeyler çıkarabildin mi?
Kendall, you get anything from this mess?
Ona istediği beş bin papeli verseydin bu belaya hiç bulaşmayacaktık.
If you would have just given her 5,000 bucks that she wanted, we wouldn't be in this mess at all.
O motorsiklet harap içindeydi iskelet büküktü, karter yakıt sızdırıyordu.
That motorcycle was a mess... frame bent, crankcase pouring oil.
Şu anda da pisliğini temizlediğim için Tanrı'ya teşekkür edebilirsin.
And right now, you should be thanking God that I'm here to clean up your mess.
Şu pisliğe bak.
Oh, what a mess.
Çok pislik yapıyorlar.
They make a real mess.
Dövme iyi olmuş, ama birinin, polis olduğunu anlaması uzun sürmez.
The tats are nice, but probably won't take long for someone to smell you're a cop, mess you up.
- Peki ya arkadaş olsak?
You're too pretty for me to mess up.
Bizi bu işe bulaştıran kişinin ben olduğumu hepimiz biliyoruz.
We all know I got us into this mess.
Dediğim gibi Jessica bizi bu işe bulaştıran bendim.
Like I said, Jessica, I was the one who got us into this mess.
Çünkü seni bu işe sokan benim.
Because I'm the one that got you into this mess.
Kızım, harap haldeydin.
Girl, you were a mess.
"Seksi". Seksi harabeyi tercih ederim.
"Hot." I prefer "hot" mess.
Aynı zamanda bu beladan kurtulmamız için tek şansımız o.
She's also the only shot we got at getting out of this mess.
- Her şeyi berbat ettim.
- Oh, I've made a mess.
Bakalım, etrafı temizlemekte ne kadar iyisin.
Well, let's see how good you are at cleaning up this mess.
Bu karmaşadan başkalarının bizi kurtarmasını ummak.
This... hoping other people will get us out of this mess and...
Bak, eğer ortada Vern'in parası varsa hiçbir şey söylemeyin
Uh, look, if it's gonna mess with Vern's money, then don't tell him shit.
Benimle uğraşmak mı istiyorsun, Robert?
You wanna mess around with me, Robert?
Johnson, bu konuşma esnasında çok öfkeli, şöyle söylüyor, "Bizi ahmak yerine koyuyorlar ve bu gördüğüm en büyük kahrolası karmaşa."
Johnson, very angry during this phone call already, you can see here, he says, "They're trying to make fools of us all and it's just the biggest damn mess I ever saw."
Ne pisliğe bulaştıysa temizleyin.
Clean up whatever mess he's in. - That's an order.
Ben şu huni rezaletini temizleyeceğim.
- Okay, I'm gonna go clean up the funnel cake mess, so...
Wyatt hepimizi bu kadar kötü hale getirecek ne yaptı?
What did Wyatt do to mess us all up so bad?