Miserable translate English
5,320 parallel translation
Sen mutsuz, acınası bir insansın ve seni dönüştürmemi istiyorsun.
You're a sad, miserable human being, and you want me to turn you. So, here.
O sefil insanların ellerinde milyarlarca kamera var.
Billions of cameras in the hands of those miserable humans.
Sefil görünüyor.
He looks miserable.
Cliff'in J.R.'ı öldürdüğü ortaya çıkmış, ve şimdi geri kalan sefil hayatını bir Meksika hapishanesinde geçirecek.
It turns out Cliff Barnes killed J.R., and now he's going to spend the rest of his miserable life in a Mexican prison.
Şimdi de iyi niyet jesti olarak onu davet ettiler ve sonunda hayatının bu acınası dönemini biraz olsun kapayabilecek.
Now they've invited him back as a gesture of goodwill, and he'll finally get some closure on this miserable chapter in his life.
Burası iki ezik esrarkeş tarafından işletilen çekilmez bir pislik yuvası.
This place is a miserable suck hole run by two pot-head losers.
Bok gibi bir maas, acinasi çalisma sartlari ama öte yandan özel bir çocugun hayatini degistirebilme sansi.
Crap pay, miserable working conditions, but the chance to change one special kid's life.
Nerede o ciğeri beş para etmez?
Where is that miserable piece of shit?
- İlelebet perişan olacaksın.
You will be forever miserable.
Kendimi zavallı hissediyorum.
I feel so miserable
Bugün, inanılmaz güzel olaylar oldu ama ben en az dünkü kadar perişan hâldeyim.
- [Inhales] - And then today, something amazing happened, and I'm just as miserable as I was yesterday.
Kaptandan vazgeçin, böylece polis çeteyi tutuklayabilir, bu sefil ticarete son verebilir.
Give up the captain so the police can arrest the gang, put an end to this miserable trade.
Berbat ve eski bir oyun, değil mi?
Miserable old game, isn't it?
Felaket resmen.
This is miserable.
Ben Chris gibi olacağım fakat ne kadar sefil olduğumu fark edecek kadar zeki olacağım.
I mean, I'm just gonna end up like Chris, only I'Il be smart enough to realize how miserable I am.
Üzülecek neyim var ki?
What in hell would I have to be miserable about?
Eğer bana olursa, rezil olurum.
If that happens to me, I'd be miserable.
Seninle bir avuç dolusu yıl geçirip, sen hâlâ böyle kaldığın halde ben yaşlı, hasta ve acınası bir durumda olduğumdan seni kaybetmektense şu an ölmeyi tercih ederim.
I'd rather die right now than spend a handful of years with you only to lose you when I'm too old and sick and miserable and you're still you.
Bu Daniel için, seni sefil adam.
That's for Daniel, you miserable yo-yo.
ama bu arada, sefil hayatının geri kalanını parmaklıklar arkasında geçireceğini ilk benden duy istedim, seni pislik herif.
but in the meantime, I wanted to be the first person on earth to let you know that you will spend the rest of your miserable life behind bars, you piece of crap.
Çok üzgün müsün?
Are you miserable?
Ne kadar mutsuz olursan ol bu 40 doları eğlence bütçesinden vereceğiz.
We're gonna get our 40 bucks worth of fun out of this no matter how miserable you are.
Öyle zavallı, yalnız biri değilim ben.
I'm not some miserable, lonely person.
Buradaki en kötü anneyi bulmamız lazım... Ve en kokuşmuş, en sefil bebeği alıp, bizimkilerin başına salmalıyız.
We just need to find the worst mother here and the most rotten, miserable baby and dump it on our parents.
Berbat ve yaralı bir durumda olduğunu biliyorum ama onun bu işi bitireceğinden tek bir an bile şüphe etmedim.
I mean, sure, he's miserable and he's hurting, but you know what? There's not a doubt in my mind that he's gonna cross that finish line - - not one.
-... ve sen evet dedin, sonra hayır dedin ve herkes perişan oldu.
Which is what you wanted. ... and you say yes, then you say no and everybody's miserable.
Perişan halde.
He's miserable.
Perişan haldesin.
You're miserable.
Senin gibi bir gerzek bile dahil.
Even you, you miserable git.
Bence çok perişan bir durumda.
I think she's miserable.
... yorgunsun, her yerin ağrıyor, perişansın.
You are tired. You are sore, you are miserable.
Akabinde, gayet mutlu bir evliliğimiz olmuş ve tamamen sefil durumdayız falan olur.
The next thing you know, we'll be happily married and completely miserable.
Eğer çok mutsuzsan ona istemediğini söyle.
Look, if you're so miserable, just tell him - you don't want to do it. - I can't do that.
Senin gibileri muhtardan da Jiao'dan da daha zavallı, daha şeytan.
People like you, are more miserable... and diabolical than the village boss and Jiao.
- "Mutlu öleceğine sefil yaşa."
Better to live miserable than die happy.
Seni perişan mı ediyorum?
Did I make your life miserable?
Sıkı durun, sizi zavallı huysuzlar.
Hold tight, you miserable cranks.
Beni zavallı ve suçlu hisseden biri yapmak için elinden geleni ardına koymadı.
It did its best to make me miserable, to make me feel guilty.
Seni sefil canavar.
You miserable beast.
Berbat bir haldeydim ve bir gün dibe vurdum.
I was miserable, and I finally snapped.
Daha gideli 12 saat oldu, şimdiden acınasıyım.
She's only been gone 12 hours, and I'm already miserable.
Burada olup bitenleri doğru bir şekilde aktarmama ne kadar yardım ederseniz o kadar çabuk gider, ikimizin hayatını kısa süre çekilmez hale getirmiş olurum.
The sooner you help me accurately report what's going on out here, the sooner I can leave and make both our lives less miserable.
O sahaya çıkman için ya da o berbat oyunun etrafında olman için hiçbir sebebin kalmadı. Ama bu çocuk oraya çıkmak istiyor. Senin de bunu halletmen gerek, tamam mı?
Now you don't have any reason to go to that field, or be around that miserable game, but that kid wants to be out there, and you should fix it for him, okay?
Sonraki zavallı kurbanımda o olacak.
- He shall be my next miserable victim.
Yani neden sefil, yaşlı bir herifi partinizde isteyesiniz ki? Eğlencenizi bölerim, değil mi?
I mean, why would you want some miserable old cunt hanging around..... spoiling all your fun?
Amcık hoşafı seni.
It's because you've got me, you miserable prick.
Açıkçası herkes çok acınası halde.
Honestly, everybody's so miserable.
Depresyondaydım, üzgündüm, sinirliydim. diğer herkes gibi bilirsiniz, ve sakinleşemiyordum.
I was depressed and I was miserable and I was angry, like a lot of us, and I just couldn't settle down.
Viyana meselesiyle ilgili konuşmak için sizinkilerin yanına gittiğinde, perişan olmuştum.
When you went back to your folks'place to talk about Vienna, I was miserable.
" Hatta perişan ediyordu.
" Perfectly miserable, in fact.
Çok üzgün görünüyorsun.
You look miserable.