English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ N ] / Nadide

Nadide translate English

346 parallel translation
O, nadide bir mücevher, aşk kuşum.
She is a rare jewel, my love-bird.
Onları uzak diyarlara, nadide hazineleri aramaya gönder.
Send them to distant lands to seek some rare treasure.
En nadide hazineyi getiren prensesi kazanacak.
The one who brings the rarest wins the Princess.
Pers Prensi, nadide hazine arayışıyla Şiraz çarşısına gelmişti.
In search of rare treasure, The Persian Prince came to the bazaars of Shiraz.
Prensim, işte dünyadaki en nadide şey : uçan halı.
My Prince, here is the greatest rarity in the world,... the flying carpet.
Hindistan Prensi de, nadide hazine arayışıyla Kandahar yakınlarında unutulmuş bir anıta geldi.
In search of rare treasure, the Prince of the Indies came to a forgotten idol near Kandahar.
Bu, dünyadaki en nadide şey : sihirli kristal.
This is the greatest rarity in the world, the magic crystal.
Hindistan'ın kristali ya da Pers'in halısından çok daha nadide.
Far rarer than India's crystal or Persia's carpet.
Sizin umutsuz durumunuzu açığa çıkaran, bu nadide kristaldi.
'Twas this rare crystal disclosed your desperate plight.
Hiçbiri nadide değil.
No one of them is rarest.
Gaddarca eksikliğini duyduğu şeyden mağdur olmamışçasına keyif aldığı bu nadide zevkten.
He talked of it as one of the rare pleasures he enjoyed... without suffering from what he cruelly lacked.
Bize katıl, bu nadide topluluğa.
Come to us, to the Golden Horde.
Ordunun nadide bir çiçek olduğunu!
I thought our Army was the flower of our country!
Bir ara görebilir miyim? - Orada ne tür nadide parçalar var Dorian?
What rare things have you stored away there, dorian?
Dışarıda kalacağını söyledi çünkü içmiyormuş, nadide bir adam.
He said he's not drinking, so he'd stay outside. It's rare for a young man these days.
Hayatım boyunca güzel ve nadide şeylerin çevremde olmasını arzuladım.
All my life it's been my ambition to surround myself with rare and beautiful things.
O resme nadide ve güzel mi diyorsun sen?
You call that picture of mine rare and beautiful?
Ned, burada, en nadide balıklardan istiridyelere kadar bir sürü şey var.
Well, Ned, you've got everything here, from the rarest nudibranchs to oysters.
Günahkârlar söz konusu olunca dünyada başka hiçbir lağımda bu kadar nadide bir topluluk bulunmaz.
When it comes to sinners, no sewer in the world could provide such a congregation.
Taş bloklar arasında ezilecek nadide bir çiçek.
A delicate flower to be pressed between walls of stone.
Benim nadide Zambak'ım, benden daha yaralı.
Fleur de Lys is more wounded than I.
Nadide Zambak'ınız, acısını unutmak için, kendi arazimizdeki, manastıra kapandı.
To forget her sorrow, Fleur de Lys has also found sanctuary.
Nadide bir lezzet kabul ediliyor.
It's considered a great delicacy.
En nadide mücevherler kağıt torbalara konmamalı.
You don't put the crown jewels in a paper bag. Come.
Nadide bir çiçek adı gibi, değil mi?
Sounds like a rare flower, doesn't it?
Sebastian ile, bu ilkel insanlar ailesinin Catherine kadar nadide bir kızı nasıl ortaya çıkartabildikleri konusunda kafa yorardık.
Sebastian and I used to speculate on how that family of Neanderthals could have produced a girl as rare as Catherine.
500 yıllık, nadide bir parça.
A rare one, 500 years old.
Senin için büyük bir sera yaptıracağım. İçinde en nadide çiçekleri yetiştireceksin.
Construire a giant greenhouse to create impossible flowers...
İnsan kalbinde yetişen en nadide çiçekten bahsediyordum :
I was commenting on the fairest flower that grows within the human heart :
Burayı ülkenin nadide köşelerinden biri haline getiriyorsun.
You're turning this into the showplace of the nation.
Ve ismini, o nadide ismi ağzına alma cüretini gösterdi.
And he named her, her beloved name.
Biblo güvende. Koleksiyonumun en nadide parçası o. Hatırası parayla ölçülmez.
This is the jewel in my collection, my most precious memory.
En nadide parçaları burada tutuyorum.
- We keep here the best pieces.
Berlin'e nadide bir kaç kitap için geldim.
I came to Berlin looking for rare books.
Aradığımız yaratık bir günlük ömrü olan nadide bir kelebek gibi.
Son, the ideal woman is like a butterfly. She only lives for one day.
Bu eski ama nadide antika litroğraf için tam 325 dolar değer biçildi.
For this very rare and unusual lot of lithographs depicting the five senses.
Ne kadar da nadide ve güzel.
How rare and how beautiful.
Burada en nadide sanat eserlerimizden bazıları toplanmıştır görülsün ve düşünülsün diye...
We have some of the finest of our various art forms assembled here for the viewing and contemplation of every...
En saf ve nadide otoriteye sahip olmak istedim.
I want to affirm the concept of authority in its purest form.
Nadide bir kolye, Martin.
It's very old, Martin...
Çiçeklerin nadide kokusu.
The delicate scent of flowers.
Ölümün gizemli yüzü pürüzsüz ve nadide yüzüne yansımıştı.
The mysterious hand of death had spared her face, which had remained as fresh and delicate as a rose.
Genç demokrasimizin nadide değerlerinden birini Basın Özgürlüğü'nü de hedef aldı.
They were aimed at Freedom of the Press, one of the most precious values of our young Democracy.
Hobi olarak da nadide cam işleri toplarım.
By avocation, a collector of rare and unusual glass.
Bu nadide koku da McGowan'ındır.
That delicate odor also belongs to McGowan.
Nadide bir parçadır! Görünce hak vereceksiniz.
Wait'til you see it!
Nadide kulaklarını kullan o zaman.
- Well, use your Scouse ears.
En nadide hazineyi kim getirirse, onunla evleneceğim.
Who brings the rarest treasure I will wed.
Nadide hazine arayışındaki Moğol Prensi, Wak Adası'na gelmişti.
In search of rare treasure, the Prince of the Mongols came to the Island of Wak.
Oldukça nadide.
Raring to go.
Nadide olduğunu kanıtla
Prove to me that you're divine

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]