Nokta translate English
8,145 parallel translation
Edwards'ın melez-sevici eleştirinin dışında kalan bir nokta var o da her bir çocuğun her ameliyatı için bana tam izin verilmiş olmasıdır.
What Edwards has left out of his mongrelization-loving diatribe is that full permission was granted on every single procedure on every single one of those boys.
Tek ortak nokta, hepsinin başka çeşitli hastalıkları olduğuymuş. Farenjit, zatürre, menenjit.
The only link was that all had been suffering from various other illnesses... strep, pneumonia, meningitis.
Kilit nokta, çinkoyla, yeteri kadar cıvayı kaplamak gibi gözüküyor.
The key seems to be in coating the zinc needles with mercury.
Hassas nokta, değil mi?
Sore spot, huh?
Geldiğimiz bu nokta doğru zaman olduğundan emin değilim, fakat... sen benim en iyi arkadaşımsın.
I'm not sure if this is the right time to bring this up, but... you're my best friend.
Nefsi müdafaanın hak olduğu bir nokta olmalı.
There's gotta be a point where self-defense is justified.
Hayatımda sinsice sızmaya çalışmadığın tek bir nokta dahi var mı acaba?
Is there not one square inch of my life that you haven't insinuated yourself into?
Hayatımın bu bölümüne daha iyi bir nokta koyamazdım.
I mean, this really is the best way that this chapter could've ended.
Eh, ortak olduğumuz bir nokta daha.
Well, that's another thing we have in common.
Nokta.
Period.
Dr. Lecter'ın yaşamları arasında ortak nokta, her konuda beğeni olacaktır.
taste in all things will be a constant between Dr. Lecter's lives.
Onların atladığı bir nokta var : O çocuklar tehlikeli.
What they don't realize is that those kids are dangerous.
Rachel, Artie ilk şarkıyı söyleyecek, nokta.
Rachel, Artie's gonna sing the first solo, period.
O McKinley Lisesi'nin besin zincirindeki en üst nokta.
He's at the top of the damn McKinley High food chain.
Bu çok önemli bir nokta William ve ben de ikna edici bir şekilde belirttiğimi sanıyordum ama Müfettiş Harris gözardı etmeye karar verdi.
Well, that's a very valid point, William, and it's one I made rather convincingly, I thought, and, uh, Superintendent Harris chose to ignore it.
Yani yaklaşık bir nokta iki milyon ve üstü ediyor.
So, conservatively, we're looking at right around 1.2 million and change.
Bir nokta yedi ödemeye razılar.
They're willing to pay 1.7.
Bir nokta iki yerine bir nokta beş milyonu paylaşacağız.
We'll all be splitting 1.5 million instead of 1.2.
Hep göçmen olarak kalacaksın, nokta.
You'll always be a foreigner, period.
- Balık tutmak için en iyi nokta.
Best fishing hole for miles.
Esas nokta, Bobby, rakibinin aynı şeyleri ne zaman yaptığını bilmektir.
The trick, Bobby, Is knowing when the other guy is doing the same.
Gelebildiğim son nokta bu.
This is as far as I've ever gotten.
Fakat başlıklarımda iki nokta kullanmayacağıma dair kendime söz verdim.
But I promised myself I would never use colons in my titles.
İki nokta, çok kullanıldığında değerini kaybediyor.
Colons lose their novelty when overused.
Senin de varacağın nokta orası olacak.
But you'll get there.
Kaçırdığım bir nokta olabilir ama bütün oklar Trent'i gösteriyor gibi.
Maybe I'm missing something, but it seems to me all of this points to Trent.
Aslında önemli değil ama asıl nokta şu, sürekli bir isimden bahsetti....
You know, it's not really important, but the main point is just that she was talking a lot about
İnsan kıyıdan ona bakan okul arkadaşları gibi, onun suda belli belirsiz bir nokta olarak ağır ağır ilerlediğini izleyecek olsa, hiç şansının olmadığını düşünürdü.
Anyone watching him, as his schoolmates did from the shore, barely making out a tiny speck moving slowly across the water, would've thought he stood no chance.
Siz ikiniz. Sizin gideceğiniz iki nokta. Çok tehlikeli bir teknik.
Both of you, here are two positions, the tactic is very dangerous.
- Çok fazla kör nokta var.
- Too many fucking blind spots.
Yeterince ortak nokta olmazsa bir çocuk yaparız.
Otherwise we make a child or so.
Bir ortak nokta olduğuna inanmak zorundayım.
I have to believe there is a common factor.
Zenit'ten gelince yüzeye çıkacağı nokta burası.
And this is where he'll surface from Zenith.
Bu sefer tarafsız kalınacak bir nokta yok.
There's no being actively impartial on this one.
Stratejik bir nokta, iyi gizlenmiş, dört bir yanı görüyor ve kaçış yoluna kolayca ulaşılabiliyor.
Good vantage point. Well concealed, an all-round view and easy access to an escape route.
Portekiz'deki mavi nokta ajanı aradı.
A blue dot operative in Portugal phoned in.
Fakat bu nokta atışı yaptığınız değerlendirmede gözünüzden kaçan ufacık bir detay var.
Just one little detail that you seem to have overlooked in your otherwise spot-on assessment.
Belki de haklı olduğu bir nokta vardır.
Maybe he's got a point.
Karısı hassas nokta.
Wife's the key.
Bu hiç bitmeyecek Nokta.
It's just never gonna stop. Period.
Nokta nokta bokta.
Dot dot dot.
Nokta, nokta, nokta.
Dot, dot, dot.
Geldiğin nokta ile gurur duy.
So be proud of where you're at.
Nokta atışı yapmışsın bence.
That's a little on the nose, don't you think?
Nokta atışı yapmışsın bence.
That's a little bit on the nose, don't you think?
Sanırım asıl nokta Riley'in utangaçlığının üstesinden gelmesi.
I think the point is, Riley got over her shyness.
Benim dediğim nokta Hitler beynini uçurduğunda faşizm ölmedi.
But my point is fascism didn't die when Hitler blew his brains out.
Önemli nokta, bizim işimiz... komiseri yönlendirmek, en iyi karar. not your first instinct.
The point is, it's our job to steer the commissioner to his best decision, not your first instinct.
Nokta koydugumuz falan yok.
We're not over.
Nokta.
End of story.
Anne, kendi şarkılarımı kendim yazarım. Nokta.
Period.