Nuance translate English
120 parallel translation
Işığın, şekillerin, renklerin ve gölgelerin tüm nüanslarını öğreniyor.
He learned every nuance of light, of color, of shade, of form.
Ülkemizde, aktörler sanatın her dalında iyidirler.
In our country, actors master every nuance of their art.
Birbirimizin en ince ve gölgelenmiş ayrıntılarını.
The most subtle and shaded nuance of each other's flesh.
Dinle şimdi, sanırım burada küçük bir ayrıntıyı ele almamız lazım.
Listen, I think we should make a little nuance here.
"Her türlüsünü tattım acının ve ıstırabın..." "... her türlüsünü yaşadım. "
I experienced every degree... every nuance of suffering and passion.
"Nuans" Bu gerçek bir kelime değil.
"Nuance." It's not a real word.
Ama "nuance", bilmiyorum.
But, "nuance," I don't know.
Neyimden? - Tanrım!
The cologne you always wear is totally without nuance!
Bu tür meydan okumalarda küçük kelime oyunlarının önemi büyüktür.
The exact exchange and nuance... of phrase in this ritual is very important.
Atılgan'ı yarattınız. Mürettebat, her ayrıntı, koku, ses mükemmel bir kesinlikte.
You recreated the Enterprise, the crew, every nuance and smell, sound, with perfect accuracy.
Bir nuans farkı vardı.
There was a lack of nuance.
Ve çok yükseğe tekme atardı. Dolayısıyla da vücudundaki en ince ayrıntıyı ve kıvrımı görürdük.
Thereby allowing us to see every single nuance and fold in her body.
Şarkıdaki her nüansı anlamam lazım.
I have to understand every nuance of a song.
- Kabul etmeliyim ki, incelikten yoksun oluşun hoş. - Oh, kahretsin!
And I'll admit that your lack of nuance is refreshing.
- Eh, biraz incelik hoş olurdu?
Well, a little nuance wouldn't hurt.
Crane'ler sadece virüs ve alay edilecek nüansları yakalar.
The only thing the Crane boys are skilled at catching is sarcastic nuance and the occasional virus.
Bütün sırlarımı, psikolojimin bütün nüanslarını biliyorsun.
You know all my secrets, every nuance of my psychic life.
Benim hukukla ilgilenme nedenim bu.
- It's why I'm in law. Nuance.
Olay tamamen nüanstır.
It's all nuance.
İnce nüansımı mazur görün.
If you get my subtle nuance.
Her enstrüman sanki nüans içinde nüans yaratıyor gibi.
You can practically hear every nuance of every instrument.
Havaların değiştiği gibi insanlar değişirler. soluk yüzlerin yerini gülümsemeler alır.
Ask not of one if time has weathered what pain each nuance hides... for men may see but no more than a smiling face.
O kadar incelikli ve detaylıydı ki, dürüst olmak gerekirse, konuşmanın sonunda önünde eğildim.
With such nuance and detail, That to be honest, I had to lay down at the end of the conversation.
Renkli bir şey istiyorlar, nüans belki de mizah duygusu istiyorlar.
They want color, they want nuance, humor.
Ama bu iş incelik ve zerafet gerektiriyor.
But the charade would require subtlety, nuance, grace.
Ölümüne istiyorsanız nüans görmeyeceksiniz.. ve incelik de görmeyeceksiniz.
But if you want to the death, you won't see nuance... and you won't see subtlety.
Orkestranın her nüansını yakalıyorsun.
You do pick up every little nuance of the orchestra.
Denny Crane. Eğer senin kişiliğindeki her nüansı ve gölgeyi keşfedemeseydim o beni kovardı Miles. Davet ettiğin tüm o arkadaşlarının önünde tanık sandalyesinde geçireceğin saatler boyunca her gizli köşe ve yetersizlik.
He would fire me, Miles, if I didn't explore every nuance and shadow of your personality, every secret place and insufficiency in the hours that you will spend in that witness chair, Miles, in front of all those friends you invited.
O tabloda doku, nüans... ve o tanıdık ihtişam eksik.
The painting lacks texture, nuance... and the familiar pastichal brilliance.
Arvin, babalık nüansını anlamıyor olabilirim ama emin olduğum bir şey var.
Arvin, the nuance of fatherhood may elude me, but there is one thing I am sure of.
Bu küçük ayrıntı gözümden kaçmış.
That's a nuance that escaped me.
Her gözenek her minik detay, kusursuzca işlenmişti.
Every pore, every nuance, perfectly rendered.
"Buna seara." İtalyanca gibi geliyor ama...
"Buna seara." The nuance is like Italian, but...
Her ayrıntı ve olası her türlü hata.
Every nuance, and every possible mistake.
Ama şimdi ince ayrıntıyı kapmalısın.
But now you have to capture the nuance.
Nuance konusunda hala kızgın olmanı anlıyorum. Olmalısın da. Fakat, Ralston...
I understand you're still pissed about nuance, and you should be, except, ralston...
Japonlar ince ayrıntılara bakar.
The Japanese are very attuned to nuance.
# Köpüklü saçlı, ince nüanslıdan kurtulana kadar. #
Until that moussed hair little nuance is no more.
Oh, Bay Başkan, ben ayrıntılara pek bakmam.
Oh, Mr. President, you know I don't do nuance.
Güzel kasabanızın ince ayrıntılarını gözlemliyorum.
Observing the nuance of your fine town.
- Hayır, bundan biraz daha farklı.
- No, there's a little more nuance to it.
Açıkçası bu benim çoktan unuttuğum ufak bir farklılık.
Frankly, it's a nuance that's lost on me.
Her bir ayrıntıya takılmasak olmaz mı?
Can we not pick into every little nuance?
Tüm detaylar eksikti, işaretim olan alaycı ses,... ve süslemeli yazılar da eksikti.
It lacked all nuance, my signature mocking tone, and was utterly devoid of emoticons.
Ama devletin o kadar da ince ayrıntıya gireceğini sanmıyorum.
But I'm not sure that the government shares your sense of nuance there.
İlginç fark.
Interesting nuance.
Küçük bir farkım olsun istiyorum.
I'm looking for a little nuance here.
İnce bir nüans.
That kind of nuance.
Her ses tonunun, her ışığın, her jestin, en küçük ayrıntısına dek tıpatıp kafasında canlandırmış olduğu gibi olmasını istiyor.
He wants every tone, light and gesture to be exactly, down to every nuance, as he'd imagined it before.
Belki de fark kromozomlarıdır.
Maybe to those of us without the nuance chromosome.
Neresi ince bunun?
I miss a nuance there somewhere?