Numune translate English
796 parallel translation
İyi akşamlar. Lafınızı böldüğüm için kusuruma bakmayın ama bu parlak numune, uzun mu yuvarlak mı kare mi yoksa dikdörtgen mi kıvırcık istediğinden pek emin durmuyordu.
Good evening, Mrs Verloc forgive me for butting into your private affairs but this bright specimen didn't appear to know whether he wanted long, round, square or oblong lettuce.
10 pound karşılığında bir numune alındı.
Received one specimen, £ 10.
Güzel bir numune, değil mi Toddy MacFarlane?
A fine specimen, isn't he, Toddy MacFarlane?
Bize bir numune getirmesini istedim.
I asked him to bring us a specimen.
Yeni 45 dolarlık numune.
The new 45-dollar model.
Bu sadece bir numune, hanımefendi.
That's just a sample, madam.
- Evet, mikroskop altında bir numune.
- Yes, a specimen under the microscope.
- Gel numune.
- Come along, specimen.
- Birini arıyor gibi. - Bil bakalım kimi, numune?
Hey, what am I gonna do?
Tamam numune.
All right, specimen.
Şu numune kızağı sanırım.
That's the specimen stage I suppose.
Numune kızağı burası.
This is the specimen stage.
Çok güzel bir numune.
Very fine specimen.
Birkaç numune lazım. Birkaç numune getir.
I'll need some specimens.
Numune toplamak için yanıp tutuştuğunu biliyorum, ama Nemo'dan iyilik yapmasını istemiyor.
I, I know how badly he wants to collect specimens, but he won't ask any favors from Nemo.
Bir kadınla bir erkek görüşüyor ve birbirlerinden hoşIanıyorsa, Broadway'deki iki taksi gibi küt diye çarpışmalılar, oturup da şişedeki iki numune gibi birbirilerini analiz etmemeliler.
When a man and a woman see each other and like each other, they ought to come together, wham, like a couple of taxis on Broadway, and not sit around analyzing each other like two specimens in a bottle.
Dün gece yağmurda numune çantasıyla defalarca çıktı.
He went out several times last night in the rain, carrying his sample case.
Bir numune hazırlamalısın.
You must set an example.
Şimdi, hangi numune?
Now, what specimen?
Düşmanım bir numune gibiydi.
My enemy seemed immortal.
Bu yapacağım son şey olsa da, bundan bir numune alıp Edinburgh'a götürmeliyim.
I've got to take a specimen of this back to Edinburgh, if it's the last thing I do.
Elimize bir numune geçene kadar, emin olamayız.
Until we get a specimen of it, we can't be sure.
Şimdi de içeride göreceklerinize dair bir numune.
AND NOW, TO GIVE YOU A LITTLE DEMONSTRATION OF WHAT YOU'RE GOING TO SEE ON THE INSIDE,
Bak ne kadar ilginç bir numune.
Look what an interesting sample.
Yanımda bir numune var.
I have a sample right here.
Hukuk firmam, Philadelphia'nın en önemli bankasını temsil ettiğinden... ona numune göndereceğimi düşünürdü.
And since my law firm represents one of the largest banks in Philadelphia... he figured I could send samples.
Şirketimin ürünlerinden bir numune var yanımda.
I have a sample of my company's product.
- Numune götürelim o zaman.
- Specimens then. - Specimens?
- Numune mi? Ama nasıl böyle devasa bir yaratığı bu yayladan çıkarabilirsin ki?
But how could you get a gigantic creature like that off this plateau?
Numune çantam yanımda değil de...
My sample case went astray.
Berger'ınkini denemek isterim. Bana bir numune verdiniz.
All right, I'd like to try Berger's.
Ücretsiz numune olmaktan yoruldum.
I'm tired of being a free sample.
Birkaç numune lazım, sonra zamanı söyleyebilirim.
One or two samples and I shall be able to make an estimate.
Çıkıp numune almalıyım.
I must get some samples.
Aslında, ilk müşterilerimizden para almayız, buna da iş hayatında "numune" deriz.
Well, we practically give it away to the first customer. It's called "goodwill" in business.
Onlar... numune.
They're... samples.
Hepsi numune.
They're all samples.
Bundan iyi bir numune olur.
That should make a good specimen.
Alfa 177 gezegeninde numune toplama görevi.
Specimen-gathering mission on planet Alfa 177.
Sturgeon, Spock'a bir numune gönder.
Sturgeon, transport a plant sample.
Hayvanat bahçesine numune sağlamak için mi?
Just to maintain a supply of zoo specimens?
Bu sizi şiddetli ve tehlikeli yapıyor bu ise bizim numune ihtiyacımıza uymuyor.
This makes you too violent and dangerous a species for our needs.
Yalnızca numune.
- What's all this? - Samples, sir.
Deri numunesi lazım bana. Bir numune al.
I need a sample of skin.
Numune getirdiniz mi peki şeyinizden ve şeyinizden?
Mmm, specimen of your... Um, and so on and so on? Uh, yes, I did.
- Numune mi?
Get'em. Specimens?
Numune çantam da içindeydi.
My sample case was in it, too.
O çok güzel bir numune.
Oh. She sure is a beautiful specimen.
Bu bir numune, hediye.
This is a sample, a gift.
- Sadece numune.
Just a specimen.
- Numune istemiyoruz.
No, we don't want a specimen.