Oats translate English
349 parallel translation
Evlenmeden önce biraz kurtlarımı dökmek istiyorum.
Before I get married, I'm gonna sow a couple of wild oats.
Germain kurtlarını döktü - "
Germain sowed his wild oats with - "
Yüklenip, "bayağı" şeyler söylemeye devam edersiniz : Elmaslar, atlar, kayış, yulaf, sonra da koşum takımı.
And being overcome, you'll spout more banalities. Diamonds, horses, the strap, the oats, then the harness.
Erkek dediğin bazen de vahşi yaşamı denemelidir.
A fella's got to sow some wild oats sometime.
Demek üç gün boyunca yabani otları yolacağız son hasata geçeceğiz.
I mean, three days of sowing wild oats and then comes the harvest.
Çirkin bir koyu sarıyla kahverenginin tonları arasında bir renk.
It's something between the color of oats and green. Difficult to explain.
Biraz arpa, yulaf, tabii ki havuç ve biraz tuz lazım.
We'll need some barley, some oats, carrots, of course, and a little salt,
kırk ton şeker, 100 fıçı sığır eti ve 1000 kile yulaf, efendim.
Forty tons of powder, 100 casks of beef and 1000 bushels of oats, sir.
- Fazla ekmek yemiş.
- Too many oats.
Ed, kendine güvendiğini biliyorum, ama sosyetenin yaşlı erkekleri seslerini asla yükseltmezler.
Ed, I know you're feeling your oats, but an upper-crust sugar daddy never shouts.
- Yulaf için 25 sent.
- It'll be two bits for oats.
Fazladan bir kova yulafa ne dersin?
For an extra bucket of oats?
- Tavladığım bir kaç kadın var tabi.
- Okay, so I've sown a few wild oats.
Onlar benim yulaflarım.
Those are my oats.
Ayrıca, yulaf bu şekilde yenmez.
Oats ain't supposed to be ate like that anyhow.
Şükredin ki Willoughby'nin vahhşi otları evlenmeden önce ortaya çıktı.
Just be thankful that Willoughby has sown his wild oats before you were married.
Hiç vahşi ot biçmedim ( aldatmadım )!
I did not sow any wild oats!
- Hemen açarız.
- Cut down on the oats.
Ben gerçekten, asla çok hoşlanacağım biriyle karşılaşmadım.
It worked for me. And I never really got to, uh, sow the wild oats the way I would've liked.
Sadece kendi söküğünü...
- Only his wild oats, honey!
Evlenmeden hayatın tadını çıkart.
Sow a few wild oats.
Ben'e evlenmeden hayatın tadını çıkart diyordum.
Ben to sow a few wild oats. Have a good time.
Bizimki gibi zengin ve güçlü bir ülkenin atları besleyecek yulaf alamıyor olması çok yazık.
It's just a damn shame that a country as rich and powerful as ours can't spend a few dollars to buy some oats for some horses.
Git o adi moruğa söyle k.çını kaldırıp işini yapsın.
You, go back and tell that son of a bitch to get off his butt and earn his oats.
Söyle, ihtiyar moruk işini yaptı.
Tell her the SOB earned his oats.
Yulaf bitmek üzere.
We have no oats to feed them.
Bizden birkaç yulafı esirgerdin demek — zaten çalınacak olanı yani?
You deny us a few oats? Who knows whose they are?
Kızlarda ekip biçmeyi öğrenmeli, aynı erkekler gibi.
Just as men do, girls need to sow their wild oats.
Yulaf yok, kirlilik yok, çifte yok, ısırma yok, kaçmak yok, yürümek de yok.
No oats, no mess, no kicks, no bites, no running away, no stepping on your foot.
- Yulaf teslim ediyorum.
I'm just delivering some oats.
Yulaf mı?
Oats?
- Günübirlik ilişkiler mi yaşayacaksın?
- You want to sow more wild oats.
Atlardan çalınmış yulafla lezzetli yemek yapmak kolay iş değildi.
It wasnt easy making a tasty dish out of oats stolen from a horse.
"... ahırlarında duruyorlar, yulaflarını çiğniyorlar. "
"standing in their stalls crunched their oats."
- Yapmayın Komiser, herkes kadar dağıtırdı.
Oh, come on, Lieutenant. The kid sowed a couple of wild oats, like anybody.
Yulaf ezmesi severim.
Quaker Oats man, myself.
Yüzen biri rahattır.
A man fl oats, an d hi s way i s smooth.
Yulaf, arpa, havuç.
Oats, barley, carrots.
Yulaf için 700 ruble, 90 kapik saman için 120 ruble, 10 kapik.
Here, the oats for a total of 700 rubles and 90 kopecks, and the hay comes to 120 rubles and 10 kopecks.
Göreceksin birgün Mariza, Daniela ile beraber olduğunu düşünecek.
Someday Mariza will think that you sow your wild oats with Daniela.
Taris oats, Indiana
Taris oats, Indiana
Atımı kiralık bir ağıra götürüp Önüne biraz Yulaf koyacak kadar kibar mısın?
Would you be so kind as to take Old Dollar over to the livery stable and see that he gets a double order of oats?
Hatta, bir gece kendi atlarınızın yemini çalmaya gelirken arabacınıza yakalanmışsınız, o da karanlıkta kim olduğunuzu görmeden size sıkı bir dayak çekmiş ama siz bir şey diyememişsiniz. Peki, öbürlerini de anlatayım mı?
Another says that one night you were caught stealing your horses'oats and that your coachman, that is the man who was before me gave you, in the dark, a good sound drubbing, of which you said nothing.
Hiçbir şeye ihtiyacın yok ne yulaf, ne nal ne de arabacı.
You will need no oats, no horseshoes, no coachmen, nothing.
- Kasabadan iki koli içersinde geldi.
- Two box tops from Quaker Oats.
Beş taneli vardır, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve arpa!
The five grains are rice, wheat, barley, oats, and rye!
Senin biletini kestiler.
They just cut off your oats.
Kırdığım cevizleri öğrenmesini istemiyorum.
I wouldn't want her to find out about some of the wild oats I sowed.
Müşterek dostumuz T. Wallace, zahireciyi açık tutmakta direniyor artık at yulafına pek talep olmadığı gerçeğine rağmen.
Our mutual friend T. Wallace insists on keeping the feed store open, despite the fact that there isn't much of a demand for horse oats anymore.
- Asalet tohumlarını ekmek istiyorsun?
- So you want to sow your royal oats?
Su ve yulaf ver ona.
Give him water and oats.