Oblivion translate English
511 parallel translation
Tamamen kayıtsızlık.
Total oblivion.
Ama bir kaç saatlik kayıtsızlık önemlidir.
But a few hours of oblivion counts.
Belleğin zehirli yılanı... pişmanlık süngüsü unutma manisi.
"Viper of memory, stab of regret, red light of oblivion."
Mesela benim babam unutmak istiyordu.
My father, for instance... because he sought oblivion.
Peki, siz unutulmak mı istiyorsunuz?
- Then do you, too, seek oblivion?
Acıdan da öte bir acı var, çok şiddetli bir acı... aklı, ani unutkanlığa uğratıyor.
There's a pain beyond pain, an agony so intense... it shocks the mind into instant oblivion.
Lethe'nin suları gibi... unutuş nehri.
It's the waters of Lethe, the river of oblivion.
Çocuğu zarif bir şekilde paketleyip, unutulmaya terketmek üzereyiz.
We can tie this off into one neat bundle. Address it to the dumps, to oblivion.
Kaç blok ve sonu gelmeyen ne kadar mesafe unutulup gitti?
How many blocks and endless miles to oblivion?
Unutmanın başIıca tutkuları olduğunu söylediler.
They said that oblivion was their ruling passion.
Güzelim kavakları Nièvre'in,... unutulmuşluğa sunuyorum sizi.
Lovely poplar trees of Nièvre... I give you up to oblivion.
İki paralık hikaye,... seni unutulmuşluğa sunuyorum.
Dime-store romance... I consign you to oblivion.
Nevers'in saçları kazınmış kızı,... unutulmuşluğa sunuyorum seni bu gece.
Little girl from Nevers with shaven head, this evening I relinquish you to oblivion.
İşte şimdi ya bilinmeyene ya da en büyük tarih kitabına iniyoruz.
Now, we descend into oblivion, or we enter the great book of history. Roll call.
Teselliyi şişelerde aradım ama bulamadım.
I tried to pour oblivion out of a bottle but it wouldn't pour out.
Onun adalet arayışı ve tüm bu çabaları unutulacak ve onun adı da çamura sürüklenecek!
His sense of justice and all his hard work will be consigned to oblivion and his name dragged in the mud!
On dakikada içinde her şeyi unutturuyor.
Total oblivion in ten minutes.
Herşeyi unutmalıyım.
I enter oblivion.
Unutulmuşluğa gidiyorum.
I enter oblivion.
Dünyanın belki de yok oluş eşiğinde olduğunu biliyorlar, ama evlerine ve ailelerine ulaşmaya çalışmak yerine, burada, denizin altında, bir insanın kanıtlanmış hiçbir bilimsel temeli olmayan çılgın planının peşinde yarış yapıyorlar.
They know the world's probably on the brink of oblivion but instead of trying to get to their homes and finding their families here they are, racing under the sea driven on by one man's wild scheme, which has no proven scientific basis.
Eğlenmek için tuttuğum birisin sen. Paniği unutmak için.
No place except oblivion.
Şimdi? Şimdi kabus bitti. Adımı bir şantajcının adıyla...
One thing that'II help you forget oblivion is....
Burada dile getirilen bütün dışavurumlar en sert olanlar bile unutulmayı arzu eder.
Here, all expression, even the most violent, is a desire for oblivion.
Duygusallığımız, unutulma özlemi duyuyor.
Our sensuality is a longing for oblivion.
Hakettiği ödülüne kanat çırparken Dr. Bedlo'ya veda edelim.
So farewell to Dr. Bedlo... as he flaps away to his well-deserved oblivion.
Unutulmak.
Oblivion.
İçelim. Kusana kadar içelim, masanın altına yuvarlanana dek içip unutalım.
Let us drink, till we roll under the table in vomit and oblivion.
Ben ona üç ay veriyorum, sonra hop, unutulup gidecek.
I figure I give him three months and he'll hop, hop himself right into oblivion.
Ona'unutmanın içeceği'de denir.
They call it the potion of oblivion.
Bunun adı "Unutmanın İçkisi" dir.
They call it the potion of oblivion.
Acı değil, yok oluş.
Not pain, but oblivion.
Reddedersen, yalan söylersen yok oluş.
If you refuse, if you lie oblivion.
Yok oluşun?
Oblivion?
Ben bir uzman değilim, ama sanırım "unutmak" buna daha iyi bir karşılık olur.
I don't really know. I'm not an authority, but I think that probably "oblivion" is a better translation.
Fazla zorlarsan, seni de bilinmezliğe gönderir.
Push far enough, he'd send you off to oblivion too.
Gerçekler, güzelliğe karşı üstün gelince tropik hastalıkların bahçesinde masumluğumuzu yitirince kansız insanlarla birlikte hayvanların gözeneklerindeki kurtçuklarla aynı havayı soluyunca ya da sokaktan evimize kaçtığımızda yoksulluk da bizi izliyor, hem de en ölümcül şekilde yemek gibi, kitap gibi, plak gibi giysi gibi, tabak gibi, deri gibi.
When beauty is overtaken by reality, when we lose our purity in these gardens of tropical diseases when with anaemic people we breathe the same air of the worms in the animals'pores, or when we flee from the streets and inside our homes poverty follows us in it's most lethal forms, like food, books, records, clothes, plates, skin, your liver bursts in rage, your throat panics and an inexplicable oblivion of ourselves.
Bu kayıtsızlıkta şairler yeni ufuklar ararlar.
In this oblivion, horizons searched by other poets...
Devreye girdiğinde ise miktara göre sakinleştirici görevi görüyor yahut da hafıza kaybı yaşatıyor.
It's then released to the desired quantities to produce instant tranquillity or temporary oblivion.
İkinci çocuklukla her şey biter.
"Is second childishness and mere oblivion..."
Unutulmuşluktan kurtarın bizi.
Rescue us from oblivion.
Thalassa ve ben de unutulmuşluğa ayrı ayrı gitmeliyiz.
Thalassa and I must now also depart into oblivion.
Seninle unutulmuşluğa gitmek beni korkutmuyor, sevgilim.
Oblivion together does not frighten me, beloved.
Adamlarımın birçoğu bu sunağın dinsizlik sembolü bir put olduğunu... ve yerinden sökülüp unutulmaya terkedilmesi gerektiğini düşünüyor.
Many of my men think that shrines are blasphemous idols... that should be torn apart and stamped into oblivion.
Ayağa kalkacağız... ve seni unutulmaya terk edeceğiz.
We will rise up... and stamp you to oblivion.
Kayıtsızlık halkın talebidir!
Sweet oblivion is the masses'demand!
Sükunet içerisinde uyurken kim evimi tahrip etmeye cesaret etti?
While I slept in sweet oblivion, who dared destroy my house?
Hafızan, unutkanlığın saldırısına uğruyor.
Your memory is slowly penetrated by oblivion.
Geri döndürülemez zamanin gerçekten var oldugunu düsünenler bu zamanda hem unutulmazi hem de unutma tehlikesini bulur :
is born the general language of historical communication. Those for whom irreversible time existed... discover in it both... the memorable and the threat of oblivion :
Kayıtsızlık.
Oblivion.
Yağmur ormanları Maltekleri yutmuş.
The rainforest swallowed the Malteks, submitted to green oblivion...
"... vahim ve ölümcül hastalıklar "...
Comfort, sweet oblivion evils of such grave