Obscure translate English
697 parallel translation
Bir grup meçhul insan Rusya'nın kaderine karar vermek üzere bir araya gelir.
A group of obscure people meet to decide the fate of Russia.
Umarım yanlış anlaşılmıyorumdur.
I hope I'm not obscure.
Çok küçüktü ; çok karanlıktı.
It was so small, so obscure.
Koca ülkenin huzurunu bozmaya değer mi hiç? " demeyeceksiniz.
Is the suffering of one obscure person worth the disturbance of a great country? "
- Hiç de belli etmiyorsun.
- It's a little obscure, isn't it?
Cidden, Maggie, senin şu dahi anlaşıImaz biri.
Really, Maggie, these obscure geniuses of yours.
Harpenden kadar gizli bir yer yok.
No place is as obscure as Harpenden.
Sonra... 1923'te Charilaos IKonstantinides adinda... Yunanli bir satici onu bir eskici dükkaninda buldu.
Then in 1923 a Greek dealer named Charilaos Konstantinides found it in an obscure shop.
Belli bir sebebi yok. Çok hoş bir insansınız.
For some obscure reason, I think you're very nice.
Belli olmayan sebebini söyleyin.
Say the not so obscure reason.
Sense ne olduğu belli olmayan. işlediği sıradışı suçtan ötürü aranan genç bir işçisin.
You are an obscure young workman wanted for the committing of an extremely unpopular crime.
Fakir, sönük ve basit biri olduğum için... bir ruhum ve kalbim olmadığını mı sanıyorsunuz?
Do you think because I'm poor and obscure and plain... that I'm soulless and heartless?
Bir yerlerde okuduğumu hatırlıyor gibiyim. Bilinmeyen bir vahşi kabile içinde portakal çekirdeklerine bir ölüm simgesi - olarak bakıIıyormuş.
I seem to remember reading somewhere that among some obscure tribe of savages orange pips were looked upon... as a symbol of death.
"Tam olarak kökeni bilinmiyor." "Afrika'nın iç bölgelerinde gizli bir kabileden çıktığına inanılıyor."
Exact origin unknown believed to have originated with an obscure tribe in the interior of Africa.
Geldiğimiz görev hakkında hiçbir karanlık nokta yok.
There was nothing obscure about the mission on which we came.
Yüzlerce karanlık yerde gizli tüm ulusal sanat hazinelerini... görmeyi başardım.
I managed to see that all of our great art treasures... were concealed in hundreds of obscure places.
Ölüm çığlıkları ve korkunç sesler : Kızıl yangınlar, görülmedik kargaşalıklar görecekmiş dertli dünyamız. Kara kuş durmadan öttü bütün gece.
Strange screams of death, and prophesying with accents terrible of dire combustion and confused events new hatch'd to the woeful time, the obscure bird clamour'd the livelong night,
Bu söylediklerinle ne ima ediyorsun?
Some obscure meaning in this I fail to catch.
30 küsur yıldır... benim karanlık geçmişim, gizemli doğumum... ve özellikle gerçek adımla ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
For 30-odd years... I have made a profession of ignorance with particular reference to my real name... my obscure beginnings, and my mysterious birth.
Uzak bir eyalette alelade bir şehit.
Some obscure martyr in some forgotten province.
Uzun ve belirsiz ayinler hazırlıyor, ki yazdığını ezberleyemiyor ve çaresiz ve cahil bir çocuk gibi okumak zorunda kalıyor.
He prepares long and obscure sermons, which he's unable to memorize... and has to read like a stumbling and inarticulate child.
Silik kahramanlarıyla, hayatın kendisi zaten bir savaştır.
Life itself is a battlefield with its own obscure heroes.
Karanlık ve yalnız...
Obscure and alone...
Bir insan havasız odalarda, anlaşılması güç gerçekleri... araştırarak ve arayarak... hayattan zevk alamayacak kadar... yaşlanana dek bir ömür tüketebilir.
One can spend too much of one's life locked in stuffy rooms seeking out obscure truths. Searching, researching until one is too old to enjoy life.
Ülkenizin ücra bir köşesinden olan bir Kızılderili şefi.
He's a Red Indian Chief from an obscure part of your country.
Ama bizim "ölemeyenler" dediğimiz... bu canlanmış cesetler hakkındaki ayrıntılar... o kadar belirsiz ki, birçok biyolog onların varlığına inanmayacaktır.
But details of these re - animated bodies of the dead the "undead," as we call them are so obscure, that many biologists will not believe they exist.
Umarım reklam panolarının bu hoş manzarayı kararttığı bir zaman hiç gelmez..
I do hope the time never comes when billboard will obscure this lovely scenery.
Çok az bilinir.
A very obscure something.
Ancak silik ve hiç olmak güvenli.
The only safety is in being obscure, in being nothing.
Bu karmaşık tartışmalar için geç bir vakit değil mi Henry?
Henry, isn't it a little late for these obscure discussions?
Gördüğün gibi, Yüzbaşının zengin olmak için karanlık planları var.
You see, the captain has plans for being rich and obscure.
Gerçekten karanlık ve önemsiz birisim... anlarsınız ya Profesör.
It's really an obscure and unremarkable name you understand, Professor.
Veya başka insanlar bunun, belki tahmin bile edemeyeceğimiz kadar gelişmiş, yabancı bir uygarlığa ait bir uzay gemisi olup mekanik bir arıza dolayısıyla gizemli bir diyarın kuytu bir yerine düşmüş olabileceğini iddia ettiler.
Or maybe, other people have speculated, it was a spaceship of some unimaginably advanced extraterrestrial civilization in desperate mechanical trouble crashing in a remote region of an obscure planet.
Ama Ciccio Tumeo dürüst bir adam anlaşılması zor bir sanatçı, sefil ve perişan, antalonu delik deşik ama bana yapılan iyilikleri unutmam.
But Ciccio Tumeo is an honest man, an obscure artist, poor and wretched, with holes in his trousers, but I don't forget favors done to me.
Son dize anlaşılması güç.
The final line is obscure.
Ve benim için senin imanın belirsiz ve nevrotikti.
And to me, your faith seems obscure and neurotic.
karanlık tütsüden rüzgar altında kaybolan bir gaz gibi saf duygulu bir cin gibi.
of the obscure incense like a gas being scattered under the wind, of a spirit of pure sentiments.
Referans oldukça anlaşılmaz.
The reference here is very obscure.
Biraz karmaşık.
Very obscure.
Nedendir veya bahanesi nedir bilinmez..... nispeten sakin geçen iki yıldan sonra..... savaş sadece çoğunlukla dağlarda devam ederken,... / i... aniden karışıklıklar çıktı... Kimse neden veya nasıl bilmiyor.
For some unknown reason, due to some obscure motive, after two years of relative quiet, with the war contained mostly in the mountains, disturbances broke out again without warning, and nobody knows why or how.
Bu belirsiz referansa ışık tutmama müsaade edin.
Allow me to shed some light on this obscure reference.
- Bilmece gibi konuşuyorum galiba.
- I trust I make myself obscure?
Centurion, birçok parçacıklar sensörlerini etkisiz yapacaktır.
Its many particles will obscure their sensing device, Centurion.
İkincisi... Kendimizi dilin içine hapseden biz değiliz.
Two..... we are not the ones using obscure language.
- Muallak, anlamsız kelimeler.
- Obscure, meaningless words.
Amacı her seferinde müphem olmuştur.
His purpose is always obscure.
Baş tanığımız içindeki gerçekle ıssız bir gezegende ölüme terk edilmeden önce bir oylama.
Yes, sir. An immediate vote before our chief witness can be left to die on some obscure planet with the truth locked away inside of her.
Hâlâ oldukça belirsiz.
It's still pretty obscure.
Çünkü babam bir Apaçi diyalekti konuşuyormuş ve bu bilinmeyen bir diyalektmiş. Sadece rezervasyonlara gitmeyi reddeden onun yerine Kuzey Meksika'daki Sierra Madre Dağları'nda yalnızlığı seçen bir grup asi Apaçi'nin kullandığı bir diyalektmiş.
You see, my father was speaking an Apache dialect... an obscure dialect, at that... spoken only by a ragged band of unreconstructed Indians... who had rejected the reservation, and gone to live in isolation... in the Sierra Madre Mountains in Northern Mexico.
Bu da beni yavaş yavaş etkilemeye başlamıştı. Yani, intihar eğilimleri gösteriyordum. Ama bilinmeyen Apaçi diyalektiği kadar etkileyici değildi tabii.
I had achieved a few minor sensory deformities, some suicidal despairs... but nothing as wild as fluency in an obscure Apache dialect.
Anlaşılmaz bir Dünya lehçesi, Spock.
An obscure Earth dialect, Mr. Spock.