Ocağı translate English
1,738 parallel translation
Buradaki bu mahkeme, kömür ocağı yönetmeliğinin bertaraf edildiğini ilan eder.
The voters weren't too happy when they learned what Hogg was up to. So they saw fit to elect a better man.
Al şunu. Gerçekten Hazzard'da kömür ocağı mı kuracaktınız bay Hogg?
So the voters, in their infinite wisdom, put Boss back in office, figuring the devil you know is better than the devil you don't.
Çocukların üniversite masrafı, insanın ocağına incir ağacı dikiyor, değil mi?
Pulling out the kids'college fund, huh?
Kuzey taş ocağına.
The northern quarry.
Yine çocuğu maden ocağında bıraktın, değil mi?
The children are loose in the mines again, right?
- Sağlık ocağına gittin mi?
- Did you go to a public clinic?
Merhaba, Suzanne'nin ocağını kullanmam gerekiyor da.
Hi, I need to use Suzanne's cooker.
Sadece ocağı kullanacağım çünkü piyano dersi daha bitmedi.
I just need to use the cooker because the piano lesson hasn't finished yet.
Ocağın üstündeki dolabın üst rafında.
It's on the top shelf above the stove.
Mutfakta, ocağın üstünde.
- See to it, huh? - As usual!
- Ocağına düştük Osman Bey.
We need you Osman Bey...
Cesedini taş ocağına attılar.
They threw his body into the quarry.
- Tamam, ocağın içine tıkarız.
Okay. We stuff him in a furnace.
Bir ceset sığdırabilecek büyüklükte ocağı olan tanıdığın var mı?
Oh, you know someone with a furnace large enough for a body?
Savaş meydanı, eski bir maden ocağı.
I've seen the old mine battlefield
Herkes maden ocağına!
Get in the mine
Çabuk olun, maden ocağına! Herkes orada kalsın!
Hurry, get in the mine, and stay there
Durun tahmin edeyim. Şimdi Detweiler'ı görmeye taş ocağına ufak bir yolculuk yapacağız.
Let me guess, now we're gonna take a little trip to the quarry to visit Detweiler.
- Seni taş ocağına mı götürdüler?
- Did they take you to a quarry?
Yatak odamda taş ocağı varmış gibi.
It's insane. I've practically got a quarry in my bedroom.
2003 ocağından 2005 ocağına kadar... ben ulusal konsey başkanıydım
From January, 2003 until January, 2005... I was a president of the National Council of Intelligence.
3 yaşındayken ocağın üzerine oturdum.
I sat on the stove when I was three.
Bu deli, Murtaza dayıya kızınca eski kömür ocağının oraya giderdi ya. Yine gitmiş olmasın?
When this idiot got mad, he used to go to the old mine, right?
Yürüyün gidiyoruz, kömür ocağına.
Come on then, to the old mine!
Sağlık ocağında kahvaltı.
Breakfast at the free clinic.
Kazanan Takımın belediye başkanı, o lezzetli şeyi pişirmek için fırını, fritözü, ızgarayı ya da ocağı hazırlamaya başlasa iyi olur.
Better fire up whatever type of grill, steamer or fryer one might use to cook that delicacy, Winning Team's Mayor.
Çocuklar ocağın altında bulmuşlar.
Boys found it under the stove.
Cesedini bu sabah bir taş ocağında buldular.
They found his body this morning in a quarry.
Kaza patlaması aslında mutfakta ocağın arkasına yerleştirilmiş bir bombaymış.
Accidental explosion was really a bomb planted behind their kitchen stove.
Ocağı açınca bomba tetiklenecekti.
The stove knob triggered the bomb.
Mesela evden ayrılırken ocağı açık unuttuğumda ya da herhangi bir sorun olduğunda bunu her nasılsa biliyor oluyorum.
Like I left the house with the stove on, or that there's something out there than I'm supposed know.
Baba ocağı haftasına hazır değildim hani.
I wasn't really ready for old home week, you know.
Git ve caddenin karşısındaki çay ocağında bekle.
Go and wait at the teahouse across the street.
1996, Ocağın 2'sinde Mongkok da kimlik kontrolü yaparken, birini dövmüşsün ve suçlunun leğen kemiğini üç yerinden kırmışsın.
Mongkok, [? ] Stanley St, whilst checking ID, you assaulted a person And broke the criminal's pelvis in 3 places
Altı ocağı var.
It's got six burners.
Çok sevimli bir şey. Bilerek benim ocağı açık bırakmıştı.
Sweet as she looks, she left my stove on on purpose,
Mangal ocağı.
Barbeque pit.
Taş ocağında, Kafe'de yoksa arabada olanlar için mi?
- For the quarry, the diner, or in the car?
Ocağım dün havaya uçtu!
My furnace blew up yesterday.
Yapmam gereken şey, elektrikli ocağı fişe takmak.
I need to be able to plug in the hot plate.
sıcak ocağını arıyordu.
Of her kindly but addled parents.
Ocağın üzerine bir tencere rafı koyabilirsin.
You could hang a pot rack here over the stove. Oh,
- Yine mi ocağı açık bıraktın?
- You leave the oven on again?
- Ocağı açık bırakmadım.
- I didn't leave the oven on.
Ocağı açık bırakmadım.
I didn't leave the oven on.
Bir seferinde ocağı açık bıraktım. Ama bu sefer kapattım.
I left the oven on once, but I turned it off all the way this time.
Kablo, gaz ocağı ve bıçak evimde.
The cord, burner and knife are all in my apartment.
Sonra ocağın önünde diz çökerim uzak bir dağda yalnız bir kayayı düşünürüm.
Then I would kneel before the furnace... and think of a lone rock in a distant mountain
Bizim sağlık ocağını aradılar hemen gittik.
They called our clinic and we left right away.
Özellikle dolapta ilaçlar varsa. Özellikle mutfakta uygun bir gaz ocağı varsa.
Not when there are pills in the medicine chest, when there's a perfectly good gas oven in the kitchen.
Ocağı kapat!
Turn the gas off!