Only translate English
330,417 parallel translation
O sadece ona söz verilen parayı alıyordu.
Only collected the reward...
Savcıların gönderdiği güvenlik kameraları görüntülerinde kaydedilen şeyin sadece suçlu Kwon Yoo olması gerçekten çok tuhaf. Olaydan önce ve sonra olan her şey silinmiş.
The CCTV evidence submitted by the prosecution only has footages with Kwon and nothing before or after.
Fakat adam tam önünde durduğu halde hâlâ daha telefonla mı iletişim kuruyorsun?
She only talks over the phone.
Teolbo Ağabey, bu gerçekten çok tuhaf.
Am I the only one who thinks this is weird?
Onun takımını bir an önce belirlemeliyiz ki bizde harekete geçebilelim.
Our team can work only after the girl is chosen!
Bu alanda böyle bir şey ilk defa olmuyor. İşsizlerin ve geçici işçilerin hepsi aday olabiliyor mu sanıyorsun?
You know how this works, being out of work isn't the only criteria.
Daha yeni, Atlantis, Aquaman'in ve karakteri canlandıran William H. Macy'nin memleketi,... antik şehrin çöküşünün anıldığı milli bayram Çöküş Günü'nden sadece bir hafta önce saldırıya uğradı.
This just in, Atlantis, home of Aquaman and character actor William H. Macy., has been attacked only a week before Sinking Day, the national holiday commemorating the sinking of their ancient city.
Yani, ben sadece senin vizyonunu gerçekleştireceğim, değil mi?
I mean, I only execute your vision, right?
Babanın saygısını kazanmanın tek yolu senin, gidip yenisi bulman.
The only way to get your dad's respect is if you go get another one.
Sanırım emin olmanın tek yolu birimizin onunla yatması.
I guess the only way to know for certain is for one of us to sleep with him.
Sanırım şimdi tek soru, Aquaman'in nerede olduğu?
I guess the only question now is, where's Aquaman?
Bu dünyada bundan sadece dört şişe var.
There are only four bottles of this in the world.
Çünkü sana Atlantislilerin sadece seninle ve şu Filipinli kadınla anlaşacağını söylemek üzereydim.
Because I was about to tell you the Atlantians only wanna deal with you and that Filipino woman.
Bu kayıtların kanıtladığı tek şey pazarlamadan Gary'nin ellerini yıkamadığı.
The only thing this footage proves is that Gary from Marketing doesn't wash his hands.
Kendinden büyük şeylerin varlığına inanmalısın. Yoksa sadece umutsuzluk kalır.
You must believe in something bigger than yourself, or there is only hopelessness.
Bugünden önce, o tahtı şereflendiren tek yanaklar bana aitti. Ve tabiki, sevgili golden retriever'ım Boomer. Ki aniden kaçmadan önce ona, tuvalete insan gibi gitmeyi titizlikle öğretmiştim.
Before today, the only cheeks that had graced that throne belonged to me and, of course, my beloved golden retriever, Boomer, whom I painstakingly taught to go human-style before he promptly ran away.
Eminim temize çıktığınızı sandınız. Ama suç işlendiğinde ofiste olan sadece üçünüz vardınız.
I bet you thought you were in the clear, but you're the only three people who were in the office when the crime was committed.
Bunu sadece, diğerinin üzerinde eğitmenin kanı olduğundan giyiyorum.
I'm only wearing this because I got the instructor's blood on the other one.
Ruby gerçekten önemsediğim tek şey ve sonunun sen gibi olmadığına emin olmak istiyorum.
Ruby is literally the only thing that I care about, and I want to make sure she doesn't end up like you.
Ruby'i gözeten sadece ben varım ve iyi iş çıkarıyor muyum bilmiyorum.
I'm the only one looking out for Ruby, and I never know if I'm doing a good job.
Sadece yerel medya mı var?
[in Spanish] Only local media?
"Mara" söyleyebildiği tek kelime.
"Mara" is the only word she can say.
İnsan Russ'la ancak parası için evlenir.
The only reason anyone would marry Russ is because he's rich.
İçeriğinde sadece parçacık var.
The only ingredient is "chunks."
Konu benim kadın olmam değilse öyleyse neden çıktığım tek haber bu? KİME DAHA ÇOK YAKIŞMIŞ?
If it's not about me being a woman, then how come this is the only kind of news coverage I get?
Kutsal kitabım bir tek The New Yorker'a çıktı. O da yanlış anlaşılmaydı.
The only place that published anything from my scripture is The New Yorker, and that was a misunderstanding.
Hayır, sevdiğim tek Korn düğünümde çalan grup.
No, the only Korn I like is the band that played at my wedding.
Kimmy, bu söylediğin tek anlamlı şey.
Kimmy, that's the only thing you've ever said that makes any sense.
Keşke biriyle seks yapsam.
If only I could have sex with someone.
Bonnie, daha iki saat oldu.
Bonnie, it's only been two hours.
Şu an için senin için en iyisi en iyi yaptığın şeyi yapıp sadece kendini düşünmendir.
I'm just saying maybe it's time you do what you do best, only think about yourself.
Şu anda tek arkadaşım cebimdeki paralar.
The only thing keeping me company right now is my pocket full of cold hard cash.
Emin olmak için soruyorum benimle seks yapma sebebin sana para verecek olmam, değil mi?
Just so we're clear, you only wanna have sex with me because I'm going to pay you.
-... kızınca sesini bile yükseltmezdi. - Üstelik şimdi de kaçak.
Not only that, he's a fugitive now.
Ama başında ordunuzun eski generallerinden Rashan Noori var.
Only this one was led by one of your former army generals, Rashan Noori.
Çelik Halka'nın dışına çıkma riskine girecekse sadece bildiği bir yerde saklanacaktır.
So you think if he's really gonna roll the dice outside the Ring, he's only gonna do it if he knows exactly where he's gonna be able to hide for a little bit.
Hatta Bay Delgado'nun geçmiş eylemleriyle ilgili bilgisi olay yerinde bulduğumuz delilleri anlamada yardımcı oldu.
In fact, her awareness of Mr. Delgado's actions in the past only helped to contextualize the evidence we found at Keri Lodel's crime scene.
- Emin olmaya çalışıyorum.
- I'm only trying to clarify.
- Aron Sabri ve Keri Lodel bu vakadaki tek kurbanlar değil.
- Aron Sabri and Keri Lodel are not the only victims of this case.
Senden hoşgörü bekliyorum.
I'd only ask your indulgence.
Şu dünyada güvendiğim tek bir insan var Clara.
Truth is, there is only one person in the whole world that I trust, Clara.
Delgado'nun hayatını kurtarmak için tek şansımız buydu.
It was the only chance we had to save Delgado's life.
- Tek vurulan Delgado'ydu.
Delgado was the only one who got shot.
Ama bunu sadece KUP için çalışan biri yapabilir.
But, presumably, only somebody who works for the KNP
GSD'deki işi ek işmiş.
He was only moonlighting at the GSD compound.
Ama Delgado onu yenebildi.
Only Delgado got the better of him.
Bence bulduğu kanıtları güvendiği tek kişiye yollamıştır.
I think that he would have sent his proof to the only person in the world that he trusts.
Gördüğüm kadarıyla tek çaren uçağı kaldırmak Jack.
Okay, Jack, the way I see it, your only option is to take off right now.
Bu iş sona erdiğinde birilerinin suçlanacağını biliyorum, ama gerçek şu ki sahada çalışacak beceriye sahip çok az kişi var.
I understand at the end of all this, there has to be a blame game, but the truth of the matter is there's only a chosen few who will ever be qualified to work in the field.
Blue Zone Kozmetikleri'nin tek CEO'su.
He's only the CEO of Blue Zone Cosmetics.
Bir şeyi doğru yapacağım.
Cults is the only thing I've ever cared about, and I'm not gonna let this be a failure,'cause I'm gonna do one thing right.