English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ O ] / Oynat

Oynat translate English

2,993 parallel translation
- Yedek oyuncumu oynat.
Use my stand-in.
Sürekli eski filmlerinin kliplerini oynatıyorlar.
They are constantly showing clips of her previous movies.
Merkezkaç kuvveti onları oynatır araçlardan dışarı savurur ön camdan dışarı fırlatır iç organlarını iskeletlerine yapıştırır.
The centrifugal force keeps them moving, tossing them from vehicles, throwing them through windshields, slamming their internal organs into the skeleton.
- O eleştirmeni parmağında oynatıyordun!
That critic was in your pocket! No.
Belki de aklını oynatıyorsundur.
Or maybe you're losing your mind.
Parmağını oynat.
Wiggle your toes.
Sadece fizik terapi yaparsan ve terapinin gece versiyonunu yaparsan motor yeteneğini kazanmandan daha hızlı aklını oynatırsın.
If all you do is physical therapy and your nighttime version of it, you'll lose your mind faster than you regain those fine motor skills.
Dinleyin millet, çocuklarınıza Sarcastaball oynatırsanız tam bir dahi olursunuz amına koyayım.
Listen everyone, if you let your kids play sarcastaball, you're a [Bleep] ing genius.
Oynat hadi.
Just play it.
Yukarı ya da aşağı oynatılamazlarsa kimsenin içine düşme ihtimali olmaz.
If they can't raise or lower, there's zero change of anyone falling in.
Yasadışı oynatılan kumarın tehlikelerine dair sana nutuk çekmemden evvel dinlenmek istersin sanırım. Harika olur.
You could use some rest before I lecture you on the perils of underground gambling.
"... önemli bir şey yani, ben konuşurken dudaklarını oynatırdı...
" would move her lips as I was speaking
Oynat, salla.
Just grind on.
O maçı hala her cuma gecesi kabloluda oynatıyorlar.
They still air that game every Friday night on cable access.
Seni annenin bahçesinde çoçuk havuzunda oynatırdım.
I used to put you in the paddling pool in your mum's garden.
köşede ufak "oynat" simgesi görünüyor.
Oh, this one has a little "play" icon in the corner.
Oynatıp şüpheye yer bırakmayacak kanıtları görelim mi?
Shall I play it and see what we can surmise from this?
- Onu parmağında oynatıyormuş. - Adam, işi öğreniyor.
He said she'd twist him round her little finger.
Bunu tekrar oynatın.
Play this again.
Tekrar oynat Nell.
Play it again, Nell.
Oynat.
Play it.
Eric, DeGramont videosunu oynat.
Eric, bring up the DeGramont video.
Entegre devre ile video oynatıcı yeterince eski.
A video player with no integrated circuits old enough.
Kalçalarını oynat.
Move your hips.
Tekrar oynat.
Play it again.
Hayır, sen oynatıcı bul yeter.
Just find me a player.
Tekrar oynat.
Run it again.
Oynat şunu.
Run it.
- Onlar yasal olmayan kart oyunu oynatıyorlar.
They're running an illegal card game.
Tıpkı bir yılan oynatıcısı gibi, değil mi?
Yeah, she's a real charmer, isn't she?
Kalbinin her atışı dünyayı menteşesinden oynatıyor.
Every beat of her heart tears the world from its hinges.
Kemikleri yerinden oynatırsak herşey ortaya çıkar.
If we start moving the bones it'll all come out.
Lanet olası kapağı oynat.
Move! The damn! Hood!
Filmi oynat, Cletus.
Roll the film, Cletus.
"Filmi oynat, Cletus."
"Roll the film, Cletus."
Walter bu sadece lazer disk oynatıcısı.
Walter, it's just a laser disc player.
Her dakika nerede olduğunuzu bilmek isterler. Oraya git, buraya koş, şunu yap, bunu getir... kukla gibi oynatırlar.
Want to know where you are every minute of the day, run here, go there, do this, move that, then they treat you like a muppet.
Birkaç gün önce, şehir merkezinde yaptığımız rutin kampanya konuşmasından sonra Leslie Knope- - durdurduk--saldırıya uğradı- - oynat- - bir pasta ile.
A few days ago, on a routine campaign stop in downtown Pawnee, one Leslie Knope- - pause--was attacked- - play- - by a pie.
Oynat.
Play.
Görüntüyü oynatıp bir bakalım.
AUDIENCE : Yeah. OK, let's run the tape, let's have a look.
- Kumar oynatıcı da aynı şeyleri söylüyor.
Got the same story from the blackjack dealer.
- Çoğu denizcilerin ve kumar oynatıcının.
- Mostly sailors.
Bir keresinde Blu-Ray oynatıcısı ile CIA'in sistemini çökertmişti.
He once broke out of the CIA using a Blu-ray player.
Şu DVD oynatıcısına bakıyordum.
So I was- - I was wondering about this DVD player.
Bir blu-ray oynatıcı alacaksan bir ön araştırma yapmak zorundasın.
If you get a Blu-ray player, you gotta do research.
O oynatıcının eleştiri yazılarına göz atmak zorundasın.
You gotta look at reviews of a player.
"Getirin bana en iyi oynatıcıyı!"
"I'm- - Bring me the best DV..."
Başparmaklarını oynatıyorsun.
You've been twiddling your thumbs...
Gereksiz uyuşturucu kaçakçıları, pezevenkleri oynatırlardı ellerinde bulabildikleri herhangi bir kırıntıya yani.
Shaking down low-life drug dealers, pimps, whatever scratch they could get.
Oynat bakalım.
Hmm. Play them.
- Diğerini oynat.
Play the next one.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]