Poles translate English
1,003 parallel translation
Şu direkleri koridora bırakın.
Get them poles down to the hallway.
Polonya'lılar ile?
With the Poles?
Şu sırıkları kullanın.
Come on with those poles.
New York'taki borsacı Los Angeles'teki müşterisiyle haberleşsin diye direklere tırmanıp tel çekiyorum.
I climb poles to put up wires so that some broker in New York... ... can call some guy in Los Angeles and tell him he's been wiped out.
Şu direkleri dikip, teli germeden bunu yapamayız.
We can't until we get them poles up and this wire strung.
Alaydaki her adam bu namussuzları ararken... cesurca bir keşif gerçekleştirip onları buluyorum... bu arada siz korkaklar Tantrapur'daki telgraf direklerinin ardına saklanıyorsunuz.
Every man at the post looking for these blighters... and I reconnoiter adroitly and encounter them... while you cowards hide behind your telegraph poles in Tantrapur.
Eylül 1939'da kutuplara kadar ilerlediler.
They marched in on the Poles in September 1939.
- Kutuplara mı?
- The Poles?
Aman Allah, bütün kutuplar Kanada'nın içinde sanıyordum!
Ma foi, I thought all the poles was in Canada!
Fransa ve Kanada kutupların nesini savunuyor anlamıyorum!
I don't see what for French Canada had to go to defend a bunch of Poles!
Polonya?
Poles?
Ağ direklerini indirin!
Yank out those net poles!
Tüm Polonyalılar bir hayalet mi gördü?
Are those Poles seeing a ghost?
- Bu gerçekten şaşırtıcı. Sonuçta hepimiz Polonyalıydık, kimse yanlış bir şey görmedi.
After all, we were all Poles together, nobody saw anything wrong in it.
Evet. Toplama işini biz, kampı da Polonyalılar yapıyor.
We do the concentrating, and the Poles do the camping.
Almanlar, Norveçliler, Polonyalılar Yahudiler ve İngilizleri öğrendim.
I learned about the Germans and Norwegians and Poles and Jews and Englishmen.
Sonra Polonyalılar geliyor. Onlar çok, çok kötü ve kimse onlarla konuşmuyor.
And then come the Poles, they are very, very bad and nobody talks to them.
Ve İngiltere Polonyalılarla, Ruslarla Norveçlilerle, Çeklerle ve Amerikalılarla dolu. Hepsi karışık.
And England is full of Poles and Russians and Norwegians and Czechs and Americans, all mixed-up.
Moskova'yı Polonyalılar ve Litvanyalıların saldırılarından Tatarların tekrar sınırlarımıza tecavüz etmelerinden,... kanlı çatışmalar yaşamaktan ve düşmanlarından,... yalnızca parçalanmamış, yasal bir taht koruyabilir :
Only an undivided, legitimate throne, will save Moscow from her enemies and internecine conflict, without which the Tartars will again violate our frontiers, the Poles and the Livonians encroach.
genelde yıkık bir ev doğruydu - 2,400,000 Rus, 1,500,000 Polonyalı,
- a home that was, alas, often destroyed - 2,400,000 Russians, 1,500,000 Poles, 330,000 Czechs,
Böyle kazıklardan atlaya atlaya, yakında daha iyi oluruz.
Hanging him up between those poles, we'd do a lot better.
Polonya'dan olan insanlara Polonyalı denir! Polak değil!
People from Poland are Poles, they are not Polacks!
- Çift kutuplu bir şey kullanabilir misin?
- Could you use leads to two poles?
- Eğer kutupları izole edebilirsek.
- Lf you insulate the poles.
Güçlü balya halkaları çadırın bütün büyük tepeleri bir arada tutar, Sonunda büyük çadırın tepesinde bayrak dalgalanır.
The strong baling rings slipping along the great poles, until at last they reach to the flags flying from the peak.
Ve mesafeye karşı yapılan savaş makine insanlar ve hayvanlar bir arada bu parçalama işine katılırlar, Kazıklar direkler ve çadır malzemeleri Çelik kablolar
The tear-down is a wild tangle of man, machine and beast, an orderly disorder of ropes and metal poles and steel cable and tons of heavy canvas.
Şu sırıklarla karşılayın.
Come on with those poles.
Çadır direkleri kırıldı mı? Ya branda yırtıldı mı?
Broken poles and canvas cut to ribbons?
Sadece dört direğimiz var.
We've only got four poles.
Yaklaşık 40,000 savaş mahkumu vardı orada, tabii eğer Rusları, Polonyalıları ve Çekleri dahil edecek olursan bizim bölümde yaklaşık 630 kişiydik.
There were about 40,000 P.O.W. S there - if you count the Russians, the Poles and the Czechs. In our compound, there were about 630 of us.
Makineyi havalandırabilmek için zıt kutupları dengelemeleri gerekir.
They must keep the opposing poles in balance and lift the machine.
Vali'nin sarayında ve İngiliz bayraklarını tutan direklerin zeytin ağaçları üzerine döküyor.
He pours it over the olive trees, the poles which holds the Union Jacks, and on the Governors Palace.
Son yıllarda bir sürü Polonyalı memleketlerini terketti.
Awful lot of Poles left home these last few years.
Bir sürü Polonyalı'yı araştırmak.
Look up an awful lot of Poles.
Biz Polonyalılar'ı bilirsin.
You know what we Poles are.
Bunu uzun çubuklara koyup fırında ısıtıyorlar.
They put this stuff on long poles and they heat it to the furnace.
Bir sene evvel, 600 adet tahta sırığı, kasırga savar diye halka satmış.
About a year ago, he sold 600 wooden poles... said they were good against tornadoes.
Kasırga savar sırıklarını damlardan uçurmuş.
Moved the tornado poles right of the roof.
100 kadın sepetleriyle gelsin.
One and two poles, up! - Bring 100 women with baskets.
Baltanı al ve gidip sedye için iki uzun direk kes.
Take your ax and go cut two long poles for a litter.
Halkın, çarı başkente geri getirmek için yollara koyulduğu ; Prens Kurbski'nin, Rus birliklerini Polonyalılara teslim ederek, Kral Sigismund'a sığındığı alçakça bir ihanetin yılı.
The year in which the people organized a procession to beg the Tsar to return. The year in which Prince Kurbsky committed the base treachery of surrendering the Russian armies to the Poles and transferred his allegiance to King Sigismund.
Bu Polonya uşağının, yerimde gözü var!
He likes it, this lackey of the Poles!
Hiç Polonyalı kalmadı sanıyordum.
I did not know there were any Poles left.
Polonya'yı Polonyalılardan aldık.
Well, we took Poland away from the Poles.
O Polonyalıların kaçabilmesi mümkün değil.
These Poles can't possibly get away.
Polonyalılar mı?
Poles?
Ama şimdi, Polonyalılara ateş ediyorsun.
But now you shoot Poles.
İnsan ölüm tehlikelerine rağmen uzaklara yolculuğa çıktı, o kutupları keşfetti, bulutların üzerindeki yüksekliklere tırmandı,
The man has set off on a distant voyage despite the grave dangers, he has conquered the poles, gone up high above the clouds,
Günlük 1500 kişilik imha kotam vardı
I had an extermination quota of 1500 people a day. Jews, Poles, Russians, French.
Hollandalı'sı, Fransız'ı, Polonyalı'sı, Norveçli'si! Hepsi!
Dutch, French, Poles, Norwegians, everyone!
Newton'da telgraf direklerinden birini baltayla indiriyordum.
I was chopping down one of them telegraph poles back there in Newton.