English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ P ] / Preserve

Preserve translate English

1,791 parallel translation
Niye kimse beni dinlemiyor?
Why doesn't anybody listen to me? To preserve our sanity.
Formaldehit. Adli tıptakiler henüz bakmadı. Biz bunun kafayı muhafaza edeceğini düşünüyoruz.
The coroner hasn't weighed in yet, but we think that's what he used to preserve the head.
Onların düşüncesi, fosil kayıtları muhafaza edemez Biz bunu asla bilemeyiz, Dinozorların rengi nedir.
There are things, the fossil record cannot preserve, that we may never know, such as the color of dinosaurs or precisely what sounds they made.
Mirasımızı devam ettirmeliyiz.
We need to preserve our legacy.
Devam ettirmemiz gereken bir mirasımız var.
We got a legacy to preserve.
Bir gün Meksika'da bir sanat galerisi sahibi olma hayalini korumak için,... Jackson çalıntı hazinesini terk edilmiş olarak görünen bir mülkün merdivenine gömmeye karar vermişti.
To preserve his dreams of one day owning an artallery in mexico, jackson decided to bury his Stolen treasure in the staircase of the seemingly abandoned property.
Asayişi sağlamak için hizmet veriyor.
He fights to preserve law and order.
Bu enerjiyi emmeliyiz. Saklamalıyız, kadınlarla harcamamalıyız.
We must absorb this energy, preserve it, not waste it on women.
Onun yarı-insan, yarı-Yoma olan kanı ve etini alınca büyük bir potansiyeli oldu, bu büyük gücü korumak istiyorsunuz.
It was our attempt to preserve strength for perpetuity, through the inheritance of a naturally blessed half-man, half-monster's blood.
İlginç bir biçimde, halkaların devamlılığı için başka bir saldırı çeşidi devreye giriyor olabilir.
Strangely, another kind of assault might be necessary to preserve them.
Sen bize korunması gereken en önemli şeyi korumamız için olanak sağladın.
You have enabled us to preserve what's essential.
Bu yüzden, akademinin bu aptal eğiliminde, korumak yerine dilin ölmesine izin vermek daha iyi olacaktır. ... işte, bir dilin dokümantasyonunu yapabilirdim...
Hence, in this stupid trend of academia, it would be better to let the language die than preserve it you know, I could document a language
Nesli tükenen canlıları koruma çalışmaların yanı sıra aynı öneme sahip bazı şeyleri gözden kaçırmışız gibi.
In our efforts to preserve endangered species, we seem to overlook something equally important
Eğer insan ırkı bu dünyanın kayıp olan bazı güzelliklerini saklamak istemişse patlamış mısır çelengi ile çevrelenmiş burayı göreceklerdir.
As if the human race wanted to preserve at least some lost beauty of this Earth, they left this, framed in a garland of frozen popcorn
Balistik kanıt için başını iyi muhafaza edin.
He's yours. Preserve his head for any ballistic evidence, all right?
Yerel polis kamyoneti bir ormanın yakınında terk edilmiş olarak bulmuş.
Local LEOs found the truck abandoned near a forest preserve.
Yeni restorana asmak için... vergimizi ödemek ve mirasımızı korumak için.
Of us... to be hung in the new restaurant... to pay tribute and preserve our legacy.
DKSK, ya da Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi, temiz su, temiz hava için savaşıyor ve Amerika'nın el değmemiş doğasını koruyor.
the nrdc, or national resources defense council, fought for clean water, air and to preserve america's wilderness.
Marshall Eriksen, çocuklarımız da bizim kadar tadını çıkarsın diye çevreyi korumak istiyor.
marshall eriksen wants to preserve the environment, so that our children can enjoy it as we have.
Evet, çünkü birisi burayı korumak için savaşıyor.
yeah, because somebody fought to preserve it.
Yaşamı boyunca iki görevi olmuş, çocuklarını doğurmak ve toprağını korumak.
She's had but two tasks in her lifetime - to bear her children, and preserve her land.
Anayasa'yı koruyup, muhafaza edip, savunacağımı yazan pusulayı alalı 3 ay oldu.
I mean, wasn't it just three months ago that I took an oath to preserve, protect and defend the Constitution?
Hangi baba taktığı tacı korumak için... kendi canından, kendi kanından olan oğlunu feda eder?
What father would sacrifice his own flesh and blood... to preserve the crown he's wearing?
Korunması gerekenleri koruyalım mükemmelleştirilebilenleri mükemmelleştirelim ve yasaklanması gerekenleri budayalım.
Let us preserve what must be preserved perfect what can be perfected and prune practices that ought to be prohibited.
Yani, halkın genel sağlığını ve refahını korumak ve kollamak amacıyla ve şehrimizin daha sessiz ve sakin bir yer olması için New York şehrinin merkezinde her türlü araba alarmının kullanılmasını yasaklayacağız.
" So as to preserve, protect and promote the public health, safety and welfare and the peace and quiet of the inhabitants of the city, we forbid any and all use of car alarms within the five boroughs of New York City,
Ailemizi sevgili İsa yoluyla koruyoruz.
"and preserve our family through our father." Hmm.
Kanıtları korumalıyız.
I got... We got to preserve some of this evidence.
İnsan bekaretini en iyi başka bakirelerin arasında korur, öyle değil mi?
What better place to preserve her virginity than amongst other virgins?
... aradığımız şeyi muhafaza etmek için.
"... to preserve what we are looking for.
Vücudunu ne kadar iyi korumuş olursan ol.
No matter how well you preserve it.
İnsanlar bedenleri saklayabilmek için mumyalattırır.
People are embalmed to preserve their bodies.
Bunda saklanacak bir şey kalmamıştı.
There wasn't anything I wanted to preserve.
İçgüdüsel olarak, kendimi korumak için bu yeteneği nasıl keşfettiğimi B dosyasında izah ettim.
I have explained in portfolio B how I instinctually found the talent to preserve myself.
Seni korumak istiyorum.
I wanna preserve you.
Bu aşkı korumak için tüm hafızanı sildim bütün kötü düşünceleri.
So to preserve that love erase your mind completely removing those bad thoughts.
" Hayatını erişemeyeceğim bir uzaklıkta sürdür.
" Preserve your life out of my reach,
Yaşam alanını korumak için harcanan çabalar gelecek kuşakların hayatta kalmasını sağlama alacak.
... continued efforts to preserve their habitat will ensure the survival of future generations.
Ahlaki terbiyemizi muhafaza etmek için.
To preserve moral decency.
Buna rağmen Kara Tepeler'in Yüce Ruh tarafından size miras olarak bırakılan özel bir bölge olduğunu iddia ediyorsunuz.
And yet you claim the Black Hills as a private preserve bequeathed to you by the Great Spirit.
Dekan Porter imgesini ulaşılamaz buz kraliçesi olarak saklamayı yeğlerim.
I'd rather preserve my vision of Dean Porter as the impenetrable ice queen.
Gövdeyi korumak için sandığı güçlendirdi.
He cemented the chest to preserve the body.
Ve kamu düzenini koruyacak bir anlaşma öneriyor.
And he offers a truce which will preserve the public order.
Ben özgürlüğün sesi için savaşıyorum, sense kontrolü elde tutmak için. Ama emin ol, hepimiz aynı taraftayız.
Now, I fight for a voice of freedom, and you fight to preserve control, but rest assured, we are all on the same side.
Becerirsek, silahlar yanlış ellere geçmez cinayetler çözülene kadar Hernan'ın kimliği açığa çıkmaz.
We pull this off, we keep the guns out of the wrong hands and we preserve Hernan's cover long enough to find out about San Marcos.
Anayasa'yı koruyup, muhafaza edip, savunacağımı yazan pusulayı alalı 3 ay oldu.
I mean, it wasn't just three months ago that I took an oath to preserve, protect and defend the constitution.
Korumam gereken bir itibarım var, anlıyor musun?
I've got a reputation to preserve, you understand?
Ama bütün eylemlerimiz görevimizin bütünlüğünü korumak için gerekliydi.
But our actions were necessary to preserve the integrity of our mission.
... olay yerini muhafaza ederiz, izler için...
So we preserve the scene, we dust for prints...
- Biraz istikrar sağlamak için. - Evet.
- Preserve some stability.
"... sazların, arıların ve daha birçoğunun sahibesi...
" to protect and preserve the throne of Cleopatra,
Affedersiniz.
It is dedicated to maintaining and to preserve health.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]