Press translate English
17,443 parallel translation
Basın toplantısında yapılan açıklamanın ışığında... tüm dünyadan gazeteler cehennem ateşi püskürtüyor.
In light of the statements made at the press conference, newspapers around the world have just begun to unlease holy hell.
O genç kadınla aramda olmayan bir cinsel ilişkiyi ima etmek için o resimleri basına verecek kadar ileri gider miydiniz?
Would you have gone so far as to give those pictures to the press, to insinuate a nonexistent sexual relationship between me and that young woman?
Basına verelim.
Let's give them to the press.
Yeni rahip atama prosedürünü kolaylaştıran bir kararı imzalamanızı istedim çünkü basın bize saldırıyor.
I wanted you to sign the decree simplifying the procedure for ordaining new priests because the press is attacking us.
Bir röportajında sizinle tanışmak istediğini söylemiş.
He stated in an interview with the press that he'd like to meet you.
Bu basın toplantısında duyurabileceğim bir şey değil.
That's not something that I will announce at a press conference.
Cari hesabınızla ilgiliyse, 1'i tuşlayınız.
If this is regarding your checking account, press one.
Para piyasa hesabı içinse, 2'yi tuşlayınız.
For a money market account, press two.
Daha fazlasını incelemek isterseniz- -
If you'd like to look deeper and see more, press...
Teşekkürler. Sizi önemsemeyen insanları memnun etmek istemiyorsanız, 1'i tuşlayın.
If you'd like to stop trying to please people who don't care about you, press one.
Planet Zombie'deki kaçış kapsülünü etkinleştirmek için talimat almak istiyorsanız, 2'yi tuşlayın.
If you need instructions for operating your escape pod from Planet Zombie, press two.
Adınız Kyle Madison'sa ve daha sonra ne olduğunu öğrenmek için arıyorsanız, 3'ü tuşlayın.
If you are Kyle Madison and are calling because you'd like to find out what happens next, press three.
Soluk almanın daha fazla yöntemini öğrenmek istiyorsanız, 4'ü tuşlayın.
If you'd like to learn more ways to breathe, press four.
Tekrar konuşmak istiyorsanız, 6'yı tuşlayın.
If you like to talk again, press six.
Kiminle görüşüyorum?
- press... - Who is this?
Hayır, basın önünde berbatımdır.
No, I'm terrible at press.
Yardıma ihtiyacın olursa, bu yeşil butona bas.
If you need help, press this green button.
Bölge müdürlüğü evrak işleri istiyor ama şikayette bulunmak istemiyorum.
Regional office requires the paperwork, but, uh, I don't want to press charges.
Sadece Efendi düğmeye basabilir.
He, and he only, is to press the button. Is that clear?
Öyle diyorsunuz demek, Bay Savage ama isteğinizi ne kadar çok belirtseniz de kararım değişmeyecektir.
So you've argued, Mr. Savage, but no matter how many times you choose to press your point, my decision shall stand.
Basını buradan uzak tut.
Keep the press out of here.
- Çocuğun annesi şikâyetçi olmayacaktı.
The mother wouldn't press charges.
Basın, Castle'a "Soğukkanlı bir psikopat." diyor.
Press are calling Castle "a cold-blooded psychopath."
- Basına bir şey söylemedik.
We haven't told the press anything.
Hastaneye hiçbir basın mensubu alınmıyor.
No press has been allowed into the hospital.
Efendim, bu durumun henüz basında yer almasını istemiyorduk.
Sir, we didn't want that to get out to the press yet.
Ne basın açıklaması, ne brifing.
No press conference, no briefing.
Moskova biliyorsa basını da bilgilendirmeliyiz.
If Moscow knows, we'll have to notify the press.
Bu öğleden sonraki basın açıklamasına eklersin.
Add that to the press release for this afternoon.
Basın toplantısından sonra canımız çıktı.
We've been slammed since the press conference.
Basın toplantınız epey duygulandırıcıydı.
Your press conference was very moving.
Bilinci yerinde olsaydı bana devam etmemi yanında olmamın en iyi yolunun ülkeme hizmet etmek olduğunu söylerdi.
If he were conscious... "... he'd tell me to press on... " ... that the best way to be at his side is to serve my country.
düğmesine basın ve asansör, bunu elde geliyor.
Press the button and enter the elevator arrives.
Basın hala Castle'ı sadece kafayı yemiş bir manyak olarak yazıyor.
The, uh, press is still painting Castle like he's nothing more than some deranged lunatic.
Bakın, bu sadece basınla alakalı değil.
Look, it's not just about the press.
Bölge savcılığının basın bilgilendirmesinde böyle söylendi çünkü.
Well, that was in the press briefing issued by the DA's office.
Basın mısınız?
You press?
Üst sınıflar iyi bir yakanın baskısını severler.
Top dogs like the press of a good collar.
Sadece şu basın kartları ve NYPD dosyaları ve...
It's just press passes and NYPD files and, um...
Anthony Paolucci ile saatlerdir suç duyurusunda bulunmaması için ikna etmeye çalıştığımı göz önüne alırsak.
Considering I've just spent the last couple of hours convincing Anthony Paolucci not to press charges.
Ya bulunmasını istiyorsam?
Well, what if I want to press charges?
Polis, o zavallı kızın ölümünü senin üstüne yıkmaya kalktı ama biz medyaya duyurmadık.
The police tried to pin the death of that poor girl on you. But we kept it out of the press.
- Hayır.
Or threaten to go to the press?
Basın kartım yeniden kullanımda.
Hey, I've dusted off my press credentials.
Sadece "onayla" tuşuna basın ve Syracuse'a doğru yola çıkın.
Just press "confirm," and you're on your way to Syracuse.
Yayın organları, saldırgana davaya yakın bir kaynak tarafından sızdırılan karanlık bir lakapla seslenmeye başladılar bile.
The press is already referring to the alleged attacker by a dark name leaked by a source close to the case.
Peki, elinizi buraya koyun, yaraya sıkıca bastırın.
Right, I want you to place your hand here, press firmly against the wound.
Şikâyetçi olmazsan bunun önünü alamam.
If you don't press charges, I can't stop this from happening.
Bu saldırı basında coşkuyla karşılandı. Kızılderili savaşındaki ilk Amerikan zaferiydi. Custer'a iç savaştan beri peşinde olduğu şöhreti getirdi.
In the press, the attack is hailed as the first significant American victory in the Indian Wars and gives Custer the glory he's been after since the Civil War.
Associated Press?
The associated press?
- Basın.
- The press.