Promising translate English
2,092 parallel translation
Elektrik mühendisliğinde akademisyen olmayı hayal edermiş.
Mom dreamed of becoming a promising researcher in electrical engineering.
Rekabet büyüdüğüne göre bizim tek avantajımız sert kayaç olmak. Sarsılmaz olmak.
While the competition is promising the moon our only advantage is to be rock solid.
Seni ofis faresi her şeyi sen yap biz sensiz Odessa'ya gidiyoruz
And the work will, of course, be fruitful. Furthermore, we have so many promising projects...
Billy kendi zamanında oldukça umut veren bir tüy sikletti ancak o da sakatlandı.
See, Billy here was quite a promising featherweight in his day, but he got hurt, too.
- Hayır, ben sana söz veriyorum.
- No, I'm promising you.
Gri Kurt, Mango'daki genç nesil arasında geleceği en parlak o.
Grey Wolf, he's the most promising among the younger generation in Monga
Acilen bir tutuklama olacağı sözünü vermek- -
Sir, promising a quick arrest.
Siparişini verdiğiniz yemeğin yerine size getirdiğim bir kutu karışık kakayı beğendiniz mi? Evet, çok güzel olmuş.
Enjoying your food that I actually brought you instead of promising food, but bringing you a box of random crap?
Araştırılabilir gibi.
Sounds promising.
Gelecek vaad eden bir kariyeri bitirmek istemiyordum az kalsın...
I wasn't about to cut a promising career short just because I almost...
Söylemeye kaçındığın şey ise, gelecek vaad eden kadının neden öldürüldüğü.
Elephant in the room... why a promising young woman was murdered.
Gelecek vadeden fikirler.
Ideas are promising.
Tıpkı diğer gelecek vaadeden insan hayatları gibi kürtajla hayatları söndürüldü.
Just like so many other promising human lives, who were probably snuffed out by abortion.
Eee, nerede?
You've been promising to show me.
Sen gelecek vaat eden iyi bir kimyacısın, gerçekten.
Look, you're a fine chemist, really, with a promising future.
İki koldan saldırıyorlar, biri büyüklük, diğeri de asilik vaat ediyor.
They play on a two-pronged attack, promising adulthood and rebellion.
Amerika'da izlenen bölümleri, aynı hafta içerisinde biz de seyrediyoruz. İşlerin yolunda gitmesinin nedenlerinden biri de her şeyin gerçek zamanlı gelişmesi.
Today's hearings have been convened to address redirecting funds to the most promising leads and dropping investigations which are not producing results.
Umut verici duruyor.
Oh, that sounds promising.
Çömez bir analiste Bunny Ranch'te bir hafta sonu sözü vermenin işini tehlikeye atmasını sağlayacağını düşünüyor olabilirsin ama sağlamaz.
You may think that promising a junior analyst a weekend at the bunny ranch will get him to jeopardize his job, but it won't.
- Umut verici.
Sounds promising.
Onları yemek ya uyuşturucu sözüyle kandırdığını düşünüyoruz.
Our guess is he managed to lure them, Promising food or drugs.
Ümit verici bir şey bulalım ki geçmişlerini incelemeye başlayalım.
Let's find something that looks promising So we can start running background checks.
Bu ufak süt topu bir hataydı, gelecek vaat eden bir politikacının kariyerini bitirebilecek bir hata.
This little milk ball was a mistake, mistake that would end the career of a very promising politician.
Bu hırsızlık için özür dileme yerine tekrar çalacağını umut ederim.
Instead of apologising for this robbery.. .. you're promising me to steal again. Mother.
İkinci kez, onunla sonsuza dek birlikte olacağıma yemin edeceğim.
And promising him I'll be with him forever... for the second time.
64 km hızla yapılan test ürkütücü biçimde umut verici.
At 40 miles per hour, that is spooky-promising for this.
Delinmiş olması umut verici olsa da ön cam bir kez daha enerjinin etkisini dağıtmayı başardı.
So, despite the promising-looking penetration, The windshield once again Successfully dissipated the energy of the impact.
Küfür var diyerek bizi baştan çıkartarak bir kitap okumamız için bizi kandırdılar.
Tricked us into reading a book by { * enticing us with promises of } promising us vulgarity.
- Rex'ten hiç umut yok yani. - Hiçbir şey.
There's nothing promising for Rex Not a thing.
Senin zırlayıp, benim de yanında olacağım diye söz verdiğim ver.
Where you would have cried your eyes out if I hadn't been there Promising that I'd stay with you.
Bu pek gelecek vaat edecek gibi görünmüyor.
That does not sound promising.
11 Haziran'da, keskin nişancı için "hesap sorulabilirlik ve adalet" sözü verdiğiniz bir röportajınız oldu mu?
Did you give an interview on June 11th promising "swift accountability and justice" for the sniper?
11 Haziran'da, keskin nişancı için "hızlı suçlama süreci... ve adalet" sözü verdiğiniz bir röportajınız oldu mu?
Did you give an interview on June 11th, promising "swift accountability and justice" for the sniper?
- Yerine umut vaat eden birini bulduk.
Oh, we found a replacement - - very promising.
Elimde birkaç tane ümit vaadeden hatun var.
I've got a few promising prospects I can throw your way.
Ekonominin durumu yüzünden işte insanları kovmak zorunda kaldığım için öfkeliyim, bana on beş yıldır şirket ortaklığı sözü verdiği halde bir türlü ortak etmeyen ve hiç etmeyecek olan dangalağa kızgınım.
I-I'm angry that I had to fire people at work because of the economy, because I work for a jackass who's been promising me for 15 years that he's gonna give me part ownership of the company, and he never will.
Kulağa umut verici gibi geliyor.
Sounds promising.
Küba'da senin araştırma yetkilinin yaptığı bir çalışma var Dr. Casseras, bu oldukça ümit vaat ediyor.
There's one study by your research contact in Cuba, Dr. Casseras, that seems particularly promising.
Hayır, buraya geldim çünkü oldukça umut verici klinik bir deneyi var.
No, I flew down here because she has a clinical trial for a very promising protocol.
Pekâlâ, millet. Şu an hassas ama çok ama çok umut verici bir durumla karşı karşıyayız.
Okay, people, we're in a delicate but very, very promising situation here.
Peru'nun kaybettiği toprakları geri alma sözü vererek kazandı.
Won by a landslide by promising to take back Peru for the people.
Çok şeyi değiştireceğine söz veriyor.
He's promising a lot of changes.
Bazı iyi haberlerim var.
I have somewhat promising news.
O zamana kadar, hala Carol Gables'da size karşı yapılan suikast girişimi elimizdeki tek umut verici bağlantı.
Until then, there's still the assassination attempt against you at Coral Gables, where we do have a promising lead.
Şehirdeki gelecek vaat eden kemancı olduğun zamana döndün. Ama yeteneklerin gizli kalmış.
You are now back to when you were the most promising violinist * * * your abilities.
Bizim tarafımızda oldukları zaman ne kadar da kullanışlılar...
How promising they are once you have one on your side...
Birleşik alan kuramlarında umut verici temel kuvvetlerin ve birleşenlerin doğal uyarımlarından oluşur.
Promising, unified theory of all the fundamental forces and constituents that we observe in nature.
Max, hadi gel ve beni dövmeye çalış, dostum, ama sana söz veriyorum ki, her şey bittiğinde, bu gece taşakların benim elimde olacak.
Max, you can go ahead and try and kick my ass, buddy, but I'm promising you one thing... When the dust settles, so help me, I will have your balls tonight.
Yeryüzüne çarpan kuyruklu yıldızlar pek de ümit verici değil.
Comets that hit earth head on are not very promising.
En umut veren simülasyonlarda bile aslında patlamaması ne kadar şaşırtıcı bir olay.
What's surprising is that the most promising simulations don't actually explode.
Olacağına dair söz verip durdu.
But Matthew... he kept promising it would.