Pışt translate English
7,241 parallel translation
Bir kutuya tıkıştırıp seni, oraya yollayacağız.
Shove you in a box and shipped you there.
O kadar çok tartıştılar ki o da bırakıp gitti.
Wow, he made such compelling argument that she left too.
- Hiç kâhya çalıştırmayıp her şeyle bizzat ilgilenme kararı aldım.
- I have resolved to have no bailiff at all, I've decided to manage everything.
Çünkü insanların çekmecelerini karıştırıp Tuninal'lerini çalıyor.
Because she goes into people's cabinets and steals their Tuninal.
Hayatın keçilerle öpüşerek geçti, baban da vaiz ama aslında biraz nonoş, annen de sana elmalı turta yapıp iplikle, iç çamaşırına adını falan yazmıştır.
Kissing goats and your daddy was the preacher, but secretly a little whoopsie, right, and Mama probably baked apple pies and, uh, wrote your name in your underwear with tiny thread.
Öğretmenliği bırakıp CIA'e geçtiğimde her şeyin farklı olacağını sanmıştım.
When I gave up teaching to join the ClA, I thought everything was gonna be different.
Eğer bunu yapmayı denersen gücü boşa çıkarma jeneratörü seni karıştırıp atar.
The power negation generators would scramble you up if you try.
( ALAN SILVESTRI - FİLMİN KOMPOZİTÖRÜ ) Birden bir telefon geliyor... "C.H.I.P.S." için birlikte çalıştığım müzik editörü Tom Carlin'den.
- Out of nowhere, this phone call comes from the music editor, Torn Carlin, who I had worked with on "C.H.I.P.S."
Tüm ülkede dolaşıp Michael J. Fox'ın hayır kurumuna çalıştılar.
They drive around the country working for Michael J. Fox's charity.
Arabada giderlerken, ağzı koreografının aletiyle dolu iken bana mesaj atıp benden ayrılmıştı. Şaka yapmıyorum.
I mean, you understand that she broke up with me via text literally while engorged by her choreographer while she was on the road.
Seni özgür biri sanmıştım fakat sen sıkışıp kalmışsın. " Ve kız gider.
"I thought you were free, but you're stuck." She goes
Ayrıca hafızam beni yanıltmıyorsa arkadaşım tek yapmanız gerekenin küçük Alfie'yi kaldırıp yüzünüze yaklaştırmanız sabah öğlen akşam günde üç defa bunları söylemeniz gerektiğini anlatmıştı.
And if my memory serves me correct, my friend told me that all you have to do is pick up little Alfie right up to your face and say it three times a day, morning, noon and night.
Böylece Zıpzıp Bey ilk kaplumbağa değiş tokuşunu tamamlamıştı.
So, Mr Hoppy had completed his first tortoise swap.
Kuyruğunu bacaklarına kıstırıp
With which two of the glee club's more promising graduates
2 gün önce Şerif Departmanı'nı arayıp onunla ilgili uyarmıştım.
I called two days ago, warning the Sheriff's Department about him.
35 yaşlarındayken kaldırımdaki buza basıp kaymıştı, ve sırtını çok fena incitmişti.
There was one day, she was around 35, she slipped on a patch of ice on the sidewalk and hurt her back pretty badly.
Sol, kafasını sıkıştırıp zorla yedir ekmeği.
Sol put him in a headlock and fed him a whole loaf of bread.
Hareket edip, dönmeye çalıştığımı hatırlıyorum. ama parmağımı bile kıpırdatamıyordum.
And I remember just trying to... wanting to move and turn around, but I could not lift a finger.
- Bu, yollarda devriye atıp arabalara park cezası sıkıştırmaktan biraz daha karışık bir dava.
This case is a little bit more complicated than taking a stroll and handing out parking tickets.
12 yıl boyunca canımı dişime takıp çalıştım.
Look. Twelve years I paid my dues.
Bunlara ne af için kalkıştın. Ne Nassau'ya dönmek için. Ne de alıp başını gitmek için.
I don't believe you did any of this for a pardon, or a passage to Nassau, or to be able to walk away from anything.
Babam onu yakalayıp köşeye kıstırırdı.
My dad, he'd catch him and... trap him in the corner.
Sadece sen Jack... fıstık gibi bir kadını tek başına bırakıp çekip gidebilirsin.
And only you, Jack, would leave a little hood rat, crack baby in charge. Let's keep this between us, shall we?
Görünüşe göre, aklımda birçok şey var ama, yerde yatıp ölümüne kanaması olan çocuğa odaklanmıştım ve kısmi atardamar transeksiyonu yaşadığını düşünüyordum ve baskı uygularsam onu kurtarabileceğimi düşünüyordum.
Obviously, I... I had a lot on my mind, but, uh... I was focused on the boy lying on the ground bleeding to death, and I remember thinking that he probably only had a partial arterial transection and I could save him if I could get pressure on it.
Birbirine karıştırıp diğer kültürü korusak böylece sonunda ortak bir devlet kurulabilir mi?
To grow, one into the other, conserving one's culture, so finally a common state can be formed?
Canımı dişime takıp çalıştım ama hesap günü geldi.
I've been doing my damnedest, but the day of reckoning is here.
Warhol'un arkadaşı tarafından tasarlanıp, yapılmıştı.
It was designed and built by this friend of Warhol.
Tanıştığıma çok mutlu olduğum bu harika kızın buradan çıkıp gitmeden önce numarasını almak istedim.
Well, I just met this great girl who I'd like to get to know, but I let her walk away before she could give me her phone number.
Ya da beyinlerimiz yaşlanıp iltihaplanmıştır.
Or maybe our brains, they just get a bit, er, old and arthritic, like, er...
Bir de Tahitili biri, bağlayıp çakmıştım. Canını epey yakmıştım.
I really fucking hurt him.
Cenevre Kongresince tanınmış Uluslararası İnsani Hukuğun 55 nci maddesi savaş sırasında yerleşik nüfusun sağlığını korumak için düşmanca bir amaçla kullanılıp çevresel değişikliğe neden olabilecek her türlü yöntemi yasaklamıştır.
- Smart. "International humanitarian law as established " by the Geneva convention prohibits...
Ki köşeye sıkıştırılıp savunmaya geçtiği zaman daima kendini kuvvetli düşmana ispatlamıştır.
".. and who has always proved himself a more formidable foe "when backed into a corner and placed on the defensive."
Sans Souci'nin konukları tarafından köşeye sıkıştırılıp duruyorum.
I keep getting cornered by Sans Souci guests.
Diğer Amerikan birlikleri şehrin girişinde takılıp kalmıştı.
The other American units were stalled entering the city.
Neden bana kızdığını ve tek başıma bırakıp neden buraya geldiğini anlayamamıştım.
I don't know what made you so angry that you left me alone and came here.
Kara sancağı erken dalgalandırırsa ganimet kuyruğu kıstırıp kaçar.
Raise the black too soon and the prize will run.
Kucaklamaya çalıştım ama... ~... kaçıp gitti parmaklarımın arasından. ~
♪ I tried to hold it ♪ ♪ But it just ran through my fingers ♪
Okşamaya çalıştım ama... ~... kaçıp gitti parmaklarımın arasından. ~
♪ I tried to caress it ♪ ♪ But it ran through my fingers ♪
Okşamaya çalıştım ama... ~... kaçıp gitti parmaklarımın arasından. ~ Su durmaksızın akıp nehirler kıvrılacak. ~ Su durmaksızın akıp nehirler kıvrılacak!
I tried to caress it but it ran through my fingertips... water will keep running, rivers will turn water will keep running and rivers will turn water will keep running, rivers will turn water will keep running and rivers will turn.
Bir topun içine kıvrılıp da ölebilirsin, Cyndee bir kere yaptı sanmıştık ya da kalkar ve "Farklıyız," deriz.
Some of which you paid to attend.
- Köşeye sıkıştırıp...
Not back him into a corner and force him to draw?
Mercimek ve pirinç karıştırılıp yenecek.
And the lentils and rice are to be mixed and eaten.
Hepsini sıkıştırıp sıraya diz.
Line'em up nuts to butts.
Aviato için onu işe almaya çalışmıştım ama sonra teklifi alıp şehirde pazarladı ve farklı bir işten daha fazla para teklif ettiler.
I tried to hire him for Aviato. But then he took the offer, shopped it around town, and got more dough at a different gig.
Bu iş için zaman yaratıp reklamdan halkın ilgisini çekmeye çalıştık.
And we took time away from doing that to do this so we could get PR value.
Varsayalım ofisinde falanca bir CEO vardı. Giriş bilgisini bir postitte bırakmıştı ve falanca biri de alıp sisteme girmek için kullandı?
What if, hypothetically... uh... there was a certain CEO in your office, that left his login information on a Post-it, and a certain someone took it, and used that to get in?
3 hafta önce her şey bir kenara fırlatıp Watford'ta kardeşim için çalışmaya ve intiharları ve olay yerlerini temizlemeye gitmeye şu kadar kalmıştı.
Three weeks ago, I was this close to junking the whole bloody thing and going to work for my brother in Watford, cleaning up crime scenes and suicides.
Bu işte yeteri kadar çalıştın o yüzden kendine biraz zaman ayırıp, bahsettiğin kitabı yazmayı hak ettin.
You know, you've worked so hard for this safety net. So if you want to take some time off to write this book, then you've earned that.
İngiliz erkek ve kadınlarını evlerinden kaçırıp o soysuz ırkının dünyasında kapana kıstırabilirsin.
You can steal English men and women from their homes and you can trap them in a world of your degenerate race.
Topları alıp Cartaxo'daki mağaralara götüreceğini sanmıştım.
I think you were to take the cannon
Üniversiteyi bırakmadan önce bir kaç psikoloji dersi almıştım ve korkusuz liderimiz, Ben Ders kitabındaki örneklerde, tıp uzmanları onu "ezik" olarak sınıflandırdı.
I took a couple of psychology classes before I dropped out of college, and our fearless leader, Ben, is a textbook example of what medical professionals would classify as a douche.