Rains translate English
1,458 parallel translation
Sonunda yağmurlar geldiğinde, çok şiddetli düştü.
When the rains eventually come, they come down hard.
Kıtlık henüz bela olmayacaktı fakat gelen yağmurlar, yavrunun güzel yaşamının sonunun geldiğini işaret ediyor.
The drought might have been a tough time, but in many ways, the coming of the rains marks the end of the good life for the calf.
Kuzey Titus'da yağmurlar vardı ve alışılmışın dışında, altı hafta sürdü.
ln the Northern Tethys the rains have come, but six weeks later than usual.
Çalılıkta, yağmur sonunda yenilerinin yetişmesini sağladı, uzun süren kıtlık dönemi zaten burada zarara sebep olmuştu.
ln the scrubland the rains have finally provided new growth, but the damage caused by the prolonged drought has already been done.
- Üzüldüğünde yağmur yağar gibi olur.
- When you get sad, it rains.
- Yağmur yağınca çok kişi üzgün olur.
- Lots of people get sad when it rains.
Sen üzüldüğün için yağmur yağıyor, hayatım.
It rains because you're sad, baby.
Bilirsiniz, Cleveland'da yağmur yağar. Her zaman değil ama dışarı çıkıp oynamak isteyen bir çocuğa her gün yağıyor gibi gelir. Ama...
You know, in Cleveland it rains, not all the time but to a kid who wants to go out and play it seems like it rains every day.
"aşkımı, ateşimi..." "vız gelir ne yağarsan yağ, ne ızdırap çektirirsen çektir,"
Tempest strikes again... but my lamp is never doused... my love, my flame... no matter how much the rains, tempest and thunder torment you.
Yağmur yağmaz mı?
Do rains refuse to visit them?
Bazen de çiçeklerin açması için yağmura gerek kalmıyor.
There is no need for rains for a flower to blossom
Ben yağmurları severim.
I love the rains. And...?
Yağmur yağdığında fiyatı düşürüyorum.
I cut my price when it rains.
Bizler yağmurların suları, okyanusların nehirleriyiz.
We are the waters of the rains and the rivers and the oceans.
Yağmuru çok seviyorum.
I LOVE IT WHEN IT RAINS.
Yağmur yağdığı zaman yaşlı birisi için buralar çok kaygandır.
When it rains, it's too slippery for an old man.
Banyo yapma fırsatımız olmuyordu ama muson yağmurları lütuf gibiydi.
[Grant] We didn't take no bath or anything like that. But the monsoon rains were sometimes a blessing.
Ve şans eseri yağmur yağarsa, bütün kredi adama kalıyor.
If and when it rains, he takes the credit.
Zenginliğimi geri al gençliğimi benden geri al ama bana çocukluğumun yağmurlu günlerini geri ver. Kağıt tekneler, yağan yağmurda.
Take back my wealth... snatch from me my youth... but give me back... the rains in my childhood days... the paper boats, the pouring rain
Yağmur yağınca insanlar ıslanır.
When it rains outside, people get wet.
Ne zaman çamaşır assam, yağıyor.
It always rains when I hang it out.
Her yağmur bir kabus.
Every time it rains, it's a nightmare.
Ya yağmur yağarsa?
What if it rains?
Yağmur başlamadan annene yardım et.
Give your mom a hand before it rains.
Bazıları bir sonraki yağışlara varamadan ölecek.
Some will perish before the next rains come
Yağışların daha yoğun ve normalden daha yaygın olduğu yıllar içinde su iç kesimlere, kavrulmuş topraklara akar.
In years when rains are heavier and more widespread than usual the water flows inland to the parched interior
Mevsimin ilk yağmuru iyice ıslatılmanın sevinci
"The joy of getting drenched in the first rains of the season"
İlk yağmur gecesi iyice ıslatıldım üzülme olmadan....
"I was drenched in the first rains, without a regret..."
Yağmur yağdığı anda her yerim çamur içinde kalıyor.
As soon as it rains, there's fucking mud everywhere.
Havayı kana dönüştüren ve...
He that turns the air to blood and rains...
Bazen, genelde bahar başlarında Yoro, Honduras'ta gökten sardalya yağar.
Occasionally, usually in the early spring in Yoro, Honduras, it rains, um... sardines.
- Sadece yağmur yağdığında.
Only when it rains. It rained last night.
Tyler adama arka arkaya vurur... ve cam kırıkları ceketinin üstüne yağar.
Tyler clobbers the guy... and glass rains down on his jacket
Sadece dışarıda, yağmur yağarken öldürüyor... arkada... kanıt bırakmamak için.
He only kills... when it rains outside... to wash away any evidence.
Yağmur yağdıktan sonra kalan su izleri bile sorun olabiliyor.
After it rains, they can be a real problem. - Okay. Would you like a soda?
Yağmurlar
Till the rains
Ta ki yağmur yağana kadar...
Until the rains come down
Svarog gökten ateş yağdırdığında, merhameti için yalvaracaklar...
When Svarog rains fire from the sky, they will beg for his mercy
Hawaii'de bir ev, tepelerde değil sahilde çünkü çok yağmur yağıyor.
A house in Hawaii, on the beach... not in the hills'cause it rains too much...
Mermilerin hala yagmur gibi yagdigi Barcy'nin ilerisindeki, sagdan gelen atesin kaynagina dogru dönüyoruz.
We turned towards gunfire rattling out on our right, beyond Barcy, where the shrapnel still rains down.
Every time I call His name, His love rains down on me
Every time I call His name, His love rains down on me
Every time I praise His name, His love rains down on me
Every time I praise His name, His love rains down on me
His love rains down on me
His love rains down on me
It rains down on me.
It rains down on me.
Ve yağmur yağınca, sanki dünyanın bir çatısı varmış gibi oluyor.
And when it rains, it's like there's a rooftop on the world.
Görünmez Adam'daki Claude Rains gibi olmadığını nereden biliyorsun?
How do you know he's not like Claude rains In that movie the invisible man?
O dağıtırken içecekleri dolaba götürdüler.
³ Proposed drinks and scatter their attention. rains set ¹ ³ c!
Fakat, ya yağmur yağarsa?
But what if it rains?
Yağmurlar.
Rains.
O yüzden egzoz dumanı atmosfere karıştığında,..
So, when the exhaust fumes disperse into the atmosphere... and it rains...
Göğün dibi resmen delindi.
It never rains, but it pours.