English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ R ] / Rare

Rare translate English

7,151 parallel translation
Çok nadir olur bu.
That's rare.
Güneş tutulmasının 12 eyaletten izlenebileceği bekleniyor.
"Rare solar eclipse expected to be seen across 12 states."
Ama yinede bunu yaparken bazı nadir görülen rahatsızlıklar kapabilirsin.
Although, you can pick up some rather rare ailments doing just that.
Hiç böyle bir hastalığın oldu mu, Henry?
You ever pick up any rare ailments, Henry?
Uh, iki farklı tür nadir bulunan kuş sergisi var, ikisi de aynı anda.
Uh, two different rare-bird exhibits going up, both at the same time.
Anakaradan gelen nadir kitaplar. Paralar için kağıdı böyle temin ettiğini biliyoruz.
Rare books from the mainland- - we know that's how he's sourcing his paper for the counterfeit bills.
Latince nadir bir kitap. Su içinde bin dolar eder.
It's Latin, it's rare, it's worth a grand, easy.
Hayatının büyük bir kısmını hapsedilerek geçiren biri olarak ikinci şansların ne kadar nadir görüldüğünü biliyorum.
As a person who spent a considerable portion of his life incarcerated, I know how rare second chances are.
Brian'ın yaptığı çok nadir olan bir şey.
WHAT BRIAN'S DONE IS RARE.
Yani istediği saatte evden çıkıp eve gelebilir. Sürekli spor yapıp yapmadığını soran UPS kızlarından iş çıkar mı görür belki... Harika olmasının sebebi, yeni komşularımızı seçebilme imkânımızın olması.
I mean, you can come and go as you please, I suppose, and maybe see what's up with the U.P.S. girl who's always asking if you work out, or - - it's great because we have the rare opportunity
Tamam, zor bulunur olması işimize yarabilir. İnternetten bakıp yakınlarda satışı olmuş mu öğreneyim.
Okay, the fact that it's really rare might help us.
Aşkı bulduğumda en nadir mücevherim olacak.
That is a rare jewel I've yet to see.
Aşk nadir bulunan bir mücevherdir.
That is a rare jewel I have yet to see.
Nesne yok, nadir bulunan...
Un object, a rare one...
Bu çok nadir bir yetenektir.
It's a very rare ability.
Latham İlaç nadir görülen ölümcül bir grip virüsü için aşı üretiyordu değil mi?
And Latham developed a vaccine for a rare but deadly flu virus, didn't they?
Demek istediğim grip çok nadir oluyordu aşılarda raflarda öylece duruyordu.
I mean, a flu so rare that the vaccine just sits on the shelf.
Asgard'ın asil yaratıkları ile rekabet edebilecek nadir bir Dünya yaratığı bu.
'tis rare for an earth creature To rival the noble beasts of asgard.
Chuck Show, Radison Show ya da öyle bir şeye gittiklerinde teyplerini de götürüyorlardı ve kaydediyorlardı.
You go to see a Chuck show or a Rare Essence show or one of these shows, these kids take their tape decks in and they tape the show.
Experience Unlimited, Bad Essence, Chuck Brown and the Soul Searchers.
Experience Unlimited, Rare Essence, Chuck Brown and the Soul Searchers...
Güven bu dünyada ender bulanan bir şeydir.
Trust is a rare thing in this world.
Nadir görülen, beni yavaş yavaş yiyip bitiren bir kanser.
It is a rare cancer that is slowly eating me alive.
Bu şehirde böylesine ender rastlanır.
It's rare to see in this city.
Şehrin göbeğinde nilüfer yetişmesi çok ender görülür.
It's rare to see a lotus growing here in the middle of the city.
Nadir görülen bir denizanası cinsinin zehri.
It's a toxin from a rare cyanea species.
Buna nadir görülen bir bakteri neden olmuş olabilir. Doktorlarınız muhtemelen böyle bir şey görmemişlerdir.
They can be caused by a rare strain of staph your docs probably haven't seen.
Bundan söz açılmışken, bugün tekne gezisi için mükemmel bir hava var. Böyle bir havaya burada ender rastlanır.
Speaking of, weather's great today for a boat ride, which can be rare around here.
Soyuz'un nadir görüntülerinden, Kazakistan'ın merkez bozkırlarına uzun izler bırakırken.
A rare view of the Soyuz, streaking towards the central steppe of Kazakhstan.
Ve biz de, Frank'ın yaptığı gibi yuvamız ne kadar nadir diye sorarak başlayabiliriz.
And we can begin, as Frank did, by asking just how rare is our home planet?
İki tane çok basit yaşam formunun bu şekilde birleşmesi inanılmaz derecede ender olabilir.
It seems that that kind of merger between two simpler life forms may be extremely rare.
Eğer bu şekildeyse o zaman karmaşık yaşam ve akıllı yaşam evrende inanılmaz derecede ender denilebilir doğrusu.
If that's the case, then that may suggest that complex life - that intelligent life - is extremely rare INDEED in the universe.
Fakat bu, önemsizliğe doğru yapılan en ihtişamlı yükselişti. Çünkü fiziksel alçalışımız ; Tanrıların kuklası olmaktan en ender ve en değerli şeye, bilim medeniyeti olmaya cüret eden düşünsel tırmanışımızın kaçınılmaz bir sonucuydu.
But it's been the most glorious ascent into insignificance, because our physical demotion has been the inevitable consequence of a daring intellectual climb from being the puppets of the gods to that most rare and precious thing, a scientific civilisation.
İşin en heyecanlı kısmı bu değil Jo.
Super rare. But that's not the most exciting part here, Jo.
Çok nadir yapılan bir işlemdir.
It's a very rare procedure.
Nadir iyidir.
Rare is good.
Nadir vakalarda donepezil hidroklorürün yan etki olarak kemik yoğunluğunu azaltıp kırılma oranını yükseltir.
I-In rare cases, a side effect of donepezil hydrochloride is reduced bone density and increased bone fracturing.
Bu ziyaretini neye borçluyum?
To what do I owe this rare delight?
Yenilikçi ve nadir rastlanan bir tür.
She's a rare breed, an innovator.
Ölüm nedeni aralıksız bilgisayar kullanmak kadar basit bir şey olmasa da az görülen bir rahatsızlık. Ölümcül ailevi insomnia.
Cause of death wasn't simply from prolonged computer use, but from a rare disease called fatal familial insomnia.
Az görüldüğünü söylemiştin.
You said it was rare.
Zambiya'nın geniş ovalarındaki bu tecrit edilmiş sık çalılık nadir bulunabilecek korunaklı bir yerdir.
On the vast plains of Zambia, this isolated thicket is a rare patch of cover.
Doğada iyi yuvalar hep çok nadir bulunur.
In nature, good homes are all too rare.
Bir yuvanın, ona yerleşecek hayvana hayatta kalmak için gereken herşeyi sağladığı nadir görülür.
It's rare that a home provides an animal with everything it needs to survive.
Bir su birikintisi, bu şempanze sürüsüne günün sıcağında nadir bir soluklanma fırsatı sağlıyor.
A forest water hole offers this group of chimpanzees a rare respite from the heat of the day.
Başka bir kraliçe ortaya çıkıyor ve eşine az rastlanır bir işbirliği örneği ile birlikte kazmaya başlıyorlar.
Another queen appears, and in a rare example of cooperation, they start digging together.
Ve bu ormanda fırtınalar çok nadir görülür.
And rainstorms are rare in this forest.
Doğada, böylesi ömür boyu süren bağlılıklara nadir rastlanır.
In nature, it's rare to form such a lifelong commitment.
- Ne oldu? Annemin Noel Baba Klaus'la yattığını gördüm. - Ne?
And then once you got in there, you contracted a rare disease that could only be cured by playing laser tag.
Ama nadir kuşlar olduğunda herkes fotoğraf çekmek için yarışır.
When the rare birds show up, everyone flocks here for pictures.
Kara deliğin öfke nöbetleri nadirdir. Ancak, NuSTAR şanslı.
BLACK HOLE TANTRUMS ARE RARE, BUT NuSTAR GOT LUCKY.
Aynı zamanda ender rastlanan markiz kesimiyle de en iyi FL Sınıfı bir elmas.
It's also a top FL class with a rare marquise cut.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]