Rattles translate English
191 parallel translation
"Gece vakti kuzey rüzgarı estiğinde milyonlarca ölünün'Suçluyorum! 'diyen hırıltılarını duymuyor musunuz?"
... When the north wind blows at night, can't you hear the millions of death rattles : " I accuse!
Neden, onu çıngıraklarını titretirken gördüm...
Why, I've seen her flick the rattles off a rattle -
Durun!
( Bell rattles )
Her zaman yanlış çalıyorsun dostum.
Always off-key. ( Bell rattles )
Amerikalılara gününü göstereceğim. Alo?
( Rattles bell ) That'll be the Americans.
Catherine.
- ( door rattles ) - ( Morris ) Catherine.
Altı tane büyüklüğünde, bir buçuk metre olmalı.
About six rattles, he must be five feet long.
Çok zırıltı yapıyor.
It rattles too much.
Mayınlı arazi patladı, Yangın kaynakları kuruttu.
The land-mine rattles as heavy bass The fire fountain has struck
Mayınlı arazi patladı Yangın kaynakları kuruttu
The land-mine rattles as heavy bass The fire fountain has struck
( Gerilim müziği )
( Crockery rattles )
Diyaloglar sanki sokak sesleri gibi parçalı.
The dialogue rattles as if chopped up by street noises.
Ses çıkıyor mu bakalım.
To see if anything rattles.
Gülünce sanki çıngırağı çalıyor.
He's like a snake. When he smiles, he rattles.
Koyver!
( rattles ) ( gunshot )
Film listelerini sayıp duran can sıkıcı biriyim sadece ama bu gece yalnız kalman gerek.
I'm just a bore who rattles off lists of films, and tonight you need to be alone.
Kamaramın kapısı açılırken ses yapıyor.
The door to my quarters still rattles when it opens.
Gevezeliğiniz onu dehşete düşürmüş olmalı.
He's probably terrified of your beads and rattles.
Kim bilir kaç kişi biçilmiştir bununla çeliği bile özel!
It rattles at night
Homurdanmıyorsun, söylenmiyorsun ve deli gibi dırdır yapmıyorsun.
You don't puff or snorkle and make death-like rattles.
Ölü fareler senfonisi.
A symphony of death rattles.
çocuklar bile çıngıraklarını sallıyor... ve pisliklerini dalga dalga sürüklüyorlar.
Even their children shake their rattles... and trail their filth around in circles.
[Register Rattles]
[Register Rattles]
Şurada gördüğün tepeye kadar uzanan şeyler.
Rattles there, see, right up to the top.
Beni en çok kızdıran kahrolası askeri dehalarımız.
What rattles me most are my own damn military geniuses.
Bütün dünyanın o küçük Yahudi kafanın etrafında döndüğünü sanıyorsun.
You think the whole world revolves around whatever rattles inside that little kike head of yours.
Son evliliği hakkında dırdırlanan kızlardan değilimdir.
Not that I'm a gal who rattles on about her last marriage.
- Aman, St. Christopher zırlamaya başladınız.
- Oh, St. Christopher rattles his chains.
Rüzgarda ses yapan kepenk hala ses yapmaya devam ediyor.
There's still that shutter that rattles in the wind.
... Yunan tıngırtıları, müslüman himayesi altında yaşayan eski Gürcü Hristiyanların şiirleri Ermeni ilahileri, Kastilya romansları ve yahudi matemleri karanlığın ve uzak Hindistan'daki göçebe çingenelerin sesleri tüm bunlar harmanlanarak bugün flamenco dediğimiz müzikal yapıyı meydana getirmiştir.
Greek rattles, Mozarab jarchas... Gregorian chants, Castillian romances and Jewish laments... the sound of blackness and of the gypsy settlers from distant India... all blended to create the musical structure we now call Flamenco.
Hafif, tıkırdıyor.
It's light. It rattles.
Eğer kutu tıkırdarsa, atın gitsin.
If the box rattles, throw it away.
Çıngırak almaya gitti.
He went to buy the rattles.
Ne zaman ilginin başka yöne kaymasına ihtiyacımız olsa kılıcını şöyle bir savuruyor.
He rattles his saber whenever we need a good distraction. Ah...
Seni seviyorum.
I love you more- [Fence Rattles]
- Ayakkabılarımı alacağım, değil mi?
I notice the glass rattles every time I walk to the laundry room.
Hatta hiç kullanılmamış ve ses çıkarıyor.
It's in as-new condition and it rattles.
Çamaşırlığa giderken pencere takırdıyordu.
I noticed the glass rattles every time I walk to the laundry room.
Siz devriyede olanlar üzerinizde ses çıkartan, parlayan bir şey ya da miğfer kalmasın.
You men going on patrol... ... nothing rattles, nothing shines, no helmets.
O ev de sallantıda.
He rattles around in that house.
Shinta mayınlara "ölüm çıngırağı" diyor.
Well, the shinta call them the "death rattles".
Biraz çocuk çıngırağı.
Some of them rattles.
Acele edelim, geldi!
( Bell rattles )
Bay Postacı geliyor.
( Bell rattles )
Zor bir durum.
Ah, it's tough... ( Bell rattles )
Son yolculuğumuzda o kadar meşgul değildin.
( trap rattles, gunshot )
Tamam.
( rattles )
- Sallarsan ses veriyor.
- Well, you shake her, she rattles.
Zavallı Maggie.
[Rattles ] - [ Squeaks] - Poor, Maggie.
Bu kasaba ne biçim bir cehennem! Larissa, her zamanki gibi çok güzelsin.
( BELL RATTLES )
Tamam.
[Ring Rattles, Rolls Across Floor ] [ Whittier] Okay :