Rollercoaster translate English
92 parallel translation
Sürekli böyle diyorsun ama evliliğini bozmuş gibi hissetmek istemiyorum.
I only had two, didn't I? Well... Ever been on a rollercoaster?
- Lunapark treni gibi.
- Just like a rollercoaster.
- Lunapark trenini kontrol ettin mi?
- Did you inspect the rollercoaster?
Wayne'i tren yolunun üzerinde gördüğünü söyledi.
He said he saw Wayne up on the rollercoaster.
- Lunapark trenine doğru gidiyor.
- He's heading for the rollercoaster.
Sırf sen güvenli dedin diye, gidip o treni patlatacak mı diyorsun yani?
You're suggesting he'll tear down that rollercoaster just because you said it was safe?
Trenin çalışmasına daha bir saat var. Saat 4 : 00'e kadar trenle işi yok.
The ride doesn't start for an hour and the rollercoaster only becomes important to him at 4 : 00.
- Trene.
- The rollercoaster.
Biz onun inişli çıkışlı başarı ve düşüşlerini takip ettik...... ve şimdi herşey bitti gibi görünüyor.
We followed his rollercoaster ride of success and failure for the last 30 days, and now it would seem to be over.
Şimdi hanımlar ve beyler bu akşamın mizahi kısmına tam olarak başlamadan önce bu sabah Bolivya'nın hemen dışı Lapaz'da bir rollercoaster kazasında hayatını kaybeden 43 zekâ özürlü, voleybol taraftarı Bolivyalı ihtiyarı anmak için bir dakika saygı duruşunda bulunabilir miyiz?
And now ladies and gentlemen before we actually begin the humorous portion of tonight's show I wonder if we might just have a moment of silence for the forty-three elderly, mentally retarded Bolivian senior citizen volleyball fans who lost their lives this morning in a roller coaster accident just outside of Lapaz, Bolivia.
Dört yüz bunaltıcı bölüm içinde, devasa bir marşandiz, bu hikaye.
A giant rollercoaster of a novel in four hundred sizzling chapters.
Ateşli çingenelerle tıkabasa dolu, devasa marşandiz bir hikaye.
A huge rollercoaster of a novel crammed with sizzling gypsies.
Bir yukarı bir aşağı lunapark treni gibi gidersin.
You go up and down like a rollercoaster.
Diyelim ki... lunapark treninde sevişmeyi düşün.
Think of making love as being, say on a rollercoaster.
Şu aylak geri zekalılara bak!
Look at these vain idiots! I'll give'em a rollercoaster.
Lunaparkta hız trenine alınan biletteki ibareyi severim.
I love... the little sign when you buy your ticket to the rollercoaster -
- Kendine ait bir rollercoasterın var.
- Your own roller coaster.
Oraya vardıklarında, "Şeytanın İtişi" döner-trenine binip pamuk helva yediler.
Once there they rode the Devil's Drop Rollercoaster, and ate cotton candy.
Boktan bir döner tren vardı, bizimse tek istediğimiz kütük turuydu.
We had a bad ass rollercoaster, but all we ever wanted was a log ride.
Sonra rollercoaster köşeyi döner, üzerine yıkılırlar.
So, um, are you ready for the track meet tomorrow? Do you think they're sick?
Diyelim sen rollercoaster'a binmiş bir kızsın.
No. No, that's just too much bleach in their clothes.
Rollercoaster'da bir kız değilim. Senin neyin var? Neden sen öyle olduğunu söylemiyorsun?
Hey, Albert, if you like Lauri, you gotta take her on a roller coaster.
- Kızlarla beraber. Rollercoaster'a binmek ister misin?
And then when the roller coaster goes around the corner... they fall up against you and everything.
Hızlı trene binersiniz...
Riding the rollercoaster...
Kim rollercoaster in tepesinde parabolik hiz hakkinda konusur ki?
I mean, who goes on a roller coaster and talk about parabolic velocity?
Yani en iyi arkadaşlarınızla bir Roller coaster *'a atlayıp,... her hafta yeni bir yolculuğa çıkmak gibi.
You know, it's like getting into a rollercoaster with your best friends, and you wanna take that ride this week.
Hız treni tepeden iniyor.
The rollercoaster comes down the hill.
Lunapark treni gibi.
Like a rollercoaster.
Bu bir lunapark treni gibi.
It's a rollercoaster.
Hayatımı sonu yokmuş gibi yaşamak için günü dua ediyorum.
- With a rollercoaster. - I know. So you want to go to a minor league ballgame?
Ama eğer "Duygusal rolercoster" lafını duyarsam yandın.
But if you use the words "emotional rollercoaster" I am on your teeth.
Anlıyorum ama benim için duygusal açıdan çok daha yıpratıcı oluyor.
I get it. But for me, the emotional rollercoaster is a little much.
Her türlü eğlence. Lunapark treni, tren, dönme dolap. Son zerresine kadar mutluluğa ihtiyaçları vardı.
Every fragment of plaything - rollercoaster, arcade and Ferris wheel, every last sliver of... happiness - they remove it with the swiftness of a starving man clearing his plate.
Lunapark treni gibiydi!
It's been a rollercoaster.
Ateşin roller coaster gibi yükselip düşüyor.
Your temperature's been going up and down like a rollercoaster.
Sun Tzu korku trenine binmez Carson.
I don't think Sun Tzu would be riding a rollercoaster, Carson.
Bak Laurel, böyle çılgın bir hayatı, Sage'e ödevini yapmasını her söylediğimde acaba kovulacak mıyım diye düşünerek, yaşayamam.
Look, Laurel, I cannot live this rollercoaster life, wondering if I'm going to be fired every time I tell Sage she's gotta do her homework.
Ekonomik kriz, Wall Street'in durumu Orta Doğu'dakilerin kararsızlığı.
Financial crisis, Wall Street's rollercoaster ride, instability for our friends in the Mideast.
Zorlu bir dönemden geçiyoruz. Ekonomik kriz, Wall Street'in durumu Orta Doğu'dakilerin istikrarsızlığı ve doğanın ne yapacağı da belli olmaz.
It's an especially trying time, with the, uh, financial crisis, Wall Street's rollercoaster ride, instability for our friends in the Mideast, and who knows what act of Mother Nature next?
Evet millet.
- Rollercoaster - All right, folks.
Jackie geliyor!
Here comes - - Rollercoaster -...
Jackie kalktı.
- Jackie's up! - Rollercoaster!
Çok iyiydin.
- Great job! - Rollercoaster!
Biliyorum ki, şu an benim hormonlarım korku treni gibi.
I know my hormones are on a rollercoaster right now.
# I don't wanna ride this rollercoaster #
# I don't wanna ride this rollercoaster #
Ne? Hız trenindeyim.
Rollercoaster ride.
Hayatın neredeyse bir hız trenine benziyor.
So it's almost like your life is a rollercoaster.
İşte böyle, buna lunapark treni diyorum.
Oh, yeah! This is called the rollercoaster.
B sınıfı final yarışı.
Look at that superb rollercoaster.
Hayır, sadece kıyafetlerinde fazla çamaşır suyu var. Lauri'den hoşlanıyorsan onu rollercoaster'a bindir.
Are you sure they don't want something?
Hız treninde.
Rollercoaster.