Rolls royce translate English
388 parallel translation
- Bir Rolls-Royce'da başarım hakkında benimle röportaj yapılırken.
Next time you see me, I'll be in a Rolls Royce giving interviews on success.
Yavaşladı ve Rolls Royce'un sizin evde iyi olduğunu, onu beklememi söyledi.
She slowed down and shouted to me that the Rolls was fline at your place, and that I should wait for her.
Söyler misin Paris'te hoş insanlar arasında Rolls-Royce mu yoksa Cadillac mı daha şık sayılıyor?
Would you say that in Paris, among smart people, the Rolls Royce or the Cadillac is considered more chic?
John, bu bir Rolls Royce!
John, a Rolls!
Dinleyin Leibowitz, bizzat Baron Rothschild olup, dışarıda Rolls Royce'unuzda oturuyor dahi olsaydınız, sizinle bir yere gitmezdim.
Listen, Leibowitz, even if you were Baron Rothschild himself, and were sitting out there in his Rolls Royce, I would not go with you.
Ben, Reba Jacobowsky'nin tek oğlu, evinden çok uzakta, Rothschild'ın Rolls Royce'unda Don Kişot ve Sanço Panza ile felakete doğru gidiyorum.
I, the only son of Reba Jacobowsky, lost far from home, headed for destruction with Don Quixote and Sancho Panza, in Rothschild's Rolls Royce.
Rolls Royce için geniş bir arama yaptırdım.
I have been keeping a sharp lookout for the Rolls Royce.
Rockefeller'ı ödünç aldığı Rolls Royce'umu göndermesi için çağırtmıştım.
- Do not. Rockefeller called to borrow a Rolls Royce.
Sonuçta, Almanlar bir Rolls Royce'ta ve bizim çocukların sadece Amerikan cipleri var.
Well, after all, the Germans are in a Rolls Royce and our lads only have American Jeeps.
- Bir Rolls Royce!
- A Rolls Royce!
Rolls Royce'lar, Maserati'ler çıplak kadınlar.
Rolls Royces, Maseratis... women who get undressed.
Rolls Royce!
The Rolls Royce!
Bu bir Rolls Roys mu?
Is this a Rolls Royce?
- Bir Rolls Royce'da da goril yok muydu?
Wasn't there another gorilla in a Rolls-Royce?
Üç blok ötedeki Rolls Royce'ta bir doğum olayı var.
I got a maternity case in a Rolls Royce three blocks up.
Bu durumda, Rolls Royce'umun karoseri 18-karat altın.
In this case, the bodywork of my Rolls Royce is 18-carat gold.
Avrupa'ya Rolls Royce'la yılda altı yolculuk yapıyorum, Bay Ling.
I make six trips a year to Europe in the Rolls Royce, Mr Ling.
Cinayet silahı, merhum Miguel Ostoss adına kayıtlı ve, dikkatini çekerim, Ballon'un Rolls Royce'unun torpido gözünde saklanıyormuş.
The murder weapon was registered in the name of the deceased, Miguel Ostos, and was kept, mark you, in the glove compartment of the Ballon Rolls-Royce.
Altında Rolls Royce olursa her yerde iyi karşılarlar.
One thing about driving a Rolls, they're pleased to see you anywhere.
- Perşembeden itibaren Rolls-Royce'a binersin.
- You'll be in a Rolls-Royce by Thursday.
Belki bir Rolls-Royce.
Perhaps a Rolls-Royce.
Rolls-Royce'a bineceğim.
I'm gonna have a Rolls-Royce.
James, Rolls-Royce'u hazırla!
James, Rolls-Royce, the maker!
Rolls-Royce'um bozulunca demir yolu boyunca yürümeye karar verdim.
I took to walking the ties when my Rolls-Royce broke down.
- Ben Rolls-Royce sürerim.
- I drive a Rolls-Royce swell.
Tamam ama Rolls-Royce daha iyi.
All right, but Rolls-Royces are better.
Yani Harley Caddesi, Rolls-Royce, güzel kadınlar.
I mean Harley Street... Rolls-Royce, lovely ladies.
Dört Rolls - Royce'u ve bir gemiyi batıracak mücevheri vardı ama tek istediği Wimbledon'da oynamaktı.
- He had four Rolls-Royces and jewels to sink a battleship, but all he wanted was to play at Wimbledon.
Malikanede ayrıca yıllar önce İngiltere'den ithal edilen..... Rolls-Royce ile birlikte gelen Fairchild adlı... bir şoför vardı.
Also on the estate there was a chauffeur by the name of Fairchild, who had been imported from England years ago, together with a new Rolls-Royce.
Evet, Chrysler ve Ford ve General Motors ve Rolls-Royce.
Yes, Chrysler and Ford and General Motors and Rolls-Royce.
Dedemin Rolls-Royce'u vardı.
My granddad had a Rolls-Royce.
Ya paramın peşindeler ya da Rolls-Royce'uma binmek istiyorlar.
They're either after my money or they just want to drive my Rolls-Royce.
Rolls-Royce, Oxford. - Yeterince zararsız görünüyor.
You know, Rolls-Royce, Oxford, Coldstream Guards.
Rolls-Royce, Oxford, kremli nöbetçiler.
Terribly so. Rolls-Royce, you know, Oxford, Coldcream Guards.
- Ben Royce Rolls'la kaçacağım.
I'll run away with the Rolls.
Kamera ilerler ve beyaz bir Rolls-Royce görürüz.
Exterior. Christian Dior. The camera pans, and now we see a white Rolls-Royce pull up and come to a stop.
Meşhur pespembe Rolls-Royce'u içinde geliyor.
He's arriving in his famous, all-pink Rolls-Royce.
- Ama bu bir Rolls-Royce, öyle değil mi?
- But it is a Rolls-Royce, isn't it?
Sarı bir Rolls-Royce.
A yellow Rolls-Royce.
Sarı Rolls-Royce.
The yellow Rolls-Royce.
- Sarı Rolls-Royce mu?
- The yellow Rolls-Royce?
- Sarı Rolls-Royce.
- The yellow Rolls-Royce.
Sinyor Maltese, bu bir Rolls-Royce.
Signor Maltese, it is a Rolls-Royce.
Bir Rolls-Royce için bu hiçbir şey değil.
That is nothing for a Rolls-Royce.
- Eğer benim sevgilim bir Royce-Rolls istiyorsa...
- Lf my loved one wants a Royce-Rolls...
- Rolls-Royce.
- A Rolls-Royce.
... Royce-Rolls alır.
- My loved one gets a Royce-Rolls.
- Sana bir Rolls-Royce bulmuş.
- He says he's found you a Rolls-Royce.
Kalifiye bir Rolls-Royce şoförü.
A qualified Rolls-Royce driver.
Bu büyük ulus, rakipleri olan Daimler, Mercedes, Napier, Rolls-Royce, Dietrich ya da Panhard'ın arka koltuğuna oturamaz.
This great nation cannot take a back seat to competitors like Daimler Mercedes, Napier, Rolls-Royce, Dietrich or Panhard.
Rolls-Royce ajansına gitmem gerekti.
I had to go to the Rolls-Royce agency.