Ruin translate English
9,252 parallel translation
Evinizin her yerini mahvederiz biz.
I mean, we would ruin any semblance of peace you had in your home.
Sıçarım ağzına.
I will ruin you.
Zoey'nin hayatınıi mahvetmek isteyecek birini ariyoruz.
We're looking for someone who wants to ruin Zoey's life.
Sadece bir kararı değiştirmek istiyoruz Zoe, hayatlarını berbat etmek değil.
We were trying to swing a verdict, Zoe, not ruin their lives.
En sonunda Atlantis'ini buldun... Çok çalıştın, bu yüzden iki öğrencinin bunu bozmasına izin vermeyip onları öldürdün.
You'd finally found your Atlantis, worked too hard to let some punk grad students ruin it, so you killed them.
- Neyi? Her şeyi mahvediyorsun.
You just ruin everything.
Zarar vereceğinden değil... hayatını mahveder.
I'm not saying he'd cause him harm... he'd just ruin his life.
Evet, skandalın yansımaları ikimizin de kariyerini mahveder.
Yeah, the fallout from the scandal will ruin both our careers.
- Az önce cidden filmi bize zehir mi ettin?
Did you seriously just ruin the movie for us?
Jamie Lee Curtis filmi size zehir edecek.
Jamie Lee Curtis will ruin the movie for you.
Seninle o kadar gurur duyuyorum ki ne yapsan bunu mahvedemezsin.
You know what? I'm so proud of you right now that there's nothing that you could say that could ruin it.
Seyahat planınızı mahvettiğim için üzgünüm ama iç kanama geçiriyor olabilir.
I am sorry to ruin your travel plans, but she may have an internal bleed.
Bu yüzden gidip kızın hayatını mahvetme sırf kendini yalnız hissediyorsun diye.
So don't go out there and ruin her life just'cause you feel lonely.
Daha yeni büyük bir galibiyet elde ettik, ve bugün onun gecesini hiç batıracak havamda değilim.
We just had a huge win, and I am not in the mood to ruin his night.
Havada Nighthorse'yi vurarak bunu mahvetmene izin vermeyeceğim.
I will not let you ruin it by shooting Nighthorse out of the sky.
Milletvekili annesi olacağım. Bunu mahvetmene izin veremem.
I'm gonna be the mother of a congressman, and I will not let you ruin that.
Benden önce hiç kimseydi ve her şeyi mahvetmek üzereydi.
Before me, she was nobody. And she was going to ruin everything.
O şey ikimizin de hayatını mahvedecekti, onunla yarışamazdık.
That thing was gonna ruin both our lives. We cannot compete with it.
Bolşevizm tiyatronun sonu olacak.
Bolshevism will be the ruin of the theatre.
Her şeyi mahvettiğin gibi, bekarlığa veda partimi de mi mahvedeceksin?
Trying to ruin my bachelorette party like you ruin everything?
Gecemi mahvetme, olur mu?
Don't ruin my night, okay?
- Hayatımı mahvedecek kadar yaptık.
It's enough to ruin my life.
Hayatını mahvetmek istemiyorum.
I don't want to ruin your life. I don't want that.
Hayatımı mahvediyorum.
I-I ruin my life.
Kilise, arkadaşlarına P.C. dosyalarından itibarını zedeleyecek her şeyi bulmalarını istemişti.
The church told his friends everything they could find in his pc folder to ruin his reputation.
Nasıl mahvetmeyi becerdiğim.
How I managed to ruin it.
Olay çikarirsaniz olan size olur.
You kick up a fuss, they'll ruin you.
Hayatımı mahvet.
Ruin my career.
Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık.
"No longer will violence be heard in your lands", nor ruin and destruction within your borders.
- Hayatını mahvetmeye çalışmıyorum.
- I'm not trying to ruin your life.
Hayatımı mahvetmemi istemediğini söyledi.
She said that she didn't want me to ruin my life.
Ya da benim randevu gecemi mahvetmeye karar vermen.
Or ruin my date tonight.
Balayımızı mahvetmeyi planlıyorlarsa tanrı cezalarını versin.
Damn them if they want to ruin our honeymoon.
Hayır, söyleyip mahvetmeyeceğim.
No, I'm not gonna ruin it for you.
Beni rezil ettiğinin farkına varmanı istiyorum çünkü unutuyorsun ya da söz verip fikrini değiştiriyorsun çünkü senin işlerin hep benimkilerden daha önemli oluyor.
I just want you to be aware of all the things you ruin for me because you don't remember, or because you promise and then change or your mind, or because you think what's going on with you is more important than what's going on with me.
- Umarım ben berbat etmemişimdir.
I hope that I didn't... I didn't ruin it.
O kadar mükemmeldin ki, seni incitmek istemezdi.
You were so perfect that he didn't want to ruin you.
İştahımı kaçırmamın hep bir yolunu buluyorsun.
You always find some way to ruin my appetite.
Çocuğumun hayatını mahvedebileceğini mi sanıyorsun?
MAN : ( ON PHONE ) You think you can ruin my kid's life?
Bana hayatımı mahvedebileceğini ya da benim için harika şeyler yapabileceğimi söyledi.
He told me he could ruin my life, or he could do great things for me.
Ayrıca polisler bunun kaza olduğunu söyleyince neden bir anda 2 hayat birden mahvolsun ki diye düşündüm.
And since the cops already said that it was an accident, I figured why ruin two lives?
Yani, benim için ben olmamak kolay değil ama Regina'nın mutluluğunu bozacağımı bilmek o aptal bedendeki her berbat dakikama değdi.
Do you know, it wasn't easy not being me, but knowing that it would ruin Regina's happiness... I mean, that made it worth every dull moment in her body.
Emma, sonuçta onun hayatını mahvetmemişsin gibi görünüyor.
Well, Emma, looks like you didn't ruin her life after all.
- Açıklamasını mahvedeceğiz.
We now have a narrative to ruin. How?
- Seni etkilemesin bu.
Don't let her ruin this for you.
Mahvetmedin Emily.
You didn't ruin it, Emily.
Beni görürse, hayatımı karartması daha zor gelebilir.
Maybe if she sees me, it'll make it harder for her to ruin my life.
Kahvaltını mahvetmek istememiştim.
Didn't mean to ruin your breakfast.
- İflas ettim.
Financial ruin.
Bar gezimi mahvetmeyin.
Oh, yakkety-yakkety-yak. Don't ruin my bar crawl.
Hayatımı mahvetmedin baba.
You didn't ruin my life, Dad.