Ruins translate English
1,806 parallel translation
Bunlar kalıntılar...
These ruins...
Dünya Ticaret Merkezi'nin yıkıntıları arasında, güçlü ve karizmatik görünüyordu ve hala sevecen bir tavrı vardı, bunlar başkanlığını tanımlayan görüntülerdi,
Among the ruins of the World Trade Centre, he'd looked strong and commanding, And yet he still appeared caring and warm, These were the pictures that defined his presidency,
Santa Cruz, volkanik bölgeden çok uzağa çekilmiş ama volkanları şu an, zamanın yolculuğundan yıpranmış ve ormanların altında kalmış antik bir kalıntı halinde.
Santa Cruz has been pulled so far from the hotspot, but its volcanos are now ancient ruins worn by the passage of time and swallowed by forest
Birzamanlar ağzında başka bir hikaye vardı
Nothing that ruins your life
Bir zamanlar ağzında başka bir hikaye vardı
Nothing that ruins your life
Gerçek Hristiyan değerleri ayaklar altında kaldığı için kan dökülüyor!
Blood is being spilled because true Christian values lie in ruins.
Şirinsiz her saray, Bisütûn gibi viranedir.. ;
and every place without Shirin, is like the ruins of Bisotoon.
Buradan harabelere ulaşmak yaklaşık 2 saat sürer.
It'll take about two hours to get to the ruins from here.
Harabelerde bulunmalarının bir nedeni olmalı.
They were placed in the ruins for some reason.
Ne harabeler kalacak, ne de 9. kehanet. Hepsi yok olacak.
There will be no ruins, be no ninth insight.
Harabeleri yok edeceksin.
You're gonna destroy the ruins.
Orman, harabelerin icabına bakar.
The jungle will take the ruins.
Burada önemli olan... Babamızın ismini kurtarabilmek.
The point is that we don't want our father's reputation to just go down in ruins.
Pompei'deki antik kalıntıları gez.
The ancient ruins of Pompeii.
Şehir harabeye dönmüştü.
The city was in ruins.
Kendi kendime düşündüm, "Harabe de olsa, burası cennet."
And I thought, "Ruins, but a heaven."
Chicago sıfırdan inşaa edildi.
Chicago was rebuilt on its ruins.
Onları senin kurtarıyor olman benim mahvettiğim anlamına gelmez değil mi?
Because you're good at saving them doesn't always mean I'm the one that ruins them.
Haritanın açıklayıcı bilgileri Volubilis'te, Fas'taki Romalıların kalıntıları yakınlarında.
The map legend is located in Volubilis, near the Roman ruins in--in Morocco.
Volubilis kalıntıları lütfen.
The Volubilis ruins, please.
Volubilis kalıntıları.
Volubilis ruins, Bogey.
Fazla konuşmak anı bozuyor.
Too much talking ruins the moment,
Böyle bir olay yaşamlarınızı alt üst edecek!
The kind of thing that ruins your life.
Orda çok önemli yıkıntılar var... üzerlerinde çalışmak istediğim.
Well, there are some very important ruins there... that I would like to study.
Profesör Cavendish, takdir ediyorum... bu sizin için sadece bir eğitim gezisi değil... bu adalarda arkeolojik geziler de yapacaksınız... fakat ben önceden bilgilendirildim... Desoro Negros'taki harabelerin o kadar da özel olmadıklarını.
Professor Cavendish, I appreciate... this isn't just a teaching trip for you... that you're making an archeological tour of these islands... but I've recently been informed... that the ruins at Desoro Negros are not very spectacular.
Eskiden harabeydi.
This used to be ruins.
Carlton konağı harabe oldu.
The old Carlton mansion's in ruins.
Bir kentin kalıntıları.
The ruins of a city.
Bu virânede ne bulmayı umuyorsun?
What do you expect to find in those ruins?
- Hayatımı kararttı.
- She ruins my life.
- Evet ama senaryonun da içine ediyor.
- But she also ruins your story.
Kazbah, Tazert'in eski yerleşim yeri, yarı harabe bugün.
Tazert's old Casbah, half in ruins today.
Yarın gece şarkı söylemek için bu harabelere yine gelecek misin?
Will you return to sing in the ruins tomorrow night?
Zaten onlar gelene kadar her yer harabeye döner.
By the time they get here, everything will be in ruins.
Yoksa bozar.
That ruins it.
Eskiden burası enkaz hâlindeydi.
Long ago these were just ordinary ruins.
Şu İshak Paşa Sarayı'nı da çekeyim de yarın onu da ekleyeyim diye düşündüm vermeden.
I want to photograph the ruins at Ishakpasha tomorrow. I thought the photos would look good in the thesis.
Umurumuzda değil.
What feature it is necessary to us? Let ruins.
Ne yazık ki yıkıntı hâlinde.
Unfortunately, from the lock There were one ruins.
St. Paul dostları, nasılsınız?
Friends of the Ruins of St. Paul's, how are you?
Fazla çalışmak insanı bitirir.
Too much work ruins you.
Ah, bu her şeyi mahvediyor!
[Crying] Oh this ruins everything!
Yüklendikten sonra onun evinin kalıntılarına geri gittim
After I downloaded, I went back to the ruins of his house.
Şey, telsizlerimizi bozmadan kulaklığını kapat.
Well, rip it out of his ear before it ruins our radios.
Sence bu durum Katarina olan şansımı düşürmüş müdür?
Do you think this pretty much ruins my chances with Katarina?
Eski kalıntılar kendi kendine keşfolmaz.
Those ancient ruins aren't going to explore themselves.
Aztek kalıntıları hakkında bir belgesel.
A SPECIAL ON THE AZTEC RUINS.
Ben Aztek kalıntılarına gitmek istiyorum.
I WANT TO GO TO THE AZTEC RUINS.
Bir saniye!
She always ruins everything.
Celestine harabeleri.
Celestine ruins.
- Romalıların kalıntıları. Bakalım.
Roman ruins.