Seats translate English
5,003 parallel translation
! - Uçakta başka yer kaldı mı?
Are there any other seats left on this plane?
Bebek koltuklarımız tükendi.
We're all out of baby seats.
Ve o koltuklar, şarap tadımı kulübü için rezerve edilmişti.
And those seats are reserved for the wine club!
Beni iyi dinle... Sınırlı sayıda yer var
Listen carefully... seats are limited.
Bu iki yer boş mu?
Are those two seats taken?
Ön sıradan koltuk.
Front row seats.
Londra Filarmoni Orkestrası, Mahler'in 3. senfonisi için balkondan 4 kişilik bilet.
Four box seats to the London Philharmonic's performance of Mahler's third.
Balkondan nasıl aldın?
How did you get box seats?
İki koltuk arasına sıkışmış.
She's jammed between two seats.
Elinizdeki bilete göre yer yok, Bay Castro.
There are no seats with your fare, Mr. Castro.
Böylece kimse koltuğundan kalkmaz.
That should keep them in their seats.
Ispanya'daki konserinde diyorduki onu en uzen sey En iyi yerleri hukumet ve protokol tarafindan doldurulmus olmasiymis ve polisin kapi girisindeki bufenin onunde cocuklari coplamasiymis.
At the concert in Spain he said that what bothered him... was the best seats filled with government people, and outside the police clubbing the kids at the door.
İkiniz, yerinize geçin.
Two of you, back in your seats.
Tamam çocuklar, herkes yerlerine otursun.
Ok, everybody, back in your seats.
Arkaya katlanır koltuğu icat eden adamı öpmek istiyorum.
I want to kiss the guy who invented rear folding seats.
- Peki ya kahramanımız Knicks maçına alt tribünden yer önerirse?
- What if... our hero was offering Knicks floor seats?
Eminim ki Del Paraiso FC'nin cumartesi günkü maçlarında stat kapasitesinden daha fazla seyircisi oluyordur.
I bet you didn't know that Del Paraiso FC draws more fans on those Saturdays than they have seats in their stadium.
Lütfen yerinize oturun!
Stay on your seats... please.
Bir tane almıştım... duş koltukları.
I got to buy one of them... their shower seats.
Herkes koltuklarını terk edecek
Everybody's gonna leave their seats ♪
Yerimiz güzel yerde.
These are great seats.
Ufak koltuklar, yemek yok ve pilot tarafından servis edilen içecekler...
Tiny seats, no meals, and the drinks were being served by the pilots.
- Koltukların üstüne erimişti.
It melted all over the seats.
Babamın deri koltuklu arabası vardı.
My dad's car with the leather seats.
Deniz kenarına gidiyorduk, çikolata eriyip koltuğa döküldü. Ama babam kızmadı.
We were goin'to t'seaside and chocolate melted all over the seats, but he wasn't angry.
- Deri koltuktaki.
The leather seats.
Çikolata tüm koltuğa yayılmıştı.
Chocolate all over seats.
Babamın deri koltuklu arabasına.
Me dad's car with the leather seats.
İşte oldu, söz verdiğimiz gibi ön sıralardasın.
There you go, front row seats, as promised.
Orkestra'dan sadece iki biletim var.
Only got two seats in the orchestra.
Doğrusu Elliot, Demokratların Meclisi kazanmak için 25 koltuğa ihtiyacı vardı ve en sıkı yarışların sürdüğü 20 eyaletteki oy sandıkları 20 : 00'de kapandı.
Well, Elliot, the Democrats needed a net gain of 25 seats to take the House and 20 of the most competitive races closed at 8 : 00.
Ön koltukların arasındaki bölmedeki şey senin mi bilmiyorum ama o yanlış yol.
Hey, the compartment in between your seats in the car... I don't know if it's yours, but... it's the wrong path.
Ve koltukların arasındaki- - Oraya bakabileceğini söyleyen olmadı.
And what's in between my seats- - didn't nobody say you could look in there.
2.000 yıldır bunu ön sıradan tecrübe etmiş bir kadının tavsiyesine uy derim.
Take it from a woman who's had front row seats for 2,000 years.
Şimdiyse harika yemekler yiyip tuttuğun takımın maçını sahadaki en iyi yerden izlemek zorundasın.
And now you're stuck eating amazing food, watching your favorite sports team with the most amazing seats in the house.
Bazı boş yerler var, Efendim.
I have some seats, Sir.
Ve senle ben bu kine son vermediğimiz sürece Dünya'nın sonunu izlemek için önden iki yerimiz olacak.
And unless you and me get over this grudge, We're gonna have front row seats to the end of the world.
Sadece koltukları yatırdık.
We just reclined the seats.
Ve ailesinin tüm büyük spor faaliyetlerine en önden bileti var.
Oh, and her family has front-row seats to all the big sporting events.
- Yerimizi değiştirmemiz gerek.
- Should we change seats?
Yerlerinizi bulmuşsunuz.
You've found your seats.
Pekala, iki kişilik kanepelerin şurada... Parçalılar şu tarafta.
Okay, so you got your love seats over there, uh, sectionals over there.
Bedavacılar için yine söyleyeyim.
Let me say it again for the cheap seats.
Casey, iki tane bebek koltuğu var!
Casey, we got two booster seats!
Koltukları küçücük.
The seats are tiny.
Belki koltuklarda birkaç kumaş bulabiliriz.
Maybe we can get some fabric off the seats.
Koltukları dolduruyor.
She putting asses in them seats.
Koltuklarımı yemyeşil edeceksin.
Gonna get green all over my seats.
Tamam, yer değişelim.
here, switch seats with me.
Birinç oralara, birinç.
Dibs on those seats, dibs on that. Put that for me right there.
# Koltuklara basmayacağım topuklarımla #
♪ Won't poke holes in the seats ♪