English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ S ] / Shabby

Shabby translate English

512 parallel translation
Hee Joo fakir olduğu için onunla hiç konuşamamış.
Hee Joo told me that she never got the courage to talk to you. She always felt too shabby and pathetic.
- Ama bir kız eski püskü şeyler giyerse...
- But when a girl gets too shabby...
Biraz döküntü bir yerdir.
A shabby place.
Böyle bir şey istememeliyim ama... üstüm başım çok pespaye.
I shouldn't ask, but... I look shabby, so your guards don't admit me
Saraylar büyük güzel ve çok da pahalı değillerdi.
And then Christopher evidently did something pretty shabby...
Dostlar, dişleriniz çirkin mi?
Folks, do you have shabby teeth?
Bu eski püskü evrak çantasının da neden bu kadar özenli bir şekilde kilitli olduğunu.
And a shabby briefcase is so carefully locked.
Öylesine yorgunum, öylesine sefilim.
I'm so tired, so shabby.
Eminim ki size Avrupa'yı hatırlatan sefil saraylar, cırtlak renkli kafeler ve diğer çürümüş şeyler vatan hasreti çektiriyordur.
I'm sure you are homesick for shabby palaces and gaudy cafés and the rest of the decaying things that represent Europe to you.
Sen ve senin gibi pislikler.
You and all your shabby kind.
Çıkmadı. Elbisesi bile ucuz ve dökülüyordu.
Even his clothes were cheap and shabby.
O izbe muayenehanen, insanın içini boğan, pislik içindeki bir caddede üzerineydi, fabrika bacalarından çıkan pis kokuların virane barakaların üzerini kapladığını, virane küçük barakaların üzerini kaplıyor?
Your dingy, gloomy office in that dingy, dirty street, the rotten smell from the factory chimneys pressing down on the shabby little houses?
Hastaların yorgunluğu, işlerin yorgunluğu, bu rezil mahallenin yorgunluğu.
Tired of patients, tired of my work, tired of this shabby neighborhood.
Küçük köhne bir ofiste hayatım boyunca tıkılıp kalamam.
I couldn't face being cooped up for the rest of my life in a shabby little office.
İnsanın kendi çatısını, duvarlarını, şöminesini istemesi eski bir dürtü ve köhne bir ofisten bizler insanlara yardım ediyoruz.
It's deep in the race for a man to want his own roof and walls and fireplace. And we're helping him get those things in our shabby little office.
Kavurucu alevler yerine minik kıvılcımlar, bir kadının altın saçları yerine, soluk, yırtık pırtık peruklar.
Minute sparks instead of scorching flames, fading, shabby wigs instead of the rich gold of a woman's hair.
Beni kiralayan her kim olursa onun için önemsiz ve adi işler yapıyordum.
Shabby jobs for who'd ever hire me.
Oldukça berbat bir sokakta oldukça berbat bir bina.
A rather shabby building on a rather shabby street.
Aşırı ihtiyatlı bir yaşam da çok sıkıcı.
An overly prudent life is a shabby thing.
Büyük ama eski püskü bir apartmandı.
It was a big but shabby house
Kim bilir, sana sorsak bu makyajlı yüzümüze, fosforlu konuşmalarımıza,.. ... pejmürde halimize bakıp daha gülünç olduğumuzu söylerdin.
If you dared, you'd think us even sillier, with our shabby elegance, our painted faces, our pretentious speech.
Çok terbiyesizce davrandım.
It was very shabby behavior.
Ucuz dekoru ve sevimsiz konukları dışında, o sevimsiz yeri pek hatırlayamıyorum.
I cannot remember much of that shabby little scene except for some cheap heroics on my part
Onu ikinci sıraya koyduğumu söylemekten başka ona ne sunabilirim?
What can I offer him except a shabby second best?
Bu aşağılık, kinci bir tavır.
It's a shabby, vindictive gesture.
Tatilimizin bitişine yakın çok utandırıcı bir yola başvurduk.
As our vacation neared the end we resorted to a very shabby method
Ama adam bana biraz garip baktı. Çünkü pejmürde bir görünüşüm vardı.
Well, the man gave me a funny look because I did look a bit shabby.
Bu kadar mı düştün?
That would be so shabby.
Deniz kenarında salaş, tenha bir lokantada yemek yiyorduk.
We had a late lunch at a shabby, lonely restaurant by the sea there.
80 km sonra bir daha gördüm.
JUST A SHABBY, SILLY-LOOKING, SCARECROW MAN.
Ve ben de senin ona ne kadar seviyesiz davranmış olduğunu göz önüne alarak Ona "eve hoş geldin" partisi vermenin kibarca bir hareket olacağını düşündüm.
And I thought, considering the rather shabby way you treated her, it might be a rather gracious gesture if I gave her a coming-home party.
Bir otomobil - fena değil!
A car - not too shabby!
Seni yüzsüz sahtekar.
You shabby old fraud.
Fena değilmiş.
Not too shabby.
Bir de bu eski püskü dükkan...
And this shabby shop -
Üniformanı beğenmiş.
He likes yours. His is shabby.
Evet, tuhaf bir meslek elbette.
Well, it's a shabby business.
Ah, çok kötü görünebiliriz ama bizim de kalbimiz var.
Ah, we may look a bit shabby, but we've got heart.
Ooo, Bu kadar seviyesizleşme, Anma!
Oh! Not too shabby, anma!
Sadece, bunu kabul edersem, kendimi perişan ve düşkün hissedeceğim.
It's just that, if I accept this, it'll make me feel shabby and low.
Alman erkeklerinin ve üstü başı perişan görünen kadınların fotoğrafları arasındaki zıtlık onu derinden vuruyordu.
He is struck by the contrast between the photos of the German men, and those of the women, who are very shabby looking.
- Bay... - Hırpani. Ken Hırpani.
Shabby, Ken Shabby.
Bay Hırpani, kızıma bakabileceğinizden emin olmalıyım.
Mr. Shabby, I just want to make sure - that you'll be able to look after my daughter.
Annem zavallı bir Rus buldu.
Mother's got a very shabby Russian.
Zavallı bir ne?
Your mother's got a very shabby what?
Bakın Kolombo, garip de olsanız sevimli biri olduğunuzu söyleyebilirim.
You know, Columbo, you're almost likeable in a shabby sort of way.
Sefil otellerde sefil odalar.
Shabby rooms in shabby hotels.
- Biraz bakımsız.
- It's a bit shabby.
O pejmürde kıyafetlerini de al git.
Get out of here with your shabby clothes.
Pejmürde kıyafetler giyer.
Wears shabby clothes.
Artık korku müphem değil.
THAT THIN, GRAY MAN IN THE CHEAP, SHABBY SUIT. HE WAS BECKONING ME.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]