Small translate English
39,629 parallel translation
Başarmak zorundayız, ortada bize bağlı ufacık biri var.
Well, we have to ; there's someone very small depending on us.
Hatta dilersen ufak bir midillinin.
A small pony if you wanted to.
Susan ufak bir ücret karşılığında hizmet verdi.
Susan is sort of on call for a very small fee.
Burada çok küçük bir kamera var.
Down here, a very small little camera.
Porsche'deki küçük hızlı bir kambura geldiğinizde, Burnunu elektrikle yükseltiyorsun ve her şey yolunda gidiyor.
When you arrive at a small speed hump in the Porsche, you raise its nose electrically and all is well.
Kül tablasına mı bakıyorsun O küçük, ama o kadar da küçük değil.
Look in the ashtray? He's small, but he's not that small.
Bu nehir değil küçük bir nehir.
It's a river, and not a small one.
- Kalbimi kırıyor, ama sizin için küçük bir armağan.
- It breaks my heart, but it's a small gift for you.
Benzin deposu.. evet çok küçük.
The petrol tank... yeah, that's too small.
Alfa Romeo'ların daha önce bahsetmediğim bir küçük problemi de 5 dakika sonra ayağınıza kramp girmeye başlaması.
Another small problem with the Alfa that I didn't mention earlier is that you get cramp after five minutes.
Hadi ama küçük inek.
Come on, small cow.
Küçük ama çok saldırgan yaratıklar.
Small but very angry creatures.
Benzin deposu aşırı küçük.
Petrol tank, way too small.
Mustang'in yarım asırlık tarihi, mirası, gururu var ama sakar olma ihtimaline karşı ufak plastik çıtası yok.
Half a century of Mustang history, heritage and pride, but it hasn't got a small plastic strip on the door in case you're a bit clumsy.
Benimkini bu hayal kırıklığı yaratan küçük havuca takacağım.
I'm going to put mine on this er... disappointingly small carrot.
Ford'un Avrupalı tecrübesine ihtiyacı vardı. Bu nedenle Londra'nın hemen dışındaki Slough'da tam olarak bu binada kurulu olan... ufak bir İngiliz motorsporu şirketini kiraladılar.
Ford needed European expertise, so he hired a small British motorsport company that set up shop here, in this very building, on an industrial estate in Slough, just outside London.
Bütün bu güzelliğe rağmen, Odaya giren küçük bir fil vardı.
Amidst all this loveliness, though, there was one small elephant edging its way into the room.
Sistemde sıkışan hava var. Ve önümde küçük bir delik açmak zorunda kaldım Radyatör almak için.
There's some air trapped in the system and I've had to make a small hole in the front to get at the radiator.
Sana bırakırsak, hepimiz küçük yeşil üçgenlerde uyuruz.
If we leave it to you, we'll all end up sleeping in small green triangles.
İki kişi için orada küçük bir tavuk ya da... bir sülün olabilir.
For two, you could get a small chicken in there, or... a pheasant.
James'in yakıt deposu yeterince düşük çalıştıktan sonra, Biz küçük bir köyde çekti Bu yüzden bazı onarım yapabilirdi.
Once James's fuel tank had run low enough, we pulled over in a small village so he could make some repairs.
Yanlış gitti tek şey Benzin deposunda küçük bir kaçaktır.
The only thing that has gone wrong is a small leak in the petrol tank.
Mykapo'da sıkıyönetim ilan edildi fakat küçük bir direniş sıkıntı yaratmaya devam ediyor.
Martial law has been declared on Mykapo, but a small pocket of resistance continues to be troublesome.
- Tek bir küçük yük gemisi var.
There's one small freighter.
On haneli, küçük bir köydü ve bütün evler yerle bir olmuştu.
It was like a small village made of ten houses, and all the buildings had been leveled to the ground.
Ektiğiniz tohumun büyüyüp güzel bir ağaç olmasının verdiği duyguyu bilir misiniz?
Do you know the feeling that you get when you plant a small seed and it grows into a beautiful bush?
BİE *'ler birbirlerini bulur ; birkaç görevde birlikte yer almıştık. * bomba imha ekibi
EOD's a small world ; we worked a couple missions together.
- Acele et.
So small.
Büyük sorun, küçük çözüm.
Big problem, small solution.
Delancy İstasyonunda onu küçük bir ordu karşılayacak.
I have a small army awaiting his arrival at the Delancey Street Station.
Ya da orta ya da alçak bir yerden.
Yeah, or a medium dive, or a small dive.
Küçük kesikleri var.
Small scalp laceration.
Önemli bir şey görünmüyor. Doğuştan gelen küçük bir AVM'den başka bir şey yok.
I-I'm not seeing much of anything, just a small congenital AVM, nothing to do there.
Burası küçük bir şehir.
It's a small town.
Küçük bir venöz kanaması.
It is small, but it's definitely a venous bleed.
Küçük bir tavşanlar artist bir tilki birlikte çalışıyordu...
A small bunny cop and a con-artist fox work together...
Evet, küçük bir kasabalarda pireyi deve yapabilirler.
Yep, in a small town, things sure can get blown out of proportion.
Ama küçük kasabaların güzel bir yanı da insanlar daima size ikinci bir şans verir.
But the nice thing about a small town is folks are also willing to give you a second chance.
Bilirsin, küçük şeyler yaşlı bır kadına vibratör göndermek gibi.
You know, small stuff, like putting a vibrator in an old lady's crockpot.
Danny Partridge Partridge Ailesi'ndendi sonra Ahmak Teorisi diye bir filme gitmişti bu film de Scott S. Anderson tarafından yazılıp yönetilmişti o da Midway to Heaven isimli bir filmde oyuncuydu o filmde de Kirby Heyborne oynuyordu o da "Şapkamı Geri İstiyorum" isimli bir kısa videoda Galen Fott ile oynuyordu o da Nashville'de Katie Couric ile ufak bir rolde oynuyordu.
Danny Partridge was in The Partridge Family, and he then went on to be in a movie called The Jerk Theory, which was written and directed by Scott S. Anderson, uh, who was acting in the movie Midway to Heaven, uh, which, of course, starred Kirby Heyborne, who is in a video short called "I Want My Hat Back" with Galen Fott, who did a small part in the show Nashville with Katie Couric.
Her ne kadar, ortağımı kaybetmek gibi ufak bir sıkıntım olsa da.
However, there is the small issue of me losing my partner.
Bu küçük ve yeşil biberli.
This is a small with green peppers.
Ufak konuşmalara katılabiliyorum ; ne kadar sıkıcı olursa olsun.
I can engage in small talk, no matter how insipid.
Ufak beze parçalarının içinde kalan hava yalıtkan görevi görüyor ve ısı aktarımını yavaşlatıyor.
Air trapped in small meringue pockets acts as an insulator, slowing heat transfer.
- Ama Walt sadece ufak bir alana düşecek.
But Walt will just hit a small area.
Umarım bu tedaviden yola çıkarak başkalarına yardım edebileceğimizi bilmek size küçük de olsa bir teselli olur.
I hope it's some small consolation that what we've learned from treating you will help others in your situation.
Mutfağı yeniden modellemek istiyorum.
I just want to do a small kitchen remodel.
Başlangıçta sadece 2 parça yiyebilirsin yani günde altı küçük parça yemen gerekiyor. gereken sadece besin maddeleri alman.
In the beginning, you can only eat about two ounces at a time, so you'll need to eat six small meals throughout the day to get all the nutrients that you need.
Her ne kadar küçük ve sembolik bir yol da olsa.
Even if it's in just some small, symbolic way.
Bu da küçük kasabada yaşamanın kötü yanı.
That's the downside of living in a small town.
Küçük kasaba.
Small town.