Story translate English
65,167 parallel translation
Bu zavallıların hepsi aynı hikâyeyi anlatıyor lordum.
These wretches all tell the same story, Lord.
Ben küçükken, haberlerde elma gibi yenecek kadar tatlı, yeni bir soğan yetiştirildiğini söylemişlerdi.
When I was a kid, there was a story on the news about a new kind of onion that was so sweet, you could eat it like an apple.
Yo. Hepsi hikâyemin bir parçasıydı dostum.
No, you're in my story, pal.
O zaman bana bu lanet yığını alevlendirmeyecek bir hikaye ver.
Then give me a story that won't set this shit heap on fire.
Öyküleri bu gri, bulutlu sabahta, Baudelaire çocukları Violet, Klaus ve Sunny'nin korkunç haberi aldıkları Briny Sahili'nde de başlamıyordu.
Nor does their story begin on this gray and cloudy morning at Briny Beach, where the Baudelaire children, Violet, Klaus and Sunny, received terrible news.
Poe ailesinin evine yaptıkları kısa ve nahoş ziyaretten de önce.
Their story begins before their brief and unpleasant stay with the Poe family.
... öykümüz ilerledikçe, korkunç şartlarda yaşayan üç yetime kadar.
to three orphans in horrifying circumstances, as our story resumes.
Çok yakışıklı ve iyi görünümlü bir adamın öyküsünü anlatıyor, adamı ben oynuyorum.
It tells the story of a very handsome and good-looking man, played by me.
Baudelaireların öyküsü çok üzücü bir hâl aldığında, kesinlikle dayanılmaz bir hâl aldığında, bir fincan çay veya başka bir sert içecek eşliğinde bir an için durup düşünmek faydalı oluyor.
One thing that I have found is that when the story of the Baudelaires becomes too upsetting for me, when it becomes absolutely overwhelming, it is useful to stop for a moment of contemplation, uh, with a cup of tea or some other powerful beverage.
Baudelaire yetimlerinin öyküsünde gereğinden fazla yaşanan bir durum var, dramatik ironi.
There is a type of situation which occurs all too often in the story of the Baudelaire orphans, called dramatic irony.
"Bu esnada çiftlikte" ise öykünün bir bölümünü diğer bölümüne bağlamakta kullanılan bir ifadedir ve ineklerle ya da salata soslarıyla ilgisi yoktur.
while "meanwhile back at the ranch" is a phrase used to link what is going on in one part of a story with another part, and has nothing to do with cows or creamy salad dressing.
O da Abe Leonard'a paslamış.
She fed the story to Abe Leonard.
Bu komplonun öyküsü, Afganistan'da başlıyor.
I can reach him. The story of this conspiracy starts in Afghanistan.
Halk her şeyin paylaşılmadığını düşünüyor.
People think they're not getting the whole story.
Seth, Abe Leonard'ın söylediklerinde doğruluk payı varsa...
Seth, if there is any truth to this Abe Leonard story at all...
Gerçek haberle yolda çarpışsa farkına varmaz bu şımarık Y kuşağı.
Coddled millennials - who wouldn't know a real story if it bit them in the ass.
Filmin nasıl hayat bulduğu ve sonrasında neler olduğu ise destan olacak cinsten bir hikâye ve ihtilâf konusudur.
And how that happened and what happened afterwards, well... well, that was a story and a feud of biblical proportions.
Aslında hikayeyi onun gözünden anlatmak istiyoruz.
In fact, we want to tell the story from her point of view.
- Film seksi komşu kız hikayesi değil ki.
It's not really a story about a sexy neighbor girl.
Bette ise bambaşka bir hikayeydi.
Bette... well, she was a different story.
İşte bu tüm hikayeyi anlatıyor.
Now, that tells the whole story.
Uzun lafın kısası, geri zekalılar ödemeyi karıştırmış.
To make a long story short, those bozos at pnm mixed up my payment.
Ama bu hikâyenin bir de diğer tarafı var.
But there is another side to this story.
Ancak yine de, neden ve nasıl kayıt ettiğinin hikayesini anlamaya çalışıyorum.
But, still, I'd like to try and follow your story of why and how you recorded it.
Grup hikayemi defalarca dinledi de.
The group has heard my story over and over.
Uzun lafın kısası, bazı talihsiz olaylar sonucunda avukatlık ruhsatım askıya alındı.
Long story short, through a series of unfortunate events, my license has been suspended.
Şimdi iyi izleyin, size hayatın...
Now, watch, and I'll show you the story of life.
Çok uzun hikaye.
It's a long story.
Acıklı bir hikayeyle içeri girdiğin gibi sırtına bir sıvaz ve bir kutu sütle çıkışın garanti olurdu.
You come in here with a sob story, you leave with a pat on the back and a gallon of milk.
Uzun hikaye.
A long story.
Konu kapanmıştır.
End of story.
Basmak üzere olduğun makaleyi bence basmamalısın.
That story you were set to run, I don't think you should.
Bir makaleye yorum yapmamı istedi.
She wanted me to comment on a story.
Ne makalesi?
What story?
Sen de hikayeyi kendi açından anlat. Hikaye yayınlandığı zaman da kötü kişi olarak lanse edilmemiş olursun.
Give me your side of the story, and then when it all comes out, you won't have to be painted as the bad guy.
Hollywood'un iki büyük devinin nasıl anlaştığıyla ilgili bir yazı hazırlamayı çok isterdim.
I so wanted to write a story about how two of Hollywood's golden titans were getting along.
Yani, uzun lafın kısası dünyayı değiştirmek üzereyiz.
All right, long story short... we're gonna change the world. Thanks.
İnsan ruhunun zapt olunmazlığıyla ilgili bir hikaye.
It's a story about the irrepressible human sprit.
Hikayeden iyi anlıyorsun.
You're good on story.
O, dokunaklı bir aşk hikayesinin bitişinden hayıflanırken kollarım birden düştü.
I was on the phone with Frances Marion, deploring the demise of the tender love story, when my arm went dead.
Olayı kendi açından aktarıp duyduğun utancı anlatarak bu hikayeyi, bir günah çıkarma olayına çevirmen için sana fırsat sunuyorum.
I'm offering you the opportunity to add your voice to the story. By telling the tale of shame yourself, you can turn it into a story of redemption.
Tüm senaryoyu sesli olarak okursak bir çözüm bulabiliriz belki.
Maybe we'll find a solution in reading the whole story aloud. That's right, thank you.
- Eğlenceli bir hikaye.
- You know, funny story.
Yatma vakti hikayesi mi okuyorsun?
Reading a bedtime story?
Hikaye için her şeyi yapar.
He'll do anything for the story.
Hikaye için her şeyi yapar.
Anything for a story.
Kendini öldürtmekten daha değerli değil.
No story's worth getting killed for.
Hiçbir şey hikayeden daha önemli değil.
Nothing was more important than the story.
Sanırım bu uyduruk bir hikaye.
And I believe that's a made-up story.
Uzun hikaye.
It's a long story.
Bu uzun bir hikaye. Bunu duymayı hak ediyorsunuz ama şu an önemli olan tek şey O ve Tom'un bize karşı çalışıyor olması.
It's a long story, and you deserve to hear it, but right now, all that matters is that he and Tom are working against us.