Twinkle translate English
490 parallel translation
Sağ gözün ağlarken, sol gözün dört dönecek.
When your right eye waters let your left eye twinkle.
Ona "Muhteşem Balerinim" derdim. Merhaba Muhteşem Balerinim.
Why, I used to call her "Twinkle Toes." Hello, Twinkle Toes.
Tatlım, Sen, şu parıltılı ayak parmaklarını kıvırdığın zaman benim kravatıma kim bakar?
Listen, honey, when you flip on those twinkle toes, who's going to be looking at my tie?
Pırıl, pırıl yarasa,
Twinkle, twinkle, little bat
Pırıl pırıl yarasa Ne iştesin aca- -
Twinkle, twinkle, little bat How I wonder...
- Pırıl, pırıl, pırıl, pırıl
Twinkle, twinkle...
Pırıl, pırıl.
Twinkle, twinkle.
Şu çok tatlı yıldızlar
Twinkle, twinkle little star
Ama gözlerinde ışıltı göremiyorum, bu da olmalı.
But I don't see a twinkle in your eye, perhaps you could develop one.
Gözleriniz ışıldıyor.Akşam yemeğine eve gelin.
You've got a twinkle in your eye. Come home to dinner.
Her zaman Fogg'un gözünde bir pırıltı olduğunu düşünmüştüm.
Always thought Fogg had a twinkle in his eye.
Yine gözleri pırıltılı
With another twinkle in his eye
Yanıp sönen ışıklar, parlak ışıklar, Onlar, parıltı, parıltı, parıltı.
The flashing lights, the sparkling lights, They twinkle, twinkle, twinkle.
Evet, çocuk az önce aldı.
- Yes. The boy picked it up a twinkle ago.
Venüs yıldızı titreşmez.
The star Neptune doesn't twinkle.
Ayağımı asil kalçasının altına koydum ve bir saniyede ambar kapağından aşağı ittim.
My foot under the royal rump and she was below hatches in a twinkle.
Şu zıpzıp ayaklı dansçıyla da.
And not with twinkle-toes either.
Göklerin en güzel iki yıldızı. yalvarıyorlar gözlerine işleri düştüğünden. biz dönene kadar siz parlayın diye.
Two of the fairest stars in all the heavens, having some business, do entreat her eyes to twinkle in their spheres till they return.
Y IdzIar gökyüzünde parIar, ve iki ayakI varIk aItnda düsünüp hayaIIer kurar, hepsi bos.
Those stars twinkle in a void, dear boy, and the two-legged creature schemes and dreams beneath them, all in vain.
Bir göz kırpması ve de çorbada arsenik.
The twinkle in the eye and the arsenic in the soup.
Altın bir pırıltım var gözlerimde
I've got a golden twinkle in my eye
Evet, gözü parlıyor.
Look at the twinkle in his eye.
onu yerine gece bize göz kırpan yıldızları izleyelim!
Watch the star that twinkle in the sky
Pırıl pırıl parlayan Süper star.
Twinkle, twinkle, little Superstar.
Evet, haklısın. ayak parmakları dururken kusulmaz, O kusmaz mı?
Yeah, sure. Twinkle Toes here never pukes, does he?
Tüm göğü kaplayan yıldızlar Yanıp sönerlerken billur hazzında. "
While the stars that oversprinkle all the heavens, seem to twinkle with a crystalline delight. "
"Bekle de gör" dedi, gözleri parlayarak. Bu da beni meraklandırdı, vasiyetinde bir değişiklik için son zamanlarda sana geldi mi diye!
"Wait and see," he said with such a twinkle in his eye that it made me wonder if he'd come to you recently to make an alteration in his will.
Şahane. Göster. Bana gösterebilirsin.
THEN HE CAN TWINKLE WAY UP HIGH ON MY TREE WHERE HE WILL- - [object thudding] ( Hattie ) SYBIL!
Seni küçük yalancı.
You clever little twinkle-toes.
Siz üzerimizde parıldıyorsunuz, biz aşağıda.
You twinkle above us We twinkle below
- Gözleri kırpışıyor.
- His eyes twinkle.
Bana gözleri devamlı kırpışan bir rahip gösterin ben de size bir geri zekalı göstereyim.
Now, you show me a priest whose eyes twinkle all the time and I'll show you a moron.
Gözlerindeki parlaklığın nedeni anlaşıldı.
That explains that twinkle in your eye.
Sana ve o sarışına çocuklarımdan birini mi vermemi istiyorsun?
You want me to give you and that twinkle one of my children?
Şimdi yukarı çıkıp, Caroline'in gözlerini ışıldatma zamanı.
See, I'm gonna go upstairs and try to put a twinkle in both of Caroline's eyes.
- Hey, parlak ayakkabı.
- Hey, twinkle toes.
O aptal sarışın seni terk etti, değil mi?
The twinkle left you, didn't she?
"Parılda, parılda küçük yıldız" ı biliyor musun?
Do you know Twinkle, Twinkle, Little Star?
Parılda, parılda küçük yıldız,
* Twinkle, twinkle, little star *
Parılda, parılda küçük yarasa, neyin peşindesin merak ediyorum.
I prefer, "Twinkle, twinkle, little bat, how I wonder what you're at."
Parılda, parılda küçük kokarca,
* Twinkle, twinkle, little skunk *
Parıldayın, parıldayın küçük karıncalar,
" Twinkle, twinkle, little ants.
Efendim, ben zavallı bir adamım ve çoğu şey ondan sonra ışıldamaya başladı.
Your Honor, I'm a poor man, and most things began to twinkle after that.
- Sen kaldır, dans kralı.
- You, twinkle toes.
Bankadaki Bayan Küçük Meme'yle mi?
Little Miss Twinkle Tits at the bank?
Gözündeki parıltıya bakarsan anlarsın.
You can tell by that twinkle in his eye.
Çok çeviksiniz, beyler.
You're pretty agile there, twinkle toes.
İki yüz elli tel ışık, her telde 100 adet ampul..... ve bunun toplamı da 25.000 adet, İtalya'dan ithal pırıldayan ışıklar.
Two hundred and fifty strands of light, 100 individual bulbs per strand for a grand total of 25,000 imported Italian twinkle lights.
Yirmi beş bin parıldayan ışık.
Twenty-five thousand twinkle lights.
# Neden gökte yıldızlar göz kırpıyorlar #
Why do stars twinkle in the sky
Hayır, yok bir şey.
TWINKLE TWINKLE LITTLE STAR ?