Tükenmiş translate English
922 parallel translation
Kuzmina tamamen tükenmiş ve donmuştu.
Kuzmina is completely exhausted and almost frozen.
Her şey soğuk ve tükenmiş.
Everything is cold and finished.
Bay Egelbauer'inkini 10 soruda buldum, ve bu kadarı yeter. Tükenmiş durumdayım.
I guessed Mr. Egelbauer in 10 questions, and that's enough.
Tükenmiş kurallar der ki ; bir yemin ettiysen,.. .. yeminin yüzlerce asırlık nesil boyunca, bozulmuş olarak kalmalıdır.
The Exhausted Ruler said that if you took an oath, it would have to be broken for generations of centuries of hundreds of years.
- Tükenmiş kurallar der ki :...
- The Exhausted Ruler said that...
Biletler tükenmiş durumda.
The seats were sold out for months in advance.
At etleri bile tükenmiş.
Even the horseflesh has been sold out.
Bitmiş, tükenmiş haldeyim!
Plumb tuckered out.
Dünya tükenmiş, bitmiş artık.
The world's effete, worn out, afraid.
Elinde kılıçla boğayı beklerken bile tükenmiş görünüyorsun.
Now when you face the bull with a sword, you're drained, empty.
Bana biraz tükenmiş gibi geldi.
He's kind of pussle-gutted, it appears to me.
O kadar çok şey yaşadım ki, kendimi tükenmiş hissediyorum.
A lot of things has happened, I feel tired.
Bütün kasaba korkudan tükenmiş gibi ama sizin durumunuzda, saldırgan köpeğinize, şu açık pencerelere ve şu av tüfeğine bakarsak bu doğaüstü korkusu değil.
The whole village seems to be consumed with fear but in your case, judging from your vicious dog, those bared windows and that hunting rifle, it's not fear of the supernatural.
Tükenmiş bir adamı seveceksen kocanı tüket.
If you need a broken man to love, Break your husband.
Ölü, barodan kovulmuş, işi bitmiş, tükenmiş, ayvayı yemiş.
Dead, disbarred, done for, finished, kaput.
D.Ö. 6 milyon yılından beri soyu tükenmiş bir adam.
I look like that?
- Anladım. Böylece kendimi, beş parasız, tükenmiş, lastikleri patlak bir araba ve kötü bir şöhretle Albuquerque'de buluyorum.
Now then, I find myself in Albuquerque with no money... a burnt-out bearing, bad tires and a lousy reputation.
"Mısır mumyaları, soyu tükenmiş sürüngenler..."
" Egyptian mummies, extinct reptiles...
Uzun süre önce soyu tükenmiş, üç bölmeli bir yaratık.
A three-lobed creature that has long since been extinct!
Şu anda elin güçlü, çünkü tamamen tükenmiş durumdasın.
You've got a strong hand now because you're down and out.
-... soyu tükenmiş canlıların kalıntılarını inceleyen palaeontolojistler vardır.
The science of paleontology is concerned with researching extinct species, through which they map geological history.
Tükenmiş, heba olmuşsun.
You look real lean, real wasted.
Tükenmiş bir ırkın yadigarları sağa sola serpilmiş gibi.
Littered with the relics of a vanished race.
Hayır, ama insanlar tükenmiş olacak.
Maybe not, but the people will be tired.
Senin geleceğin tükenmiş.
Your future's all used up.
İşi bittiğinde tükenmiş dişi kaplumbağa yarı ölü bir halde denize geri sürünür.
And when it's finished the exhausted female turtle crawls back to the sea half-dead.
Bitmiş, tükenmiş durumda. Şimdi kime yararı dokunacak?
Washed-out, finished, to whom is he of any use now?
Zavallı Bay Biggs ayrıldığında tükenmiş haldeydi.
Poor old Mr. Biggs was disgusted when he quit.
Giro yarışçısına bak, nefesi tükenmiş.
Watch that Giro-rider being out of breath...
- Üç uzun, tükenmiş yıl!
- Three long, wasted years!
Bu his tükenmiş olamaz.
That sense can't perish.
Gazetelerde haberler tükenmiş.
Τhe papers have run out of news.
Ama sanırım tükenmiş vücudum hareketlerimi yavaşlatıyor.
And I guess my broken-down body is slowing down my actions.
d Ve tabağımda çipura var. d d Bir tabak, şapırdata şapırdata. d d İkinci bir tabak, şapırdata şapırdata. d d Üçüncü bir tabak istiyordum fakat bütün balıklar tükenmiş. d
And sea bream on my plate One bowl, slurpy-slurp A second bowl, slurpy-slurp
- Nesli tükenmiş.
Non-existent, extinct.
O tükenmiş.
This man's had it.
Soyu tükenmiş bencilliğin katlanılır gibi değil.
Your rarefied selfishness is intolerable.
Akışkanın bir kısmı tükenmiş.
Some of the fluid has run out.
Sonunda boğayla yüz yüze geldiğimde tükenmiş oluyorum.
When I find myself face-to-face with the bull, I'm exhausted.
Yakıtı tükenmiş olabilir.
Maybe we're running out of fuel.
Dört yolcu aç ve tükenmiş durumdaydı, lâkin ilerlediler, kendilerini en korkunç tehlikeye götürmeye son derece kararlılardı :
The four travelers were starved and exhausted, but they pushed on, compulsively determined to bring themselves to the most hideous danger of all :
Kaynaklarımız tamamen tükenmiş durumda.
Our reserves are completely exhausted.
- Tükenmiş.
- Exhausted.
- Bir güneş günü. O zamana kadar itici gücümüz tükenmiş olacak.
We'll exhaust our impulse power long before then.
Günleriniz donmuş durumda geçti. İşte bu yüzden kendinizi tükenmiş hissediyorsunuz.
Your days are spent in a state of catalepsy, that is why you feel exhausted.
Tükenmiş.
Depleted.
Bunların, sözcüklerin sükûnetine yol açan dil tuzakları çoktan tükenmiş bir kültürün suç ortakları, bir strateji dilsel bir mazeret, dilsel-ideolojik bir uzlaşma olduğunun farkına varmıyor musunuz?
Can't you see that perhaps these words are traps of language, accomplices of a worn-out culture, a ruse, a linguistic alibi, a linguistic-ideological tangle, that may lead you to the mental peace of formulae?
Nesli tükenmiş bir ırk.
An ancient race.
Zaman tükenmiş olacak...
The time will be shortened...
İki ay sonra, Boston'a tükenmiş biri olarak döndüm.
Within two months, I was back in Boston.
Aynen Bette Davis gibiydi, bitmiş-tükenmiş-mahvolmuş halleri.
The whole Bette Davis, through-finished-kaput scene.