Ucunda translate English
2,889 parallel translation
Evlatlarım gökkuşağının diğer ucunda, atalarımızın cennetteki evlerinde bereketli bir av bölgesi mevcut.
My children... at the other end of the rainbow in the heavenly home of our ancestors lies a fertile hunting ground.
Zaten ipin ucunda duruyoruz.
We're already on the edge here.
Eğer ucunda Galindo çıkarsa o zaman Juice yardımcı olmak istiyor mu bakacağız.
then we see if Juice feels like cooperating.
Tibbs ipin ucunda.
Tibbs is a man on the verge.
Kuzey ucunda güzel bir İtalyan restoranı biliyorum ve bu gün erken çıkıyorum.
I know a really nice Italian restaurant in the north end, and I get off early today.
Ancak bir cinayetin suç ortağı olmak çok tehlikeli olabilir, özellikle işin ucunda çok büyük para olursa.
But a murderer's accomplice is a very dangerous individual, particularly when there's money at the heart of things.
Kendisi iki bayan arkadaşıyla beraber eyaletin diğer ucunda Seneca'daymış.
She was with two lady friends in Seneca, other side of the state.
Buraya geldiğimizde parkın diğer ucunda iki uyuşturucu alışverişi gördük.
Ma'am, we saw two deals going down on the other side of the park when we arrived.
Ne yani, parmak ucunda yürümeye erken mi başlamış?
So, what, she started point early?
Bir milyon dolarlık kokainin ucunda da sen kalıyorsun böylelikle.
That leaves you on the hook for a million dollars worth of cocaine.
Ölüm, viski şişesinin dibinde de dumanı tüten silahın ucunda da kendine yer edinir.
Death abides at the bottom of a whiskey bottle or the smoking end of a gun.
Yani, pek de hiçbir şey sayılmaz. 500 kayme var ucunda.
Well, it's not just for anything. It's 500 bucks.
Hans Schroeder için sizi ilmeğin ucunda görmek istiyor.
She wants you in the noose for Hans Schroeder.
Arjantin dünyanın öbür ucunda.
Argentina's at the other end of the world.
Ucunda siyah bir tortu var.
It's a black residue.
O dünyanın ucunda baskıcı bir rejim tarafından hapsedildi ve ben neredeyim?
She's imprisoned by an oppressive regime halfway around the world and I'm, what? In college?
Ucunda bir şey olan ince bir plastik parçasına.
Like a thin piece of plastic with a thing on the end of it.
sanki gözümün ucunda kıpırdaşan bir şeyler gördüğümü sanmıştım.
In the end, I never met any, but I had the feeling I'd occasionally spot something from the corner of my eye.
Ama sen artık tasmanın diğer ucunda değilsin, ve o artık kimseyi dinlemeyecek.
But you're no longer on the other end of the leash, and he won't listen to anyone else.
O sırada, şehrin diğer ucunda başka bir beyin, spor bir arabadan dışarı fırlıyor.
Meanwhile, across town, another brain flies out of a convertible during a TC.
Memleketin kaderinin parmaklarınızın ucunda olduğunu hissederek uçacaksınız.
You will fly feeling that the fate of the country is at your fingertips.
Stegosaurus thagomizer olarak bilinen kuyruğunun ucunda ölümcül bir silahı olan aşırı derecede zırhlı bir tank.
Stegosaurus - a heavily armoured tank with a deadly weapon at the end of its tail... known as a thagomizer.
Kampüsün diğer ucunda.
It's on the opposite side of campus.
Dünyanın diğer ucunda Roma'nın düşüşünden sonra Avrupa yumurta gibi çatlayarak ferdî devletlere bölündü.
While halfway around the world, in the aftermath of the fall of Rome, Europe has cracked like an egg into individual states.
Gece 02.00 civarıydı. Bir telefon geldi ve Steve Jobs telefonun diğer ucunda hıçkırarak ağlıyordu, çok üzülmüştü.
It was about 2 : 00 in the morning and I got a phone call and Steve was sobbing on the other end of the phone, upset.
Ayrıca sokağın ucunda baharatlı suşiler yapan harika bir restoran biliyorum.
I'm also sure the sushi place down the street has the best spicy tuna you've ever tasted.
- Ucunda terfi olsa da mı?
Not even for a promotion?
isin ucunda senin hayatini kurtarmak var. Anlayis göstereceklerdir bence.
If it means saving your life, I think they'll understand!
Michael da topun ucunda.
Michael's on the edge of something very, very bad.
Gezegenimizin iki ucunda da güneş sonbaharda son kez batıyor.
At both ends of our planet, the sun sets for the last time in autumn.
Yolculuğuma Arktik bölgesinde başlıyorum. Gezegenimizin kuzey ucunda.
I'm starting my journey in the Arctic, the far north of our planet.
2008'de adanın güney ucunda çok daha büyük bir buzla kırılmaya başladı.
In 2008, a much larger ice shelf at the southern end of the peninsula started to break up.
Gezegenimizin güney ucunda deniz buzu hâlâ en güçlü konumunda.
At the southern end of our planet, the Antarctic sea ice is still at its greatest extent.
Gezegenin güney ucunda uzun yaz günleri, yaşamı tıpkı kuzeydeki gibi dönüşüme uğratıyor. Fakat buranın sakinleri çok daha farklı.
At the southern end of the planet, the long summer days transform life, just as they do in the north, but the cast here is very different.
Güneş kuzeyde battığında gezegenin güney ucunda doğar.
But when the sun is below the horizon in the north, it's above it at the southern end of our planet.
Bu vadilerin ucunda, buz kaçışını gerçekleştiriyor.
At the head of these valleys, the ice is making a break-through.
Daha çok parmak ucunda sıvışmak diyelim.
More like a bloody knuckle crawl.
Sorunsuz giderse, Dantin ve adamları görüş alanımızda,... siz de hattın diğer ucunda olacaksınız.
If all goes well, we will Dantin and his men After a template.
Çocuklar, mahkum edilmiş, sürgün edilmiş... O gemilerde veya sokaklarda, hücrelerde yada ipin ucunda, ölüyorlar, sonuç her zaman aynı.
Children, imprisoned, transported... dying on those ships, or on those streets, or in those cells or at the end of a rope, the result is always the same.
O zaman aşırı kişilik ve profesyonel işkenceyle yüzleşmeye hazırlıklı olmalısın, ve bunu yapmak için gerekli tüm kaynakların parmaklarımın ucunda olduğunu biliyorsun.
Well, then you should be prepared to face extreme personal and professional rendition, and, you know, with all the resources I have at my fingertips, I'm just the guy to make it happen.
[Sümbül] Öyle sallanıyordu, çarşafın ucunda.
She was just swinging on the end of a sheet.
Evet, Şehzade'sinin baş ucunda.
Yes, he is attending his prince.
Yaşamı parmaklarımın ucunda. Lâkin ben onu bağışlıyorum.
Now that I his life in my hands... am and handed it back?
Babamı parmağımın ucunda oynatıyorum. Babamdan istediğin bir şey olursa bana söyle, yapmasını sağlarım.
Anyway, I have a tight rein on my dad, so if you need my dad to do something, you can just tell me and I'll get it done.
Yeter ki koridorda seni her görüşümde dengesiz balerinler gibi parmaklarının ucunda etrafımda gezinme!
Only don't tiptoe around me like some kind of deranged ballerina every time I see you in the fucking hall!
Parmak ucunda.
Let's tiptoe.
Şehrin öbür ucunda toplantım var, kaçsam iyi olur.
Got a meeting across town in'IO minutes, so I should boogie. - Okay. Mm.
Bir keresinde baş ucunda duran bir fotoğraf yüzünden kızın biriyle ilişki yaşamak zorunda kaldım.
I once stayed in a relationship with a girl because of a picture she had on her bedside table.
Ayrıca adamın biri parmak ucunda gelip t.şaklarını gıdıklasa ruhun bile duymaz.
Besides, you wouldn't know a gentleman if he tiptoed up behind you and tickled your balls.
Hele de ucunda ülkesine hizmete devam etme fırsatı varken.
The opportunity to continue serving their country.
DÜNYA'NIN BİR UCUNDA BİLİM
vijayvvb