Upright translate English
854 parallel translation
" Roket yukarı doğru dik olarak duruyor,
" The rocket was to light to be standing upright,
İki ayağı üzerinde yürüyen ve sizinle aynı dili konuşan canavar.
The monster who walks upright and speaks a language even as you and I.
Gün geldi, dört ayaklılar, ayağa kalktı.
There came a time when a four-legged thing walked upright.
- Oliver'ımın nasıl dürüst olduğunu göstereceğim, sana.
- I'll show you that my Oliver is upright.
Bu dik duruş pozisyonu ona görkemli bir hava verir.
This upright position gives it a slightly pompous air.
Belki biraz zor olabilir ama... gerçek anlamda eşsiz olan bu dik duruşlu deniz canlısını... iyi ayaklı bir yaratık olarak hayal edin.
One cannot help but imagine this literally unique upright sea creature with limbs like those of a biped.
Ama anne, adam dürüst, namuslu birine benziyordu.
But he looked like a nice, upright young fellow, Ma.
Tüm çabalarımız sadece bir düşünceyle dikte edilmeli- - Alman işçisi... başı dik ve gururlu ve eşit haklara sahip milli yoldaş olmalı
All our work must be dictated by a single thought... that the German worker... be made an upright, proud and equally entitled national comrade.
Temiz bir yaşamı var, dürüst, % 100 Amerikan ve beyefendi.
He's a clean-living, upright, 100 % American and a gentleman.
Bunun gibi kaçınılmaz bir şanssızlık güzel şehrimizin dürüst vatandaşlarını nasıl etkiler?
How can an unavoidable misfortune like this have any influence on the upright citizens of our fair city?
- Kolundan yakala. - Başını yukarıda tut.
Keep his head upright!
Huzurunuza çıktığımda dik durmak isterim.
I wish to stand upright when you come to your pleasure.
Ayağa kalkmama izin verirseniz efendim... belki midem bulanmaz ve size daha iyi kulak verebilirim.
If you'll kindly let me keep upright, sir, perhaps I shouldn't be sick and perhaps I could attend more.
Doğru düzgün ve iyi akort edilmiş
I love to stop right Beside an upright
" Yüzbaşı Stuart elinde kepiyle...
" Captain Stuart was kneeling upright...
Cesur, namuslu, açıksözlü, dobra, evli bir bayana göre değil.
Not for a foursquare, upright, downright, forthright, married lady.
Hâlâ, yukarıyla savaş halinde olduğumu düşünüyordum... ve hâlâ, küstahlığıma karşı buz kesmiş yeri hissedebiliyordum.
I thought I was still struggling upright, and yet I could feel the frozen earth against my cheek.
- Birgün evlenebilirdim bile... namuslu hoş bir asistan asistanıyla
Someday I may even get married to a nice upright assistant assistant.
Ernest'ın güçlü, dürüst bir kişiliği var.
Ernest has a strong upright nature.
Dürüst, namuslu, sıkıcı, tutucu ve son derece ahlaklı bir adam. Şu anda bir yerlerde doğru yaklaşımla sana doğru yaklaşıyor.
That upright, downright, forthright square with his close-shaved chin up, who right now, somewhere, is marching along the proper approach to proper you.
Çok dindar insanlardı.
Upright prayerful folk they be.
Richard ülkenin çelengini başına takana kadar da sağlam duramayacak gibi geliyor bana.
And, uh... I believe will never stand upright... till Richard wear the garland of the realm.
Sanırım insanoğlu ayağa kalktığından beri ilk defa Verne uzay ve hızla ilgileniyordu.
I suppose that since man began to walk upright, he has been interested in space and speed,
Karşılıklı saygı göstermenin doğru şekli budur birbirinin yüzüne sükunetle bakarak göz teması kurarak dimdik, insan gibi ayakta durarak asaletle ve kendinden emin şekilde.
This is proper way for men to show esteem for one another... by looking upon each other's faces with calmness of spirit... eyes meeting eyes in equal gaze... bodies upright, standing as men were meant to stand... with dignity and awareness of self.
Başları dik yürüyüp, tapınak tahılıyla beslendiklerinde.
When they walk upright and feed on temple grain.
Cinayet gecesi, dürüst çocuğun satın aldığını kabul ettiği bıçağa ne diyeceksin?
What about the knife this fine, upright boy admitted buying the night of the killing?
Arabanızı ters çevirelim.
Let's get your car upright.
Şimdi dök fincanı çekmeden önce demliğin dik durduğundan emin ol.
Now pour and be sure the coffeepot is upright before you take the cup away.
Elbette, böylesine dürüst bir yurttaş iseniz, her zaman caddenin karşısına geçebilir, onlara bu memur beyin defterini verebilir ve sonra da sorumluluğunuzu yerine getirmiş olursunuz.
Of course, if you're such an upright citizen, you can always walk across the street, hand them this officer's book and then you'll take the rap.
Ayağa kalkmayı başardığında şöyle bir yıldızlara baktı ve yenecek birşeyler olduğunu düşündü.
When he first achieved the upright position, he looked at the stars. Thought they were something to eat.
Hayır, efendim, Onun için saygı duruşu yapacağız, Krump.
No, sir. We're gonna do it upright for him, Krump.
Kamu ilkeleri doğrultusunda, adil ve dürüst yaklaşımlı uyumlu bir iş ilişkisidir.
Public found our fair and upright approach to business compatible with their own founding principles.
Vücudunuz dik durursa ruhunuz da dik durur.
If the body is upright, so is the soul
Aralandı, etrafta gezindi dinlenmiş gözlerim,.. ... ve bakındı kıpırtısız şekilde,.. ... neredeyim, nerede duruyorum bilmek için. "
Risen upright, my rested eyes I moved around, and searched with fixed ken, to know what place it was wherein I stood. "
Ben dimdik ayakta ölecek bir adamım, O dedikoducular kendilerine baksınlar!
To die tight is to die upright, and I don't give a shit about gossips!
Fakat bölgeye vardığında dik duran, dalları kopmuş ağaçlar buldu ama gök taşı veya kraterine dair hiçbir iz yoktu.
However, at ground zero Kulik found upright trees stripped of their branches but not a trace of the meteorite or its impact crater.
Kim ayakta kalacak bekleyip göreceğiz!
We'll wait and see who'll come out upright!
- Ayakta kalan dedim!
- I said upright!
İçeride duvarlar dimdik uzanır, tuğlalar birbirine kavuşur... yer döşemeleri sağlamdır, kapılar da sıkı sıkıya kapalıdır.
Within, walls continue upright, bricks meet... floors are firm, and doors are sensibly shut.
- Dürüst bir kasabaydı
♪ it's an upright town ♪ yeah!
Nahum, ben senin babanın Tanrı korkusu olan dürüst bir adamdan şeytanın esiri olan yaşlı bir adama dönüştüğünü gördüm.
Nahum, I saw your father change from an upright God-fearing man into an old man possessed of the devil.
Yine de dik duruyorsun.
Yet, you stand upright.
İlahi değil, insani kanunlar. Bunları çiğnersen... ki sen bunu yapacak adamsın... o zaman rüzgar bizi oradan oraya savururken ayakta durabileceğini mi sanıyorsun?
Man's laws, not God's, and if you cut them down... and you're just the man to do it... do you really think you could stand upright in the wind that would blow then?
Dik dur, geliyorlar!
Stand upright, they're coming!
Başım dönüyor, ayakta duramıyorum.
My head is turning, I can't stand upright.
Üstad Fang saygın bir beyfendi olduğunu bilirsin
You know Mr. Fang is an upright gentleman
" bir adamdı o zamanlar, namuslu, halim selim.
"... when he was honest and upright and clean.
Dik olarak yuvarlamayı öğrenmek zorundasın.
You have to learn how to roll it upright.
- Sen misin Sam?
- ♪ A little bit more upright... ♪ Who dat... who dat... - Couldn't you walk a bit more upright?
Biraz daha düzgün yürüyebilir misiniz? - Daha mı düzgün?
- A little upright?
- Yere dik olarak koy. - Tamam.
- Put it upright.