Uzatma translate English
1,211 parallel translation
Naomi, bak, sana bir tane uzatma kablosu getirdim.
Naomi, listen. I brought you an extension cord...
- Uzatma.
Oh, spare us.
Ama alt paragraf dörtte der ki acil bir durum karşısında bu sözleşmeyi uzatma yetkim vardır.
But sub-paragraph four states I have the power to extend your contract in the event of an emergency.
- Uzatma, bana hemen para lazım.
- Fuck that, I need it now.
Dick bana bunu yapma, hâlâ uyuyamadım, yorgunum ayrıca zamanı uzatma yetkisine sahip değilsin.
Don't do this to me. I never sleep. I'm exhausted.
Ve uzatma tübü.
And extension tubing.
"Uzatma" kelimesini bilir misin?
Does the word "extension" mean anything to you?
Pek istemem, çünkü seninki sadece bir uzatma kablosu.
Well, not really, because yours is just a piece of extension cord.
Sadece biriler o kamyonlardan birisi ile gidip uzatma kablosu çekmesi gerekiyordu, hepsi bu.
Somebody must have snagged an extension cord with one of the trucks, that's all.
Uzatma.
Don't lecture.
Uzatma.
- Shut up.
Uzatma, faul yaptın.
Forget it, it's a foul.
Uzatma.
Shut up.
Ne kadar uzatma kaldı?
How much injury time is there?
Bir uzatma kablosu bulup onu tekrar şarj etmeliyim.
- I need to get some sort of extension cord, something so I can recharge her.
- Pekala, fazla uzatma.
- Well, don't be long.
Uzatma Stasja.
That's enough, Stasya.
Kimi dediğimi anladın. Fazla uzatma.
You already know who I mean, so cough it up.
Tamam uzatma, bin şu lanet arabaya.
Oh, all right. Fucking get in the car.
Hadi uzatma!
Stop!
Yaşam Uzatma şiketinden Serge Duvernois.
Serge Duvernois of Life Extension.
Yaşam Uzatma.
Life Extension.
Uzatma!
Hey, cut it out!
Peki ala, Revir'deydim ve sen ve kızım olan bayan, hayatımı uzatma konusunda tartışıyordunuz, ve aniden, kendimi kamaramda buldum, ve ardından da, aniden kendimi burada buldum.
well, I was in Sick Bay and you and a woman, my daughter, were arguing about prolonging my Iife and then I suddenly appeared in my quarters and then I simply appeared here.
Bu önemsiz konuşmayı daha fazla uzatma.
Do not engage us in further irrelevant discourse.
Uzatma artık işte.
Just let it go!
Lütfen kolunu arabanın camından uzatma!
PLEASE KEEP YOUR HANDS INSIDE THE CAR!
- Harry, uzatma!
- Harry, stop- - Ohh!
- Uzatma.
- Don't lie.
Bu işi fazla uzatma!
Don't take too fucking long!
Onun kontratını uzatma riskine giremem Brian.
I can't risk extending his contract, Brian.
Uzatma!
Whatever!
Uzatma, uzatma!
Whatever, whatever!
- Tamam, uzatma.
- Easy now.
Bu uzatma anlamına gelebilir.
That could mean extra innings.
Uzatma artık.
Stop that, Emilia.
Tahminimce "Ö.U." "ömür uzatma" nın kısaltılmışı olabilir
I suppose "L.E." could be shorthand for "life extension."
- Uzatma.
- Stop it.
- Uzatma lan, otur oturduğun yerde.
- Don't butt in, sit down.
- Tamam uzatma.
Alright. Don't drag on.
Uzatma.
Let it go.
- Uzatma ya.
- Care ful, you're talking to Dad.
Hep aynı şey. Tamam uzatma be abi. O parayla da bar açılmazdı zaten.
That money wouldn't be enough to open a bar, any way.
Uzatma, Frank.
Get off it, Frank.
- Uzatma kablosu bulayım.
- Battery's dead. - I'll find an extension cord.
Sen de ailemi tanımıyorsun, o yüzden uzatma bu konuyu.
And you don't know anything about my family, so drop it.
Bitti, Jack. Uzatma yok, dönüş yok, yeni oturum yok.
No extensions, no reversals,..... no new hearings.
Uzatma be!
Knock it off, Burt!
Uzatma.
Oh, spare me.
Uzatma da gidelim.
Whoopdee-frigging-do.
- Tamam özür dilerim ya, uzatma bu kadar.
Stop brooding.