Varken translate English
9,866 parallel translation
Sen varken başka oluyor.
It's different than when you're with me.
Ama etrafta sen varken hep böyle hissediyordum.
But I never stopped feeling that way when I was around you.
Bir tarafta çok fazla şüpheli varken diğerinde yeterince yoktu.
There were too many suspects on one side, not enough on the other.
Yalnız kaldığı zaman arkadaşım, ama askerler varken değil.
When he's alone, he's my friend, but not with his soldiers.
Hâlâ imkânın varken bana aether'ı getir.
Get the Aether, while you still can.
Tanımıyorum onu. Canlı yayınım varken benden OJT yapmamı mı istiyorsun?
- Oh, I don't think I know who he is... [2 : 30 p.m. 4 hours before Music Bank]
Fırsatım varken Rahm'ı öldürmeliydim.
I should have killed Rahm when I had a chance.
- Biz varken olmaz.
- Not on our watch.
O varken hedef tutturma oranımız % 89'ken yokken % 81 oluyor.
89 % of targets met to 81 % when he's away.
Hala imkânın varken git Gwen ile hayatını yaşa.
Go live your life with Gwen while you still can.
Sıçanlar yavrularını büyütmek için yuva yaparlar yani bu kadar sıçan varken bir sürü yuva da göreceğimizi sanarsın.
Rats build nests to raise their young, so you'd think with this many rats we'd see a bunch of nests.
İş varken, tüm gücünle çalışacaksın.
When there's work, you gotta make the most of it.
İçinde sen varken neden bu kelimeleri kullanıyorsun ki?
Why are you using words when you have you?
Halen vaktim varken asla.
Not while I still have time.
Stark varken herkes özgürdü.
Under Stark it was a free-for-all.
Günlük hayatta bunca engel varken nihai amacı düşünmek çok zor.
It's hard to think about our ultimate purpose when everyday life can be filled with so many hurdles.
Bir boşluk varken.
When there's a vacancy.
Şansım varken seni öldürmeliydim.
I should have killed you when I had the chance.
Üstümde bu sıkıntı varken teslimat yapamam.
I can't make a delivery with that heat on me.
Silahlarınız ve rozetleriniz varken pek bir sert görünüyorsunuz.
Y'all so tough with the gun and the badge on.
Ona gerçeği söylemen gerek..... hala zamanı varken.
You need to tell her the truth... so she still has time.
O hâlde vaktin varken biraz uyumanı öneririm.
Then I suggest you get some sleep while you can.
Hâlâ kaçacak ayaklarınız varken.
While you still have feet left to run on. [giggles nervously]
Karadenizde bir uçak gemisi varken.
He was on a Navy carrier in the black sea.
Sözümona kardeşimizin ayakçısı varken cidden basit köylülerden mi bahsediyoruz?
Are we really speaking of simple villagers when we have our supposed brother's keeper in the flesh?
Pekala, o zaman fırsatımız varken...
Okay, well, then we should get outta here
Bir oğlun varken ben nasıl varisin olabilirim ki?
How can I be your heir if you have a son?
Fırsatın varken bırakmalıydın kedicik.
You should've quit while you were ahead, kitty cat.
Üzerinde kıyafet varken seni tanımadım.
Mmm, I didn't recognize you with your clothes on.
Kafamda bu kadar büyük bir mesele varken düğünümü planlamak istemedim de.
I didn't want to go plan my wedding with something so big weighing on my mind. Andy, I am really sorry.
Evet, belki de seni satmalıydım şansım varken, fakat yapmadım.
Yeah, maybe I should have sold your bitch-ass out when I had the chance, but I didn't.
- Yanında böyle biri varken ne diye dövmelerle uğraşı... - Sessiz ol!
- What are you doing running round getting tattoos when there's...
Kaçak bir katil varken ben burada oturmuş kesik elinin beni ona götürmesini bekliyorum. Ayrıca sakin olma havasında değilim.
There's a killer on the loose, and I'm sittin'here waitin for this decomposed hand to lead me to him, and by the way, I'm not in the mood to relax.
Kaçak bir katil varken ben burada oturmuş kesik elinin beni ona götürmesini bekliyorum.
There's a killer on the loose, and I'm sittin'here waitin'for this decomposed hand to lead me to him.
O kişiyi aramak varken benim peşimdesiniz öyle mi?
And instead of looking for that person, you're after me?
Biliyorum, iyi bir nişancısın ama namlu ucunda gerçek biri varken çekmek çok farklı bir durum. Hele bu kişi babansa.
Look, I know you're a good shooter, but it's a whole different story when you pull the trigger on an actual person, much less your father.
Ama ortada bu kadar çok para varken fark yaratmak için asla yeteri kadar kazanamazsın. Sıradan oyun bayağılaşır.
But when you have so much money you could never lose enough to make a difference, ordinary games become stale.
Kendime hayat kurtardığımı söylerim ama orada üç dört kişi varken bunu yapmak için bir sebebim varmış gibi davranamam.
I tell myself I'm saving lives, but three or four guys in, I can't even pretend anymore I'm doing it for the right reasons.
Benim yerime iş yapacak bu harika teknoloji varken neden bir sürü antika alete bakayım ki?
Why would I wanna look at a bunch... of boring old-fashioned ways to do things when I have this cool tech to do it for me?
Özel bir 4G bağlantısı varken Korumalı Erişim 2'ye sızmama gerek yok.
I don't need to hack WPA2 when there's dedicated 4G.
Dostum, hayatta her şeyi seçme şansın varken... sen ot içip kız kovalıyorsun.
Man, you ain't got nothing but choices. All you choose to do is smoke weed and chase cat.
Etrafta insanlar varken işeyemem.
I can't pee when there are people around.
Şansım varken seni öldürmeliydim.
I should've killed you when I had the chance.
İmkanın varken tadını çıkar.
Enjoy it while you can.
Nainsanlar, avladığımız yaratık ve peşimizdeki YTÖE varken gelebilecek tüm yardıma ihtiyacımız var.
Between the Inhumans, this monster we're hunting, and the ATCU on our ass, we need all the help that we can get.
Rutin bir iş için çok uzun yol gelmişsin özellikle de orada işleri halledebilecek adamlarımız varken.
A long way to go for a routine trade mission, especially when we have senior people there.
Potansiyel bir tehlike tehdidi varken etrafta oynamayı bırakmalısın.
With the potential of a threat rising, you need to stop playing around.
Seni dondurmak varken neden savaşayım?
Why fight when you can freeze?
Yanında ben varken, eskisinden daha güçlü olacaksın.
More powerful than before, with me at your side.
Hâlâ varken, Salem'dan olabildiğince uzaklaşmak için kullan.
Use it to go as far from Salem as you're able.
Üç yıldan beri o dosya bir kenarda duruyordu. Ancak uygulamak için hiç zamanın yoktu. Cinayet varken vasiyet ortaya mı çıkacak?
For three years, the record was gathering dust, and you never had time to verify.