Varışı translate English
323,208 parallel translation
Bu iş sona erdiğinde birilerinin suçlanacağını biliyorum, ama gerçek şu ki sahada çalışacak beceriye sahip çok az kişi var.
I understand at the end of all this, there has to be a blame game, but the truth of the matter is there's only a chosen few who will ever be qualified to work in the field.
Daha büyük resme bakabilmek için bir şans var elimizde.
There's a window here to figure out the bigger picture.
Seni kullanabileceğim bir proje var.
There's a pet project I could use you on.
- Evet Scott, neler var?
- Yeah, Scott, what's up?
Evet çünkü bir makyaj istasyonumuz var ve Brie'nin eşyaları her tarafta.
Yeah, because I have one make-up station and Brie's shit is everywhere.
- İçinde ne var?
- What's in it?
İçinde ne var?
What's in it?
- Burada ne var?
- What's in here?
Karantina bölgesini izinsiz giriş var mı diye tara da yolumuza bakalım.
Scan the quarantine zone for intruders and let's be on our way.
Bu çok kötü çünkü bizim çoktan bir anlaşmamız var.
That's too bad, because we already have an agreement.
Ufukta sızması beklenen başka WikiLeaks istihbaratı var mı?
You anticipate any other big WikiLeaks info dumps coming down the pike?
Üyelerini tanımadığın yeni bir Meclis var.
There's a new House, with members you don't know.
İstikrarlısın, ülkenin buna ihtiyacı var.
And you're a steady hand, which, again, the country needs.
- Spekülasyonlar var.
There's speculation that he's already...
Onu tanırım. Varım derse, vardır.
Once he's in, he's in.
İkinci katta bir koruma var.
There's a guard on the second floor working with us.
Kamyonda yaklaşık 50 kilometreye kadar etki yaratacak radyasyon var.
There's enough radiation on that truck to impact a 30-mile radius.
Elimde sadece bu var.
That's all I have.
- Ne gereği var?
- What's the point of that?
Sadakat var, bir de faydalı olmak var.
Yeah, well, there's loyal, and then there's good.
Ürdün Elçiliği'nden haber var mı?
What's the news from the Jordanian Embassy?
Bunun başka bir yolu var.
There's another way to go at it.
Günde zaten sınırlı zamanımız ve enerjimiz var.
There's just only so much time and energy in a single day, and I think we need to constantly be asking ourselves,
Bir de kadın var.
And then there's her.
Şöyle bir durum var.
But here's the thing...
Sence başkan yardımcısının olup bitenden haberi var mıydı?
Do you think the vice president had any knowledge of this stuff?
Sanırım Underwood hükûmetinde haber sızdıran biri var.
I think there's a leak. In the Underwood Administration.
Fakat bu işin yapılış şeklinden memnun olmayan FBI ajanları var.
But there are agents in the FBI who were not happy with the way this went down.
Zaten var olan bir düzeneği çalıştıracağız.
We're essentially turning on an apparatus that's already in place.
- Var olanı kullanalım.
- We use what's already there.
Nerede olduğunu bilmediğim 45 dakikalık bir zaman dilimi var.
There's 45 minutes where I can't account for her whereabouts.
Senatöre baskı var demek. Nereden?
The senator's feeling the heat, from where?
Karartılmış satırlar var.
Lines are blacked out.
Karartılmış büyük kısımlar var.
There are huge sections blacked out, Tom.
Öyle çok insan var.
There's lots of people like that.
Neyin var?
What's the matter?
Başkentin dışında bağlantılarım var.
Well, I have contacts outside the Beltway.
O hâlde şöyle bir fikrim var.
So then here's what I'm thinking.
Sadece içeride olmak var... sonra da dışarıda kalmak.
There's only being in... and then being out.
Doğrulamam gereken bir şey var.
There's, uh, something I need to check on.
Pardon, "kısır" servisiniz var mı acaba?
Excuse me. Do you serve crabs here?
- Bir erkek var, değil mi? - Ne?
- There's a dude, isn't there?
Farklı bir açıdan rezilliği var ama.
He's just embarrassing in a different way.
Şu an sırf görüş açımda galibiyet serimi bozmak için her şeyi yapacak altı kişi var.
Hey, you know what, there are six people just in my eyesight that would do anything to break my winning streak.
Gözlerinde bir parıltı var.
There's a twinkle in your eye.
Çok güzel bir hikâyesi var fakat o kadar "üzgünüm" ler, "seni seviyorum" lar falan...
There's a lot of good stuff in there, but the whole "I'm sorry, I'm sorry, " I love you, I love you "... I just...
Manny'nin okulunda bazı sorunlar yaşadığım bir anne var.
There's a mom at Manny's school that I've had some problems with.
Hepimizin sınırları var sonuçta.
I mean, we all have our boundaries.
Haley'ye, sınırlarımız var derken senden istemeyi tercih etmeyeceğim bazı şeyler olduğunu söylemek istedim.
When I told Haley we had boundaries, I just meant that there are certain things - I'd rather not ask you to do.
Madem yakın oluyoruz, bilmen gereken bir şey var.
As long as we're being real, there's something you need to know.
Neyi var bunun be?
The hell's the matter with him?