Waiting translate English
60,554 parallel translation
'Arkanızda çok kişi var.'
'So many are waiting behind you.'
Seni bekliyor olacağım.
I will be waiting for you.
Mahishmati krallığı seni bekliyor olacak.
Mahishmati kingdom will be waiting for you.
Çok.. çok uzun zamandır.... beklediğim şeyi.
Something I have been waiting to do for a very long time.
Bu tren istasyonunda yüzlerce bekleme odası var ve ayrıca şimdi lise kütüphanesi olarak hizmet veriyor.
There are hundreds of waiting rooms in this train station which apparently now also serves as a high school library.
- Peki ya garsonluk. - Hayır.
Okay, what about waiting tables?
Beklettiğimiz için kusura bakmayın beyler.
Gentlemen, sorry to keep you waiting.
Beklettiğim için kusura bakma.
Sorry to keep you waiting.
Evet, beni bekleyen insanlar var.
Yeah, I have people waiting for me.
- Beklemekten ağaç oldum!
- I've been waiting forever!
Hayatımın yarısını odaların içine girip çıkmak için bekleyerek geçiriyorum.
I spend half my life waiting to walk in and out of rooms.
Ne bekliyorsun?
What you waiting for?
Yarın tekrar gel ve Karın bekliyor olacak.
Come back tomorrow and your wife will be waiting.
- Sadece, seninle beraber olabilmek için tüm gün bekliyorum.
Only that I've been waiting all day to be with you.
Halkın bekliyor.
Your people are waiting.
- Ne bekliyoruz? Gidelim!
What are we waiting for?
O zaman ne bekliyorsun?
Then what are you waiting for?
Yukarıda, beni bekliyor.
Upstairs, waiting for me.
Onu yakalamanı bekleyecek olursak... vadi ölü kızdan geçilmeyecek.
If we keep waiting for you to catch him, the valley will be covered with dead girls.
Neyi bekliyorsun?
What are you waiting for?
Benim için mi bekliyordun?
You've been waiting for me?
Eğer benimle mutlu değilse onu kapmak için sırada bekleyen binlerce erkek olacak.
And if she's not happy with me, There will be a line of a thousand men Just waiting, you know.
Sana da şarap bırakacağız.
There will be wine waiting for you.
100 yıldan daha fazla bir zaman sonra Kızıl Erik'in oğlu Şanslı Leif o toprağı tekrar keşfederken tanrısını orada beklerken buldu savaşıyla birlikte.
Over 100 years later, when Leif the Fortunate, son of Erik the Red, would rediscover that land, he found his god waiting... along with his war.
Kıyametin kopmasını beklemek kıyametin gerçekten kopmasından daha can sıkıcı ama kopmayacak.
Waiting for the sky to fall is going to cause more bother than the sky actually falling, which it isn't.
Hayır, teşekkür ederim ama beni zaten bekleyen bir iş var arkadaşımın spor salonunda.
No, thank you, but I already have a job waiting for me - at my buddy's gym.
Sen esasen sadece bekliyorsun.
You're basically just waiting.
Hepimiz bekliyoruz.
Well, we're all waiting.
Doldurulmayı bekleyen hayatın tamamı.
An entire life just waiting to be filled.
Bunu yapmak için bütün gün bekledim.
I've been waiting all day to do that.
Sizi kıyıda neyin beklediğine dair tarifte bulunayım.
Let me paint a picture of what's waiting for you on the shore.
Seni bekliyor olacağım, tamam mı?
It will be waiting for you, okay?
O evde bizi neler beklediğini bilmiyorum ve...
I don't know what's waiting for us at that house, and I...
" Seni bekleyen 50 bin dolarlık bir çek var.
They go, "We got a $ 50,000 check waiting for you",
Tony bekliyor.
Tony's waiting.
Bekliyorsun.
I think you're waiting.
Yanlış DVD getirmiş, bütün sınıf bekliyor.
He has the wrong DVD for today, so the whole class is waiting.
Erkek arkadaşın seni bekliyor.
Your boyfriend's waiting for you.
Kusura bakmayın, annem bekliyor.
I'm sorry, my mom's waiting for me.
Haydi, neyi bekliyorsun?
Come on, what are you waiting for?
Hayır, birini bekliyorum.
No, I'm waiting for someone.
Liza, ne yapıyorsun bekliyordum arabada Yarım saat gibi.
Liza, what the hell? I've been waiting in the car for like half an hour.
Devam et bebeğim, ben burada olacağım seni beklemek.
Go ahead, baby, I'll be right here waiting for you.
Bayan Mahmoud, beklettik kusura bakmayın.
Mrs Mahmoud, so sorry to keep you waiting.
Onları bekliyoruz.
Waiting for them.
Majesteleri daha fazla beklemeyelim. İşler, altından kalkamayacağımız kadar kötüye gidecek yoksa.
Your Majesty, no more waiting for things to get worse beyond what we can handle.
- Orada tek başına kalıp ölmeyi bekliyor zaten.
She's living out there on her own, - just waiting to die.
O kadar bekleyip sandaldaki malzemeleri alamadığı için öfkeliydi.
She was angry because she didn't get the supplies from the boat after all the waiting.
Şunu göstermek için bekliyordum.
I've been waiting to show you this one.
Kötü haberi duymayı beklemeyi daha az seviyorum ama.
I like waiting to hear bad news less.
Biz seni hep bekledik. Ama sen hiç gelmedin.
We've been waiting for you so long, but you never came back.