English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ W ] / Walking

Walking translate English

21,026 parallel translation
Yaya olarak uzaklaşıp tekrar yürümeden önce dinlenmişler.
They just disappeared on foot and needed to rest before walking off again.
Sadece neye bulaştığımızı merak ediyorum. Ağır silahlarla kuşanmışsın.
Just wondering what we're walking into, you coming strapped so heavy.
Galiba beni odamın kapısına kadar geçirmek istediğinde başladı.
Well, I believe it started when you insisted on walking me to my room.
Yürümeye devam et.
Keep walking.
Olur da 250 milden sonra hala inanmadığını anlarsan yürümeye devam et.
And if... if you find after 250 miles that you are still faithless... Keep walking.
- Çabucak ayağa kalkacaksın.
You're gonna be walking in no time.
Bak, bunun benim hatam olduğunu düşünmeni hiç istemem, çünkü gördün o adamı...
Look, I just don't want you walking around thinking it was my fault at all, because you saw the guy- -
Kazlar gibi "V" gibi yürüyolar.
Walking in a "V" like geese.
Yürüyünce kanser olunuyor mu?
Hey, can you get cancer from walking?
Bana doğru yürüyor.
He is walking toward me.
Duymamış gibi gitmesine bak.
Look at her walking away pretending not to have heard.
Yürümek sıkıcı geldiyse...
If walking's too boring,
İnsanlar ben konuşurken çekip gidiyor!
People walking away from me!
Soyunma odasının önünden bir saat önce geçmiştim, bağrışmaları o zaman duydum.
I heard the yelling about an hour earlier when I was walking by the locker room.
Birçok defa emniyete girerken resmin var.
Photos of you walking into the station on several occasions.
Cassidy'yi yolda yürürken görüyor.
He sees Cassidy walking along the road.
Eğer kurbanlardan bir tanesi bile geri gelip aramıza karışırsa, FBI'ın bu halihazırdaki kanıtsız davası çöker.
If even one of those victims came walking back into civilization, the FBI's already circumstantial case would fall apart.
Kapalı bir alanda bir sürü ayaklı yemekle beraberken tam zombi moduna girer.
He'll go full Romero in a locked building full of walking food.
Tatlım, canlı bir Norman Rockwell tablosu mu sipariş ettin yoksa?
Honey, did you order a walking
Şöyle yazıyordu : " Ölü kız yürüyor.
It said " Dead girl walking.
cümlesini okuduğunuzda bir bilgisayar programı aynı düşüncenin beyninizde oluştuğunu, video izlediğinizi ya da cümleyi okuduğunuzu söyleyebilir.
"There are two elephants walking across the savanna" a computer program can tell that the same thought is going on in your brain whether you're watching the video or reading the sentence.
Sadece... Sadece yürüyordum bebeğim.
Baby, I was just- - I was just walking.
Kastettiğim, yürüyen bir düğme gibisin.
I mean, you're like a walking button.
Kız kardeşim tuvaletten çıkmış, sınıfa gitmek için koridorda yürüyormuş.
One day, my sister was walking to class in the hallway from the bathroom.
O blok boyunca yürüyordum ve yardım için haykırdığını duyunca oraya doğru yönümü değiştirdim.
I was walking along the block there, and I heard him yell for help, so I came on over.
Amerikalılar tarafından yönetiliyordu insanlar özgürce yürüyor, bağırıyor ve gülüyorlardı.
It was ruled by Americans... walking freely, shouting... and laughing.
" Yürürken gözlerini indir.
"Lower your eyes while walking."
İşimden evine dönmekte olan bir baba.
A father walking home from work.
Cidden mi? - Sahte bebekle dolaşan sensin.
- You're walking around with a fake baby.
Çocuk koğuşuna çizgi romanlarımı bırakmaya gelmiştim. Odanın yanından geçerken seni gördüm ve dedim ki,
I was just dropping off a box of my comic books to the children's ward and I was walking by this room, and I saw you lying there and I thought...
- Yarın burada olmayacaksın, Ashley.
You won't be here tomorrow. We've got to get you walking out of here today.
- Dışarıda yürüyüşteydim.
- Out walking.
- Yürüyüşte mi?
- Walking?
Yürüyün.
Keep walking.
Şu anda hâlâ hayatta olmanı bana borçlu olmana rağmen mi?
Even though I'm the reason why you're still walking around?
Fırtınanın içine giriyoruz ve, bana bütün askerler lazım.
We're walking into a shit storm, and I need every soldier I got.
Buradan çıkıyoruz.
We're walking out of here.
Çıkıyoruz buradan.
We're walking out of here.
Şimdi ise tuzağa gidiyorlar.
Now they're walking into a trap.
Adamı dışarı çıkarırken harika bir videonu çektik.
And, hey, we have some great video of you walking the guy out.
Pamuğun üstünde yürüyormuşsun gibi.
It's like walking on cotton balls.
Bardot öldürülmeden bir saat önce balıkçının yanındaki patikadan geçip kadın iç çamaşırı satan dükkana giriyor.
This is Bardot an hour before he was murdered walking past the fish market, which is right across the alley from a lingerie wholesaler.
Hepimiz attığımız adımlara dikkat etmek zorundayız.
We're walking on eggshells here.
Gey kulübe gelerek ölüm fermanını imzaladın.
Walking into a gay club is signing your death warrant. It's okay, Hector.
Penceremden baktım ve onu izledim kapıya doğru yürüyordu.
I looked out of my window, and I watched her... walking towards the gates.
Neden burası seninmiş gibi kampımda olduğunu söylesen iyi olur.
You'd better tell me why the fuck you're walking around my camp like you own the fuckin'place.
Eddie dışarı çıkarken,
As Eddie was walking out,
Damon onu öldüremez. Kazanamayacağı bir kavgaya girişiyor.
He's walking into a fight he can't win.
İp üstünde yürüyordum.
I've been walking a tightrope.
Merkezdeki yemek kilerinden arabalarına doğru yürüyorlarmış.
They were walking to the car, uh, from the food pantry downtown.
Ben sonuna kadar yanında yürümeye söz verene kadar... binmeyi reddetmiştin. O pisti tam 29 kere...
You refused to get on until I promised to walk by your side the entire way, and I ended up walking you around that circle... 29 times.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]