Weeping translate English
775 parallel translation
Oh, John.
( WEEPING ) Oh, John.
Günlerimi senin için ağlayarak geçireceğim. "
I'll spend all my days weeping for you.
Kendimi ağlamaktan alamadım.
I couldn't help weeping.
Ardından göz yaşı ve matem gelmez mi?
Is it never followed by sorrow and weeping?
Bobby Dorfman'ın ünü artınca sosyete topluluğu da mekânı doldurmaya başladı.
It wouldn't be much fun for you though. He's kind of a weeping willow. Aren't you um...
Öleli 20 dakika oldu ve ağlamak, sızlamak 20 yıl sonra bile onu şu andakinden daha ölü yapmaz.
He's been dead 20 minutes, and weeping and wailing won't make him any deader 20 years from now.
Dünyaya geri dönmek için ağlamaktan yüreğimi çatlattım.
I broke my heart with weeping to come back to earth.
- Kimse konuşmuyor, Opal ağlayıp duruyor. - Eloise, sus.
- Nobody talking to you and Opal weeping.
Zavallı, ağlak ufaklığı biliyorum.
I know the poor, weeping little boy.
Üstünde saplanmış oklar olan hüzünlü bir yüzü vardır.
With arrows stuck in him and a sorrowful, weeping look on his black face.
Onun için mi ağlıyorsun?
Are you weeping for him?
"Ağlamak ve gülmek, aşk, arzu ve nefret..."
" They are not long, the weeping and the laughter...
Ahırın kapısından dinledim. Birşeyi deli gibi kırbaçladığını duydum.
I listened at the barn door... and I heared her weeping something awful.
Orada çelenklerini asmak için belki, tırmanırken söğüdün sarkan dallarına, kırılıvermiş güçsüz bir dal ve düşüvermiş bütün çiçekleriyle ağlayan ırmağın içine.
There on the pendent boughs her coronet weeds clambering to hang, an envious sliver broke, when down her weedy trophies and herself fell in the weeping brook.
Bazen, onu mutfakta ağlarken bulduğum oldu.
Many times I found her weeping in the kitchen.
Ağlamışsın sen.
You have been weeping.
Ağlıyor musun?
Are you weeping?
Tigellinus, gözyaşı vazosunu getir. Benim şarkılarımı şimdi kim dinleyecek?
Tigellinus, the weeping vase.
Yaraların kadar gözlerim olaydı da kanın kadar çabuk akaydı gözyaşlarım. Senin canına kıyanlarla dost olmaktan daha çok yaraşırdı bu bana.
Had I as many eyes as thou hast wounds, weeping as fast as they stream forth thy blood, it would become me better than to close in terms of friendship with thine enemies.
Gözleri kızarmış ağlamaktan.
His eyes are red as fire with weeping.
Çocuk ağlaması gibi.
A child weeping.
- Onlar meleklerin gözyaşları.
- It's the angels weeping.
İşte onca acının gözümden akıtamadığı yaşı şimdi güzelliğin akıttı, kör etti gözlerimi ağlamaktan.
And what these sorrows could not thence bring forth... thy beauty hath... and made them blind with weeping.
Ağlamak, doğurmak ve komşuları hakkında dedikodu yapmak.
Weeping, giving birth and speaking ill of her neighbors.
" ağlayarak, arkamda nasıl mistik bir biçim hareket etti
" So weeping, how a mystic shape did move behind me
Azgın bir kurbağa.
Oh, what a weeping shame to die so young and so fair.
Neden, Lincoln kasabası bu kadar çok karanlık. Hepsi kırmızı gözlü dul kadınlar ağlıyor ve kendilerini çatıdan atıyorlar.
All them red-eyed widow women is weeping and throwing their selves off the roofs.
Geçen defa annem benimle geldiğinde tren yola çıkmakta gecikti. Tekrar tekrar aynı şeyleri söyleyen endişeli ve gözü yaşlı bir kadın olmuştu.
Last time, my mother went with me the train was late leaving and there was this nervous, weeping woman saying the same things over and over.
Gece gözyaşlarınız akabilir,... ama sabah neş'eyi getirir.
Weeping may tarry for a night, but joy cometh in the morning.
Lütfen, Edd.
[weeping] PLEASE, ED.
Peabody mağazasından öylesine aldım. Sizin memleketinizden, Bay Brady Weeping Water, Nebraska.
I bought these in Peabody's general store, in your home town, Mr Brady, Weeping Water, Nebraska.
Nebraska, Weeping Water'dan ulusal gözyaşı kanalı.
The national tear duct from Weeping Water, Nebraska.
Julia, ağlama sesi duymaktan hoşlanmıyorum.
Julia, I don't like the sound of weeping.
İşte geliyor. Bakıcısının ölümüne ağlıyor.
She comes weeping for her only mistress'death
# While Red Wing's weeping
♪ While Red Wing's weeping
Uzanırdık, aşkımla ben... salkım söğüdün altında.
We lay, my love and I Beneath the weeping willow
Uzanırdık, aşkımla ben... salkım söğüdün altında.
We lay, my love and I Beneath a weeping willow
Hatırlarsan yaralı ellerim için dua edecektik.
As you recall, you were going to pray for my weeping hands.
Ne derler bilirsin, kimse ağlayan bir çocuğa yada bir toprak sahibine hayır diyemez.
As they say, no one can say no to a weeping child or the lord of the land.
Bu yas tutan dul hikâyesini daha iyi anlamak istiyorum.
I want to better understand this story of the weeping widow.
" Taşan bir küvet gibi başlar mıydım ağlamaya?
" Would I start weeping Like a bathtub overflowing?
Büyük olasılıkla ağlayıp figan feryat eder, perişan olurdu.
She'd probably go to pieces, all that weeping and wailing.
Kızılkalp çiçeği, gözyaşı dökme. Sonbahar ışığı.
Redbreast, weeping autumn light
Hatırladığım kadarıyla, Beytüllahim'de bir ses duyulmuştu, ağlayan, matem dolu bir ses.
As I remember a voice was heard in Bethlehem weeping and mourning.
Feryat ve büyük bir yas vardı.
There was weeping and great mourning.
Ağlayan, Rachel'dı. Çocukları için ağlıyordu. çünkü artık onlar yoktu.
It was Rachel weeping for her children because they were no more.
Sadece ağlayarak ölmek istemediğim için annem gibi.
Only because I do not wish to die weeping like my mother.
Atalarınızın mezarlarında kemikleri sızlıyor!
Your brave ancestors are weeping in their graves!
Yaş söğüt dalında dans ettik
We danced by the weeping willows
Şu bayan sabahtan beri ağlıyor.
You know, that lady has been weeping all day.
Yeter, kesin.
Weeping... Stop, enough.