Wilderness translate English
1,223 parallel translation
Wilderness Kızları.
Wilderness Girls.
Wilderness Kızları, ha?
Wilderness Girls, eh?
Wilderness Kızları Kurabiyeleri.
Wilderness Girl cookies.
Wilderness Kızları Kurabiyeleri kokainle birleştirilmişti!
Those Wilderness Girls cookies was laced with cocaine!
Narco kendinden geçmiş psikopatlarından bir tanesini..... Wilderness Kızları Kurabiyelerine bakmaya gönderiyor.
Narco's sending over one of their burned-out psychos... to look into the Wilderness Girl cookies.
İki adam öldürme olayının soruşturması devam ederken..... Wilderness Kızları Kurabiye kutuları bulduk.
During the course of investigating two homicides... we found boxes of Wilderness Girl cookies.
Ama Wilderness Kızlarından..... bir şekilde şüphe duyamazsınız?
But surely you can't suspect the Wilderness Girls... of somehow being responsible?
- Wilderness Kızları'nı siz mi yönetiyorsunuz?
Do you run the Wilderness Girls?
Amerikan Wilderness Kızlarını kokain satmak için kullanıyor.
He's using the Wilderness Girls of America to sell cocaine.
Herkes bir Wilderness Kızı kurabiyesine güvenir!
Everyone trusts a Wilderness Girl cookie!
Yarın gece, Wilderness Kızları Kurabiyeleri..... fabrikasında büyük bir uyuşturucu ticareti olacak.
Tomorrow at midnight... a big drug deal at the Wilderness Girl Cookie Factory.
Wilderness Kızı gibi giyinmiş Alman aksanlı..... bir adamdan mı bahsediyorsunuz.
You're telling me a guy dressed like a Wilderness Girl... with a German accent...
Önce benim sevecenliğimi kullandın,..... sonra Wilderness Kızları'na uyuşturucu satmak için kullandın.
First you use my affection... then you use me to sell drugs through the Wilderness Girls.
Tam burada, yabanda.
Right here, in the wilderness.
Bu yaban, benim yuvam.
This "wilderness" is my home.
Tek başına doğruyu söyleyen karşılaştığı her yerde yozlaşma ve kötülükle savaşan ve özgürlüğü, doğruyu ve adaleti temsil eden, kahraman bir kovboy.
That lone voice in the wilderness, fighting corruption and evil wherever I found it, and standing for freedom, truth and justice.
Vahşi doğada, hayvanlar tarafından yetiştirilmiş,... konuşma bilmeyen ve vahşice avlanan insanlara rastlanmadı mı?
Haven't there been cases of men raised in the wilderness by animals who have no language and hunt like predators?
Fırtınaların süpürdüğü dondurucu ıssız doğanın sadece birkaç karış aşağısında buzdan sızan donuk bir mavi ışık ile aydınlanan bu dünyada durağanlık, huzur ve tüyler ürpertici unutulmaz bir güzellik vardır.
Here, within a foot or so of the gale-swept, savagely cold wilderness above, illuminated only by the dim blue light filtering through the ice, there is stability, peace, and an eerie, unforgettable beauty.
Avustralya'nın 1.5 katı büyüklüğünde olan bu topraklar canlı yaşamının bulunmadığı en büyük yeryüzü alanıdır.
1.5 times the size of Australia, this is the largest area of lifeless wilderness in the world.
Bu, çöle gitmek zorunda olan... dört erkek kadar... Fran ile seni de ilgilendiriyor.
This concerns you and Fran... as much as these men... who have to go into the wilderness.
Ne demek "çöle gitmek"?
What do you mean. "into the wilderness"?
Tanrı'nın buyruğudur.
Given me... as I wandered into my own wilderness.
Kanada Vahşi Doğası
The Canadian Wilderness.
Burada ellenmemiş, bozulmamış banliyö tekdüzeliğinin tam ortasında küçük bir sahra bulabilirsin.
Untouched, unspoiled, here in the middle of suburban uniformity, you can find... a tiny wilderness.
Alex, papazların Allahın simgeleri olduğunu söylerdi. Çocuklar saflığının kaybolduğunu ve bizim post modern 2 Adem, 1 Havva olduğumuzu. ... ve amaçsızca kırlarda gezinip, günah işlediğimiz için,... Tanrının kutsal bahçesinden sürüldüğümüzü.
Alex said that the priest symbolized God... the children, lost innocence... and the three of us, a postmodern Eve with two Adams... banished from the sacred garden... to wander in the wilderness for eternity because we had sinned.
Ama o vahşi toprakların ötesi çok şey vaat ediyor.
But beyond that wilderness lies a land with great promise...
İnsanları yakınlaştırıp vahşiler gibi karşı karşıya getirmiyor.
There's nothing like facing the wilderness to bring people closer.
Buraya kadar geldiler ve vahşi doğaya evlerini inşa ettiler.
They've travelled out here and built homes out of the wilderness.
Neden bu adamlar bu kadar uzak bir yaban ortamında çalışıyor?
Why do these men work so far up in the wilderness? That's where the trees are.
Bakir doğa mutlu olacak... ve çöl çiçek açacak.
The wilderness shall be glad and the desert shall bloom.
Seni görmeyi beklemiyordum.
Small wilderness, dude.
"Yaban hayattaki bir adam"!
"Man in the wilderness"!
Vietnam, Kennedy lerin... vahşilik içersindeki bu yolu benim için temizledi.
Vietnam, the Kennedys cleared a path through the wilderness just for me.
Ve burada vahşi doğada Tanrısal bir seçim öneriyorum.
Then here, in the wilderness...
Çimliğinizin yanında küçük ve el değmemiş güzelce ağaçlık görünüyordu.
There seemed to be a prettyish kind of little wilderness on one side of your lawn.
El değmemiş yerleri korumak için vahşi adımlar atılmalı.
Drastic steps must be taken to preserve the wilderness.
Bu büyük girişimden önce, burayı gözümün önüne getirdiğimde gözümün önüne çölden başka bir şey gelmiyordu.
Before this great enterprise, envisioned by myself there was nothing here but wilderness.
Maris'in dans grubunun bahçedeki performansını görseydin çölün cennet olduğunu sanardın.
After you've seen Maris's dance group performing in the garden, the wilderness holds no terror.
Babam beni Vulkan'daki el değmemiş doğal koruma alanlarına götürürdü.
Leanne : My father used to take me to the wilderness preserves on Vulcan.
- Bir kamp ateşi etrafında oturan bir düzü yabaniler değiliz. Bu yüzden Ruthie beni yaktı.
Without this we're just savage shitheads in the wilderness, sitting on some campfire.
Dağlardayken, geceleri binbir haşerenin, kurtun sesini duyarsın.
On the mountains, you hear the sounds of wilderness.
Vahşi doğada korku filmi izleyip, pina kolada içmek gibisi yok.
Nothing like a scary movie and a piòa colada in the wilderness.
Ooh, sen ne kadar vahşi gösteriyor.
Ooh, how very wilderness of you.
Vahşi doğada hayatta kalmayla ilgili.
It's about surviving in the wilderness.
Neredeyse beni dağbaşında bırakıyordun.
You almost left me in the wilderness.
Bir orman adamıyla yalnız kalan Ursula şaşkındı.
Ursula was amazed that she was lost in the wilderness with a jungle man.
Burada bir orman adamıyla tek başımayım
Here I am, lost in the wilderness with a jungle man.
500 yıl önce toprak, köle ve altın aramak için Avrupalılar geldikten sonra yerli insanlar ormanın derinliklerine kaçtı.
After the Europeans arrived 500 years ago, in quest of land, slaves and gold, indigenous people fled deeper into the wilderness.
Biyolog Mike Nelson Amerika'nın Kanada sınırında Büyük Göller civarındaki kırlarda kurt devriyesinde.
Biologist Mike Nelson... is on a wolf patrol in the wilderness near the American Great Lakes.
Büyük kısmına insan eli değmemiş vahşi bir doğa burası.
It is a wilderness largely untouched by man.
Kurtların yaşam tarzları hakkında daha çok şey öğrendikçe tüm yırtıcı hayvanlar gibi, vahşi doğanın dengesini korumada önemli olduklarını kabul etmek mecburiyetinde kalırız.
As we have learned more about the wolves'way of life... we have come to accept that, like all predators... they're important in maintaining the natural balance of the wilderness.