Wreck translate English
3,149 parallel translation
Araba dağıtmamaya çalış.
- There it is. Try not to wreck it.
Çok fena olacak, dostum.
He's gonna wreck that, mate.
Bu felaket bayramı onaylıyor olmamın tek sebebi şu sıralar duygu durum düzenleyici ilaçlar kullanıyor olmam.
The only reason I'm even acknowledging this train wreck of a holiday is'cause I'm on mood stabilizers.
Bu bilgi doğruysa, görüşmeleri mahvedebilir.
If your information is correct, it will wreck the negotiations.
Çünkü enkaz altında kalan bendim.
'Cause I was in the wreck.
Yıkılmış haldeydi.
She was a wreck.
Kamu ahlakı suçundan, kariyerin... kariyerin harap olabilirdi.
A charge of public indecency, it would... it would wreck your career.
O, onun yaşamını harap etmek üzereymiş.
He could be about to wreck her life.
Tanıştığımız zaman dağılmış durumdaydım, Nate.
Look, I was a wreck when we met, Nate.
Son zamanlarda işin insanları ezme kısmına fazla kapılmış gibiydin, Nate. Ben de dünyaya iyilik yaptığımızı da göstermenin hoş olacağını düşündüm.
You know, Nate, it seems like lately you've been so focused on the part of the job where we wreck people, I thought it might be nice to show you we actually do some good in the world.
Çok da büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmadı.
That wasn't a complete train wreck.
Benim böyle bir gücüm olsa ve kaybetmiş olsam Chuck, hayata küserdim.
If I had a power like that and I thought it was gone forever, aw, Chuck, I'd be a wreck. Whew!
Ruhum harap oldu ama.
Ahh. But my soul is a fucking train wreck.
# Yani tüm eski lise arkadaşlarımın gözünde tam bir başarısızlık abidesiyim.
So now I seem like a total train wreck to all my old high school friends.
Bu ailenin onu mahvetmek için her şeyi yapmasına rağmen, Jeremy'i seviyorum.
I love Jeremy, in spite of everything this family has done to try and wreck him.
Hayatım şuan harabe gibi.
My life is such a train wreck right now.
Harika, bu tren enkazı.
Great, this train wreck.
Şimdi de berbat bir haldesin.
So now you're a train wreck.
Berbat durumda.
Train wreck.
-... harcadıkları onca çabayı mahvetmek istemeyiz. - Biz kazanacağız.
Because we don't want to wreck all the hard work that our friends in that group put into their performance.
Blake, dünyanın farklı bölgelerinden enkaz alanları buldu hep.
Blake found wreck sites all over the world.
Yeni bir enkaz alanının peşindeydi.
From what I could tell he was going after a new wreck.
Bu madeni paralar da o gemi enkazından gelmekte.
These coins are from that wreck.
Gemi enkazı dalgıçları, bu enkaz alanlarını yıllardır arıyorlar.
Salvage divers have been looking for the wreck for years.
Kurbanımız bir enkaz dalgıcıydı, biz de dalış alanlarından birinde öldürüldüğünü düşünüyoruz.
Our victim was a wreck diver, and we think that he may have been killed at one of his dive sites.
Anladım, yani öldürüldüğü sırada başka bir enkazda olabilirdi.
All right, so he could have been diving another wreck when he was killed.
Kısacası, başka birisinin enkaz alanını bulmuş olması ona çok şey kaybettirir.
Which means he had a lot to lose if someone found the wreck before he did.
Başka bir enkazdan bulmuş olsa gerek.
He must have been diving another wreck.
Onun enkaz yeri, o yerlerden birinde olmuş olmalı.
His wreck must have sunk along a ferry or shipping route.
İşlerimin çoğunluğu enkaz dalgıçları sayesinde işliyor.
Most of my business is wreck divers.
Blake, enkaz alanından Remo'yu aradı.
Blake radioed Remo from the wreck site.
Bu duygusal şamatayı izlemek harikaydı ta ki şamarı yiyinceye kadar.
Watching an emotional train wreck was awesome... Unless you're the one getting hit.
Yıkılmış halde.
She's a wreck.
Casey hapse girdikten sonra çok kötü oldum.
You know, I've just been a wreck since Casey went to prison.
Reklamın dediği gibi... "Kendini boyunduruğa sokmadan, boynunu hizaya sok."
The ad says, "Better neck yourself before you wreck yourself."
Şunları parçalayıp tekrardan birleştirin!
Wreck those things! And then build them again!
Ama bu boğaz olayı hafta sonu planlarımı mahvetti.
But this whole throat thing is just going to wreck my weekend plans.
Berbatım.
I'm a wreck.
Hurda tren yıllarca orada kalmıştır.
The wreck of the train was visible for years to come.
Sonra deniz adamı gibi espriler vardı ama anlatmaya gerek yok.
And then some joke about seamen which I don't wanna tell you because I know I'll just wreck it.
Emma'nın sinirlerini laçka eder.
She's turn Emma into a nervous wreck.
Benim oğlum tam bir virane.
My son is a wreck.
Onu aldığımda üstümü başımı o kadar çok kontrol ederdim ki, yanındayken perişan hâlde olurdum.
I was a total wreck.
Ben tam bir enkazım.
I am an absolute wreck.
Arabayı filan mı çarptın?
You wreck the car or something?
Ama görünüşe göre Greendale'in tek sorunu okulun yeterince iyi olmadığından korktuğundan yılda beş balo ve iki yetenek gösterisi düzenleyen kendine güvensiz bir rezil tarafından yönetilmesi.
But it turns out that the only thing wrong with Greendale is that it's run by an insecure wreck who holds five dances and two talent shows a year because he's afraid that the school isn't good enough.
Bu araba kazasındaki hasta ile ilgili acil bir durum söz konusu.
We have a neural emergency with a patient from the car wreck.
Birbirinizi nereden tanıyorsunuz?
How do you know each other? She's a nervous wreck.
Bir sürü içkiden sonra yapılmış korkunç bir araba kazası.
A grisly car wreck after one too many dirty martinis.
Dinozorların meselesi, ne yaparsak yapalım, bir göktaşı dünyaya çarparak bizi silip süpürecek, yani sıkı bir parti yapıp ortalığı dağıtalım!
The point of the dinosaurs is, no matter what we do, an asteroid's gonna wipe us out, so we should party hard and wreck the place!
Tren kazası.
♪ ♪ Train wreck.