Yagmurluk translate English
269 parallel translation
Bu yağmur devam ederse yağmurluk gerekecek.
If this rain keeps up, we'll need pontoons.
- Çiçek odasında bir yığın yağmurluk var.
- There's a heap of mackintoshes in the flower room.
Robert, koşup çiçek odasından, Bayan de Winter için bir yağmurluk getirirsin, değil mi?
Robert, run and get a coat from the flower room for Mrs. de Winter, will you?
Bir genç kızı istismar etmek ve insanları yağmurluk gibi dolaplara asmak.
Taking advantage of a young girl... and hanging up people in closets like raincoats.
Üzerine yağmurluk giy. Şemsiyen orada, köşede.
Your umbrella's in the corner there.
- Gidip birkaç yağmurluk getir. - Şu kayıkları getirin, çabuk olun!
Go get them some oilskins.
Şemsiye veya yağmurluk almadığını biliyordum. Sevgilim.
I knew you didn't have an umbrella or raincoat.
Ayrıca yağmurluk taşıyorsunuz.
Besides, you're carrying slickers.
Açık renk bir yağmurluk giyiyordu!
He was wearing a light trench coat!
Ama yağmurluk ve çamurlukla uyumaktan daha iyiydi.
But it was better than sleeping in a raincoat and galoshes.
Yağmurluk, bir çift galoş ve birkaç kitap.
A raincoat, a pair of galoshes and several books.
Brezilya'da yağmursuz havada bile yağmurluk bulmayı bir dene.
Well, try and find a raincoat in Brazil, even when it isn't raining.
Küçük bir yağmurluk, yağmur yağarsa diye.
A little raincoat, like for when it rains.
İşte eski bir yağmurluk.
Here's an old raincoat.
Louis, yağmurluk.
The raincoat!
Yağmurluk mu?
A trench coat?
Yağmurluk giyen mi?
A fellow in a raincoat?
Deri yakalı yağmurluk giymiş bir sarışın.
She's a blonde in a raincoat with a leather collar.
Dolabında bir yağmurluk bulduk.
We found a raincoat in your closet.
Yağmurluk giymiş casuslar mı?
Spies in trench coats?
Yağmurluk şeklindeki bu cihaz, yapay bir kol ve sahte bir elle donatılmıştır.
This raincoat gadget is equipped with an artificial arm and a fake hand.
Yağmurluk sonradan bulunmuş ve Hinkle da aldığı parayı iade etmiş.
The coat was ultimately recovered, and he returned the $ 18.
Bu yağmurluk.
That raincoat.
Yağmurluk.
Capote.
Herşey bu yağmurluk mu?
That raincoat... anything?
Bu bir yağmurluk, Madam.
What is it? It's this raincoat, Ma'am.
Yeni bir yağmurluk...
A new raincoat...
Üzerimde yağmurluk var.
I have my raincoat on.
Ayrıca bir yağmurluk taşıyordu.
He was also carrying a raincoat.
"Son görüldüğünde dirsek ve omuzlarında deri yamalar olan bir ceket giyiyor ve bir yağmurluk taşıyormuş."
'When last seen he was wearing a tweed jacket with leather patches on the shoulders and elbows and carrying a raincoat.'
Orada ayağa kalkmış olmamın tek sebebi, günün birinde kapı zilinin çalacağını ve yağmurluk giymiş bir adamın kapında dikilip... Uzun zamandır Almanların kursağını yiyoruz, Campbell, çünkü yemek zorundayız.
We'll eat German craw for so long, Campbell, because we have to.
Eski bir çift spor ayakkabısı, bir yağmurluk ile başıma geçirebileceğim bir çorabın yok mu? Eski bir çift spor ayakkabısı ile çorap mı dedin?
Haven't you just got an old pair of sneakers, a raincoat and a sock I can put over my head?
Parlak küçük bir yağmurluk giyiyordu.
She's wearing a shiny little mac.
Bir yağmurluk... Bana katilin giydiği yağmurluktan bahsettiniz.
Tell me about the raincoat the murderer was wearing.
Tüm söylediğim, üzerinde koyu renkli yağmurluk olan bir adamın binadan uzaklaştığıydı.
All I said was that I noticed a man with a dark raincoat walking away from the building.
Evet, koyu renk yağmurluk giyen adam.
Yeah, a man in a dark raincoat.
Yağmurluk giyen adam. Giordani.
That man there with the raincoat, that's Giordani.
Başında bir yağmurluk vardı.
He was carrying a raincoat over his head.
Başında bir yağmurluk vardı.
He's got a raincoat over his head.
Neden bir yağmurluk giysin ki?
Why is he wearing a raincoat?
Yeni bir yağmurluk, değil mi, efendim?
That's a new raincoat, isn't it, sir?
Evet, iyi görünüşlü bir yağmurluk olduğu nu söylemeliyim.
Yes, I must say, it's a fine looking raincoat.
Sarışındı. Üzerinde kahverengi bir yağmurluk vardı.
Well, she had blonde hair and was wearing a brown raincoat.
Geri döndüğümüzde, sana vizon bir yağmurluk alacağım.
I'll buy you a mink raincoat if we get there.
Yağmurluk ve yapıştırıcı çal.
You're gonna steal some raincoats and some contact cement.
Elbise, etek, pantolon, yağmurluk.
dresses, skirts, pants, windbreakers.
Mavi bir yağmurluk ile çiçekli eşarbı vardı.
She had a blue mac and a flowery scarf.
Su geçirmez yağmurluk yok.. - Kuru temizlemede petrol kullanılıyor mu?
They make dry cleaning fluid out of oil?
Sana bir yağmurluk vereyim.
I'll lend you a raincoat.
Arka koltukta şans eseri bir yağmurluk, kıyafet çanta falan gördün mü?
Did you look in the back seat maybe by chance there was a raincoat, some clothes a suitcase, or?
Yağmurluk.
Rain jacket.