Zannetmem translate English
156 parallel translation
Zannetmem, bozukluklar yüzüyor baksana.
I doubt it. It's floating, so no heavy coins.
Beğeneceğimi zannetmem.
I don't think I'll like it.
Zannetmem.
I doubt that.
- Zannetmem.
- I reckon not.
- Zannetmem.
- I doubt it.
Zannetmem.
I don't think so.
Pek kimsenin bildiğini zannetmem.
Not many, I guess.
Hiç zannetmem.
I don't think so.
Önemli bir şey olacağını zannetmem, sadece başka bir partiye koşturmacadır.
No, they're just off to another party.
Ancak kabul edeceğini zannetmem.
But I don't think he'll agree.
Yapacaklarını zannetmem.
I don't think they do
Zannetmem, borsayla ilgileri yok.
I don't think so. They don't play the market.
- Zannetmem.
- I don't think so.
Kilisemi süslemene izin vermeye can atacaklarını zannetmem.
I doubt that they'll be anxious... for you to complete the decoration of my chapel.
İnşallahlar cennettedir, ama zannetmem.
It is to be hoped in heaven.
Zannetmem, Bayım.
I don't think so, Mister.
Rahmetli patronumuzun bunu reddedeceğini zannetmem.
I don't think our late-boss would disapprove.
Zannetmem.
I should say not!
Zannetmem.
I'm afraid not.
İşin içine ninjalar girerse... hiç kimsenin sağ kalacağını zannetmem.
If Ninja come into the picture... I don't think anybody's going to survive, even Shino.
Onun bizden gelecek herhangi bir daveti kabul edeceğini zannetmem albay.
I hardly think he'd accept an invitation from any of our departments, Colonel.
Ben evini gözleyeceğim, fakat onda olsa bile, evde muhafaza edeceğini zannetmem.
I'll cover his house, but even if he's got it, he's not gonna have his stash there.
- Adamın parmak izi bırakacağını zannetmem.
- Our friend would never leave prints. - Do I have your guarantee of that?
- Zannetmem, Paul.
- No, I don't think so, Paul.
Bulabileceklerini zannetmem.
You're right there.
Pek zannetmem.
I wonder.
Pek şikayet aldıklarını zannetmem.
Don't suppose they've had many complaints.
Pek mutlu olacaklarını zannetmem.
I reckon they won't be too happy.
- Zannetmem.
- I shouldn't think so.
Ayrıca beni boş delikleri olan bir arazi uğruna öldüreceğini zannetmem.
Besides I can't believe you'd kill me for a field of empty holes.
Bir sorunla karşılaşacağını zannetmem.
I really don't think you'll run into any trouble.
Hayatta kaldığını zannetmem.
I don't think it survived.
Tanıştığınızı zannetmem.
I don't see how you'd have met.
Bunu yapabileceğinizi zannetmem.
I don't suppose you could do that.
- Hayır, zannetmem!
- Not hardly!
- Zannetmem!
- Not hardly!
Zannetmem!
Not hardly!
Zannetmem.
I do not imagine so.
- Hayır, zannetmem.
- No, I don't think so.
Bizi göreceğini zannetmem.
Didn't think he could see me.
Evet, fil sırtında faks olduğunu zannetmem.
I don't suppose they have fax machines on elephants.
Zannetmem.
I--I don't think so.
Zannetmem. O öldü.
I doubt it. he's dead.
- Zannetmem.
I didn't think so.
- Zannetmem.
- Oh, I don't think so.
Zannetmem başka bir şey olsun.
I don't know what else there is to think of.
Zannetmem, bunun da hakkından gelecektir.
No, he'll make it
- Hiç zannetmem.
- Can't see it.
Zannetmem.
No, I don't think so.
- Zannetmem.
- I guess not.
- Kıyıdan geleceklerini zannetmem.
And the lochside?