English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ Z ] / Zayıflıktan

Zayıflıktan translate English

59 parallel translation
Ben zayıflıktan hoşlanmam. Ya sen?
I don't like weakness.
Bu tarz zayıflıktan nefret ediyorum.
I hate that kind of weakness.
Göreve dönebileceğim. Geminin kontrolünü almaya çalışırken gösterdiğim zayıflıktan dolayı üzgünüm.
I apologize for my weakness earlier, when I tried to take control of the ship.
Bu yalnızca zayıflıktan kaynaklanıyor.
It's just weakness.
- Zayıflıktan ne anlıyorsun bilmiyorum ama açlıktan kendini öldüren yaşlı Valerius'u görmüştüm kıyaslayınca o adam bile daha şişman sayılır!
- I don't know what you call thin, but I saw old Valerius after he starved himself to death and he looks better than she looks!
Zayıflıktan bıktım artık.
I am tired of weakness.
İş hayatında başarılı olmak istiyorsanız, bu üç zayıflıktan kurtulmalısınız.
These are the three demons you must slay if you wish to succeed in business.
- Hasta, sol tarafındaki zayıflıktan şikayetçi.
- Patient complained of weakness in her left side.
Ona göre, oğlu ve kızının birleşmesi, "soylarını" zayıflıktan kurtaracaktı.
In his mind, the union of his offspring would cleanse the blood and renew a lineage weakened by mismarriages.
Hazır zayıflıktan bahsetmişken, anne, elindeki ne, külçe altın mı?
Speaking of weak, Mom, what do you got in there, gold bars?
Bir gün, Sa-sung'a baktım. Zayıflıktan kemikleri görünüyordu.
One day, I looked at Sa-sung He was as skinny as a skeleton
Olanlar, anlık bir zayıflıktan ibaretti.
What happened was a momentary weakness.
Senden zayıflıktan başka birşey sezmiyorum.
I sense nothing but weakness in you.
" Bir zayıflıktan kaçamazsınız.
" you cannot run away from a weakness.
Ne, ne tür bir zayıflıktan bahsediyoruz?
What, what, what kind of weakness are we talking about?
Teröristler en ufak bir zayıflıktan yararlanacaktır.
The terrorists are looking to exploit any sign of weakness.
Umutsuzluktan, zayıflıktan bıktım, intikam istiyorum!
I am fed up of my helplessness, i want revenge!
Zor-El, sarı güneşin bana hayallerimin ötesinde yetenekler kazandıracağını söylemişti ama kesinlikle bu tür bir zayıflıktan bahsetmemişti.
Zor-El told me that the yellow sun would give me abilities... beyond my wildest dreams, but... he definitely never mentioned any fatal weaknesses.
Ellerinde ya da bacaklarında zayıflıktan bahsetti mi?
Say anything about his hands or feet feeling weak?
Bir anlık zayıflıktan korkmanızı anlıyorum.
But I understand why you fear a moment of weakness.
Çünkü zayıflıktan nefret ederler.
Because they hate weakness.
Faydalanabildiğimiz her türlü zayıflıktan faydalanırız aile, zeka, dış görünüş, kabiliyet bir sikiciye ne lazımsa, hepsini ediniriz.
We probe for any fucking weakness we can find... family, race, brains, looks... anything you have on a motherfucker, you wear it the fuck out.
Belirgin bir zayıflıktan yararlandılar.
They took advantage of one significant weakness...
... ruhsal zayıflıktan olabilir.
.. is due to some, you know, mental weakness.
Senle ilgili her şey zayıflıktan ibaret.
Everything about you... is weakness.
Korkudan, zayıflıktan ve şehvetten uzak.
Free from fear or weakness or lust.
Zayıflıktan faydalanmak isteyeceklerdir. Suudilerin zayıflığı mesela.
They went through Boumedienne from their mediation... with the Saudis for example.
Zayıflıktan uçarsın diye... pervanelerin kapatmak zorunda mı kalalım?
We have to turn off the fans because of you... what if you fly away?
Benimki yalnızca güçten ya da zayıflıktan anlar.
She only understands power and weakness.
Şiddet zayıflıktan beslenir ve o da zayıflık konusunda iddialı.
All cruelty stems from weakness, and this one's a quivering mess.
Suçlu bir baba tarafından terk edildin zayıflıktan ve utançtan ölen bir annen var.
Abandoned by a father who was a career criminal, a mother who died of... weakness and shame.
Karşı taraf avukatı her türlü zayıflıktan yararlanmak için bunu aleyhime kullanmaya teşebbüs edecektir.
Opposing counsel will seek to exploit any perceived weakness.
Başkaları geçilemeyecek bir savunma görürken MacArthur bu zayıflıktan faydalanabileceğini biliyordu.
Where others see an unbreakable defense, MacArthur knows he can exploit that weakness.
Bu zayıflıktan Deathstroke olarak faydalanmaya kalktı.
He seized on that exposed weakness as Deathstroke.
Louis, özrümü kabul etmek istemiyorsan sorun değil ama buraya zayıflıktan gelmedim.
Louis, if you don't want to accept my apology, that's fine, but I'm not here from a position of weakness.
Bir zayıflıktan faydalandılar.
They exploited a weakness.
Kendimizi fanilikten, zayıflıktan ve sindirilmişlikten azat etmek için bu bedeninin kanını akıtıyorum.
I bleed this body to free ourselves No more mortals, weak and cowed.
Kalbinde zayıflıktan eser yok.
Your heart shows no sign of weakness.
Bana zayıflıktan bahsetme ihtiyar.
Don't talk to me about weakness, old man.
Zayıflıktan bahsetmişken kolundan ısırık aldığını iddia eden duvarımda zincirlenmiş bir kurt var.
Speaking of weaknesses, there is a wolf chained to my wall who claims he took a chunk out of your arm.
Ona bir zayıflıktan istifade ederek :
By exploiting her one weakness :
Zayıflıktan.
Not with fear, but weakness.
"Zayıflık ve hastalıktan, baygınlıklardan kaçın."
"Beware of fainting fits, beware of swoons."
Güneş ve ışıktan bahsetmişken biliyorum zayıflığını hatırlatmama gerek yok "sıcaklık sendromu".
Speaking of, ah, sun and heat, I know I don't need to remind you of your susceptibility
Kindarlıktan daha ilginç zayıflıkların vardı.
You had a more interesting weakness than spite.
Yan çapraz bağ dokularının zayıflığına bakarsak, sakatlıktan olmuş.
Likely due to injury, given the attenuation - of her collateral ligaments.
Davranışımın zayıflık veya duygusallıktan ileri geldiğini sanmıyorum.
I don't think my behavior was due to weakness or sentimentality.
Lance kanseri atlattıktan sonra, Ferrari zayıflığını güce çevirmenin bir yolunu buldu.
After Lance survived cancer, Ferrari found a way to turn his weakness into strength.
Karım gittikçe zayıflıyor ve ağabeyim de açlıktan ölecek.
My wife wastes away and my brother starves himself.
Sen zayıflıktan nefret edersin.
No, I hate that you're doing work.
İkinizin etrafında bir balon yarattım bir şey yapmadınız ama onun içinde boğuldunuz öldükten sonra bile sizi korumaya çalıştım ikinizin de benden nefret etmesine şaşmamalı çünkü içinizdeki Langston'lardan hep nefret ettim zayıflıktan sonunda her şeyim açık, derinlerde bir yerde daima ikinizden de nefret ettim.
I created a bubble around you both, and you did nothing but suffocate in it. Even after death, I tried to protect you. No wonder you both hate me.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]