Zorlukla translate English
584 parallel translation
Düşününce Küçük Güneş de sürekli takip edildiği için zorlukla yaşayan bir güneş.
If you think about it that way, even the'Little Sun'have to deal with a lot of hardships like that.
Bu geçitte insanlar sonsuz sefalet ve zorlukla karşılaştılar.
Over this Pass men faced untold misery and hardship.
Şimdiye kadar hiç zorlukla karşılaşmadı.
Had it easy here up to now. Get up there.
Bir balık bile bu kayalıklardan zorlukla geçer.
The rocks are so thick, a fish couldn't swim between them without rubbing off his scales.
Gördüğüm kadarıyla zorlukla ayakta duruyorsunuz.
Now, I see you can hardly stand on your feet.
Gözyaşlarımı zorlukla tutuyorum, efendim.
I can hardly restrain my tears, sir.
Zorlukla karşılaşmaya çalışıyorum. Ama peşimde bir komedi sürüsü varken yapamam. En azından aradığım türden bir zorlukla.
Look, I'm trying to find trouble, but I won't find it with six acts of vaudeville on my tail... at least, not the kind I'm looking for.
- Sağ ol. Zorlukla baş etmeyi senden 50 kat iyi bilirim.
I know 50 times as much about trouble as you ever will.
Burada kalabilmemdeki şansıma zorlukla inanabiliyorum.
I can hardly believe my luck in being able to stay here.
O kadar zorlukla uğraşırken şimdi bir de bu...
It's just that I have been under such a strain, and now this.
Zorlukla nefes alıyordu, sonrasında da bir daha hiç almadı.
One minute he was breathing, and the next minute, he just wasn't.
Her zaman o kadar sessiz geliyorsunuz ki sizi zorlukla duyabiliyorum.
You are always coming so extremely quiet, I can hardly hear you Mr. Adams.
Sadece bir yerde zorlukla görünülebilir.
The only hard part's to come out someplace.
Ama seni bu çatı altında tutmak için her türlü zorlukla başa çıkabilirim.
But I'd put up with any hardship just to keep you under this roof.
Kalbi epey hızlı çarpıyor, zorlukla sayabiliyorum.
His hearts going so fast, I can hardly count.
Kendimi, zorlukla dışarı atıyorum.
I can hardly tear myself away.
Ne zorlukla karşılaşırsan karşılaş, böyle bir şey düşünme.
Whatever difficulties you face, you must never entertain such thoughts
Ne zorlukla karşılaşırsam karşılaşayım, anneme yük olmadan yoluma devam edeceğim.
I've decided that whatever difficulties I encounter I'm determined to get on without being a burden to my mother
Siz, çok içki içenler siz, kağıt ve zarla kumar, at yarışlarında bahis oynayanlar zorlukla kazandığınız parayı kumarda ve bahiste kaybetmemeniz için size yardım edelim.
You who drink too much, you who gamble at cards and dice and horse racing. Let us help you not to lose your money in gambling dens and bookie joints.
- Gelirken zorlukla karşılaştınız mı?
- Did you have any trouble getting here?
- Arabacı. Ayrıca, Majestelerinin arabaya zorlukla geri döndüğünü coşkulu kalabalığın neredeyse Majestenin elbisesini parçalayacağını söyledi.
He said that she badly could leave the coach... and the crowd almost tore her dress.
Zorlukla nefes alıyor.
He can hardly breathe!
" Polly sert karın üstünde zorlukla yürürken...
" Polly walked carefully on the hard snow on the walk...
- Arabacı. Ayrıca, Majestelerinin arabaya zorlukla geri döndüğünü coşkulu kalabalığın neredeyse Majestenin elbisesini parçalayacağını söyledi.
He also told me that Her Majesty was barely able to get back to the coach, for the enthusiastic crowd almost tore up her dress.
- Aynı zamanda bin bir zorlukla elde ediliyor.
- And under extraordinary hardship.
Eğer bu olursa, Almanların kuzeye yayılmalarını durdurmak için... 5. 50. ve zorlukla topladığımız diğer tüm birliklere ihtiyacımız olacak.
If that happens, we need the 5th, 50th, and any others we can scrape up... -... to stop Jerry's run to the north.
Yaklaşık 3200 km ülkenin iç kesimlerinde... hala medeniyetten uzak zorlukla araştırılan... tam olarak belirlenmemiş Amazon su kaynakları bölgesinde... tecrit olmuş yabani ve ulaşılamaz orman yaylası üzerinde... evrim kanunlarından bölgeyi ayırarak... uzun süre önce yok olduğuna inandığımız... yaratık türlerinin bugünde varlıklarını sürdürdüğü bir bölge var.
About 2,000 miles up-country on that still barely explored outpost of civilization which is loosely described as the headwaters of the Amazon on a wild and unscalable jungle plateau so isolated as to insulate the area from the laws of evolution there exists today many forms of creatures long believed to be extinct.
Zorlukla ayakta duruyorlarmış.
They could hardly stand up.
- İyi, zorlukla değil.
Well, not hardly.
Oğluma zorlukla bakardı. Hoş di mi?
She could hardly look at him.
- Parayı ne zorlukla kazandığını biliyorum.
- I know you worked hard for that.
Pompalar zorlukla çalışıyor, efendim.
The pumps are barely able to hold their own, sir.
Gözlüklerim olmadan seni zorlukla görüyorum.
I can barely see you without my glasses.
Zorlukla Abdul, zorlukla.
Hardly Abdul, hardly.
O hızdayken, verdiğiniz reaksiyonlarla yön değişimine zorlukla ayak uydurabiliyorsunuz.
At that speed, your reactions can barely keep up with these sudden changes in direction.
Onları da bizi de zorlukla görebiliyorsun
You can just see us, you can just see them.
İleride çocukluğumuzu teminat altına almak için bin bir zorlukla kazandığımız paranın gidişini izlemek çok can sıkıcıydı.
I was heartbroken giving away, hard earned money, whose can secure our happy childhood.
Biraz para veya sohbetin çözemeyeceği hiçbir zorlukla karşılaşmadım.
Well, I've never seen anything so bad that a little money or talk can't settle.
Yavaşça ve zorlukla.
Slowly, with difficulty.
Kötülük, zorlukla karşılaşınca geri çekiliyor.
It would seem that evil retreats when forcibly confronted.
İlkindeki ses şiddeti düşük seviyede 5 desibel iken yüksekte 12 desibel çıkıyor fakat ikincideki değerler, zorlukla 4-10 desibel arasına çıkıyor.
The first registered at 5 decibels on the lower range and 12 high, while the second reading it only barely registered to 4 and 10.
Onu kafesten dört kez zorlukla kurtardım.
I have taken him out of the cage four times.
Ne zaman bir zorlukla karşılaşsan neden Amerika'da her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorsun?
Whenever you're stuck, everything is better in America.
Zorlukla nefes alıyor.
She can hardly breathe
Merdiven çok çok uzun ve ağırmış. Ve onu zorlukla evin önüne getirmeyi başarmış.
It was very, very long and heavy... and he only just managed to get it in position in front of the house.
Her biri zorlukla yürüyordu.
Each of them could barely walk.
Uzlaşmaz bir tavır sergiliyor zorlukla gülümsüyordu. Bana matematik öğretmenimi hatırlatıyordu.
Sufficiently intransigent, difficult smile, it remembered my teacher of Mathematics,
Şimdi düşününce görüyorum ki Fiyat Kontrol Dairesi bunu zorlukla göğüslemiştir.
It must have been difficult to accept the Secretariat of Management of Prices.
O kadar yoğundu ki yataktan lambayı zorlukla görüyordum.
It was so thick,
Vicdanında parıltı zorlukla görünür.
THIS MUCH HE DOES HAVE.
İkinci kere zorlukla baktım resmine.
Hardly I looked at it for the second time.