Zorundasın translate English
21,320 parallel translation
Hatırlamaya çalışmak zorundasın Charlie.
You have to try to remember, Charlie.
Bu takımın bir parçası olarak kalacaksan bu ekibin bir parçası olarak işlevini öğrenmek zorundasın.
And if you are gonna remain part of this team, you're gonna have to learn to function as part of a unit.
Bana güvenmek zorundasın.
You have to trust me on this.
Kalkmak zorundasın.
You have to get up.
- Ona sormak zorundasın.
You'd have to ask him.
İtiraf etmek zorundasın, oyun oynuyorsun.
You have to admit, you have been acting...
Karşı koyun, çünkü günün birinde... onaylamadığınız emirleri alacaksınız, büyük bir amaç için kolay olanı isteyecekler... işte o an... ne olmak istediğinize karar vermek zorundasınız.
Resist, because someday, you are going to be asked to follow an order you don't agree with, cut a corner for the greater good... and in that moment, you're going to have to decide who you want to be.
Zamanla cevaplanacak bir soru ama önce kararını vermek zorundasın.
One that will be answered in time, but you have a decision to make first.
Evden çıkmak zorundasınız.
You have to get out of the house.
Bana yardım etmek zorundasın.
You have to help me.
Ancak kuralına göre oynamak zorundasın.
But you have to play the game.
Bunun başka bir Lord Elgin ve Mermerleri vakası olmayacağını anlamak zorundasınız.
You must understand that this will not be another Lord Elgin and his Marbles.
Korkarım gururunu bir kenara bırakıp Lacau'dan özür dilemek zorundasın.
You'll have to swallow your pride, I'm afraid. Apologise to Lacau.
Isıtamayacağın için böyle biraz biraz kazımak zorundasın.
You can't heat it up, of course. You just have to take it off bit by bit.
Vergilerini ödemek ve beyin yemek konusunda endişelenmeK zorundasın.
You've got to worry about paying taxes, eating brains.
Görünüşe göre bir karar vermek zorundasın Burdick.
Looks like you're gonna have to make a decision here, Burdick.
Sen ve Cosima, tüm kötü adamlarla mücadele etmek zorundasınız.
You and Cosima, you guys have to fight
Onu durdurmak zorundasın.
You have to go stop her.
Eğer ben kazanırsam bir hafta boyunca her gece bana oral yapmak zorundasın.
If I win, you have to go down on me every night for a week.
Bakın Bay Deacon, kapattıklarını gözünüzle görmek zorundasınız.
Listen, Mr. Deacon, you have to see that they shut it down.
Yaşamak zorundasın çünkü ne yapacağımı bilmiyorum.
You have to be, because I don't know what to do.
- Hadi ama çıkarmak zorundasın.
- Come on. You have to.
O yüzden, eğer ondan korkuyorsan benden de korkmak zorundasın.
So if you're afraid of him, you have to be afraid of me too.
Sığmak için buradan daha kısa ve daha dar olmak zorundasınız.
_ _
Yapmak zorundasın, Brenda.
You have to do this, Brenda.
Bunu yapmak zorundasın.
You have to do this.
Uyanmak zorundasın.
You're gonna have to wake up. Let's go.
Bizi almak zorundasın!
You have to let us in!
Geliyorlar! Bizi almak zorundasın!
They're coming!
Birisine güvenmek zorundasın, Axel.
You need to trust someone, Axel.
Ama senin Doc Holliday olduğuna inanmamı istiyorsan bunu kanıtlamak zorundasın.
But if you want me to believe you're Doc Holliday, you're gonna have to prove it.
Beni affetmek zorundasın.
You have to forgive... me.
Ardından birisini daha öldürmek zorundasın ama sorun değil.
For a while. Then you'll have to kill another, but that's OK.
Benim yakışıklı oğlum bir yolunu bulmak zorundasın.
My beautiful boy... You have to find a way.
Bilmiyorum Barry ama bir yolunu bulmak zorundasın yoksa hayatını paramparça edecektir.
I don't know, Barry, but you're gonna have to find a way to do that, or it's gonna tear you apart.
Mesele şu ki, sana kaç kere söylersem söyleyeyim veya başkaları söylesin fark etmiyor, kendin başarmak zorundasın.
Thing is... no matter how many times I tell you, or anybody else does, you have to do it yourself.
Birinden hoşlanmak zorundasın.
You have to like someone.
- Bana inanmak zorundasın.
- You have to believe me.
- Bana inanmak zorundasın.
You have to believe me!
Burada kalacaksanız onları Nicholas'ın yaptığı gibi kabullenmek zorundasınız.
If you remain here, you will have to accept them as Nicholas does.
Kontrolden çıkıyorsunuz ama insanlara cevap vermek zorundasınız!
You're spiraling out of control and you have to answer to the people!
İnsanları sattınız Bay Garrison ve bedelini ödemek zorundasınız!
You sold people a line, Mr. Garrison, and you have to make good on it!
Beni buradan çıkarmak zorundasın.
You got to get me out of here.
Yapmak zorundasın.
You have to.
Sadece bu konuda bana güvenmek zorundasın.
Just have to trust me on this.
Geri dönmek zorundasın.
You have to go back.
- Neden her şeyi açıklamak zorundasın ki? -...
- Why do you have to describe everything?
Yardım etmek zorundasın.
Yeah.
- Gitmek zorundasınız.
You gotta go.
- Etmek zorundasın.
You have to.
Şimdi bize bir iyilik yapmak zorundasınız.
Now you have to do a favor for us.